Siyasetçi ve yazar Tarık Ziya Ekinci, Meclis boykotundan Barış Konseyi`ne kadar son günlerdeki gelişmeleri `karmaşa` olarak nitelerken `anlamlı` bir demokratik özerklik
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) demokratik özerklik ilan ediyor, Öcalan, Barış Konseyi kuruyor, BDP Meclis’i boykot ediyor, PKK adam kaçırıyor, çatışıyor… Nedir bu?
Bir karmaşa. Kürt siyasal hareketi dünyadaki hiçbir siyasal harekete benzemez. Bir anormallik var. Mesela Kuzey İrlanda’da Sinn Fein Partisi’nin lideri aynı zamanda silahlı kuvvetlere de hâkimdi. Tek merkezliydi. Burası öyle değil, her kafadan bir ses çıkıyor.
Şimdi bir parti var, o partinin yanında bir DTK var. Ayrıyeten bir de KCK diye bir şey oluştu. Bir de dağda PKK var. Bir de İmralı’da Öcalan… Ne etti, 5 baş.. Niye bu kadar baş koydular ve bir karmaşa içine girdiler anlayamıyorum.
Sözde çok bilimsel ve Marksist Leninist kişiler örgütleniyor da, bu örgütlenmenin yaşamla ne kadar ilgisi var, onu hiç kimse sormuyor.
Şimdi BDP diye meşru bir siyasi parti varken KCK’nın ne anlamı var? DTK’ya ise parti üyesi olmayan Kürt ve Türk aydınlarını katmışlar ve böyle başka bir hareket daha oluşturmuşlar. Bu hareketin kararları partiyi ne kadar bağlar, o da belli değil.
Geçen Cuma DTK’nın ilan ettiği demokratik özerklik ne manaya geliyor hepimiz için?
Hiçbir anlamı yok. İfadelerde bir öz vardır, bir de biçim. Biçim olarak gayet güzel kelimeler seçilmiş, uluslararası sözleşmelere atıf yapılmış ama içinde ne var? DTK’nın bu sözlerinin muhtevası ve pratik sonucu yoktur.
İlan ediyor özerkliğini…
İlan etse ne olacak? Ben de demokratik özerkliğimi hadi ilan ettim, beni nereye götürür bu? Önemli olan yasalarla, hukuk çerçevesinde, devlet ve hükümetle anlaşarak belli formüller üretmektir. Şimdi kendi aralarında bir de meclis kuracaklar. Hiç kimsenin tanımadığı ve itibar etmediği bir meclis olur.
Zaten şu anda benzeri DTK olarak var. DTK’dan bazıları yeni kurulacak meclise aktarılacak ve yine arada bir karar alacaklar. O kararlar da parti tarafından uygulanacak. Bunun dışında iktidarı, devleti, toplumu, Türkiye’yi ilgilendiren bir şey yok.
Özerkiz demekle bir şey olmuyor, öyle mi?
Sadece bir söylemdir. Daha evvel yurtdışında bir parlamento ilan etmişlerdi, ona ne oldu? Bir süre toplandılar, sonra kapattılar gitti. Anayasa içerisinde yerini bulmayan ve nasıl işleyeceği belli kurallara bağlanmayan bu kabil girişimler kişisel girişimler olarak kalır.
Böyle emrivakilerle zamanla meşruiyet kazanabileceğini düşünüyor olabilirler mi?
Bence toplumda böyle bir hava yaratma isteği anlamsız. Toplumun ve basının da buna tepki göstermesine anlam veremiyorum. Ne yaptılar, ne oldu, ne olabilir diye kimse derinine inmiyor.
Bu ilanla bir eşik aşılmıyor mu?
Hayır. Savcıların bu ilanla ilgili harekete geçmesi de anlamsız. Neyi dava konusu yapacaksın? Adam oturmuş, ben özerk olarak yaşayacağım, vatandaşlarımın demokratik hak ve hukuka katılımını sağlayacağım demiş.
Vatandaşın siyasi sürece katılımını sağlamak bir haktır. Özerklik ilanı da bunların ötesine geçmez. Bağımsızlık ilan ettim dese o önemli ve başka bir şey. Ama şu anda böyle bir şey yok.
Anlamlı demokratik özerklik nedir ve oraya nasıl gidilir?
Yeni anayasa yapılırken müdahil olmak ve bunu savunmaktır. Türkiye’de artık her şeyi merkezden idare edemezsiniz. Belli bazı yetkiler yerel yönetimlere ve meclislere verilmelidir.
Diyelim 5-6 il bir araya gelir ve bir eyalet oluşturur. İstanbul gibi büyük bir il tek bir eyalet olur, Trakya’daki iller bir eyalet. Böylelikle Türkiye’de 15-20 eyalet yaratılır.
Eyalet sisteminin Kürt sorununa faydası ne?
Bu eyaletlerin meclisleri belli yetkilerle donatılır. Meclis toplanıp karar alır ve bütçesini yapar. Bütçenin bir kısmını kendi yapacağı tahsilatla toplar, bir kısmını da merkezden alır.
Yapılan hizmetler de ikiye ayrılır: Bir kısmı bölge çerçevesinde eyalet meclisinin yapacağı hizmetlerdir, bir kısmı da bütün ülkeyi ilgilendiren baraj veya üniversite yapımı gibi işler olur. Dış politika, ordu, yargı sistemi yine merkeze bırakılır.
Polis ve eğitim...
Polisin kontrolü ve ilköğretim öğretmenlerinin tayini eyalet meclisine bırakılır. Almanya, ABD ve Belçika’da buna benzer uygulamalar var. Türkiye için artık farz olmuştur.
Anadilde eğitim yapılabilir mi?
Eğitim programının düzenlenmesi eyalet meclisine bırakılacağından evet. Örneğin İstanbul’da 2 milyon Kürt var, onların çoğunlukla yaşadığı yerlerde İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe verilir. Diyelim ki 100 aile müracaat ettiği takdirde orada eğitim Kürtçe yapılabilir.
Bu sistem şu anda Kürt siyasal hareketini tatmin eder mi?
Siz eğer sorunlarınızı evrensel demokratik hak ve özgürlüklere uygun biçimde çözümlemeyi düşünüyorsanız, dünyanın bugün geldiği noktada başka bir formül öneremezsiniz. Ha, eyalet sistemi değil de federasyon istersiniz ve Kürdistan federasyonu kurarsınız.
Ama öyle yaparsanız federasyon dışında kalan Kürtlerle bağınız kopar. İstanbul’daki Kürtler sizi ilgilendirmez, onların hakları için mücadele veremezsiniz. Kürt nüfusunun yarısının Anadolu’ya yayılmış olduğu göz önünde bulundurularak en uygun sistem eyalet sistemidir.
Eyaletlerin ayrı bayrağı olur mu?
Her eyaletin bir sembolü olabilir ama Türkiye’nin bir bayrağı olur. O ulusal bir bayraktır. Keza Türkiye’nin herkesin saygı duyduğu ve öğrenmeye mecbur olduğu bir dili olur. O da Türkçedir.
Peki eyalet sisteminde Diyarbakır’daki bir vatandaş nüfus dairesinde Kürtçe kullanabilir mi?
O eyalet içindeki kamu alanında Türkçe de Kürtçe de geçmelidir. Ama Tokat’ta böyle bir şeye gerek yok zaten. Yine İstanbul’daki Kürtler de eyalet meclisinin alacağı karar çerçevesinde çoğunlukta oldukları bölgelerdeki kamu dairelerinde Kürtçe kullanabilir.
Biraz karışık…
Gayet tabii karışık ama mantıklı bir formüldür. Şu anda ilan edilen demokratik özerklik daha mı az karışık. O ilanın tek bir yönü vardır: Kamuoyunda bir panik yaratmak.
Niye panik yaratmak istesinler?
Yavaş yavaş Türkiye’nin bu konuya alışmasını sağlamak istiyor olabilirler. Halbuki bence Türkiye kamuoyunu alıştırma görevi hükümete aittir. 1923’ten beri bu ülkede Kürtlerin mutlaka Türkleşmesini zorunlu gören bir anlayış gelişti. Bu geçmişin üstüne, Kürt kimliğinin ne olduğunu anlatması ve kamuoyunu hazırlaması devletin görevidir.
Ama Başbakan’a göre görevini yaptı; inkâr bitti, Kürt sorunu değil Kürt kardeşlerimizin sorunu var…
Çok yerinde bir soru sordunuz: Aslında devletin Kürt sorununu evrensel boyutlarda çözme gibi bir niyeti yok. AKP’nin de yaptığı son sınıra dayanmıştır, bundan öteye verecek bir şeyi yok. Onun için sorunu bitirdim diyor. Aslında bitirdiği bir şey yok. Şimdiye kadar elde edilenler tamamen fiili durumdur, hiçbirinin hukuksal dayanağı yok.
Neyin?
Siz Kürtlerden, Kürtçe roman yazmaktan, dergi çıkarmaktan söz ediyorsunuz. Hiçbiri hukuki değil. Hükümetler istediği anda buna son verebilir. Hâlâ yasalarda Kürt alfabesindeki X, Q ve W’nun kullanılması yasak. TRT Şeş’in bile hukuki altyapısı yoktur. Orada sadece “Türkçeden başka dilde yayın yapılamaz” hükmü kaldırılmıştır. İsterse bir savcı dava konusu yapabilir. Anayasanın 7 maddesinde yeri var.
Büyük bir harekât olabilir
Boykot daha uzar mı?
Uzamaması lazım çünkü devlet katiyen onların istediği ödünleri vermekten yana değil. Eğer BDP’nin Meclis’ten bir umudu varsa, zorluklara göğüs gererek çıkardıkları vekillerle yemin etmeliler.
Cuma günkü çatışma, dengeleri nasıl değiştirir?
Hükümet bedelini ödeteceğim dedi. Silahlı Kuvvetler’i en son gücüne kadar kullanacağım, hatta ABD’yi ikna etmek suretiyle Irak’a çıkarma yapabilirim manasına gelir. Dağlarda ve Türkiye’deki bütün unsurları temizlemek için etkin bir harekât içine gireceklerini tahmin ediyorum. Bir anda yine uçurumun kenarına geldik.
Kürt siyasal hareketi yarı tanrı olarak gördüğü Öcalan’ı devre dışı bırakır mı?
Cesaretin varsa eleştirirsin ama onu yok mesafesine itmeye gücün yetmez. Devletin de PKK’nın da.
PKK ve BDP küçük burjuva hareketidir
Çatı partisi kurulması ne manaya geliyor?
PKK’nın çatı partisinde işbirliği yapmak istediği radikal solcular Kemalisttir. Hepsi anti-emperyalist ve AB’ye karşı. Oysa BDP Kemalizme karşı ve AB’den yana. Çatı partisindeki zevatın düşüncesi şu: Kürt sorunu bir üst yapı sorunudur ve devrim yapılmadan bu sorun çözülmez.
Dolayısıyla Kürt sorununu erteleyebiliriz, devrimden sonra nasıl olsa her şey hallolur. Bu düşünceye sahip olan insanlarla bugün BDP’nin gelmiş olduğu milliyetçi demokratik zihniyet nasıl bağdaşabilir…
Çatı partisi kurmanın mantığı; hem milliyetçi olalım hem de Marksist Leninist! E olmuyor ikisi bir arada. BDP’nin içinde Emine Ayna dışında Marksist kim var? Ahmet Türk’ün ne alakası var Marksizmle. Bunları yazdım çizdim, kendilerine gönderdim ama yine bildiklerini okuyorlar.
Ne dediniz?
-Çatı partisi tartışılırken beni çağırdılar, anlattım. Çatı partisi yanlıştır, Kürt siyasi hareketinin başarısı Türkiye’deki demokrat liberal aydınlarla olur dedim. Herkes kös dinledi.
Sonra konuşmayı yazılı hale getirip Ahmet’e (Türk) ve Emine Hanım’a (Ayna) gönderdim. Ses yok. Anlaşılması gereken şudur: PKK ve BDP küçük burjuva hareketleridir. Sosyalistim demekle olmuyor, bizim öğrencilerimizin çoğu da sosyalist olduğunu söylerdi ama işçi sınıfına karşıydılar.
Öcalan’la müzakere bir kandırmaca
Barış müzakerelerinin Öcalan’la yapılması doğru mu?
Müzakereler bir kandırmacadır. Devlet, sizin adınıza onunla konuşuyorum diyerek hem BDP’yi hem de Kürtleri susturuyor. Ciddi bir adım atmak için bir çalışma yapıldığına inanmıyorum. Çünkü devlet çözüme hazır değil, niyeti yok.
Öcalan bunu görmüyor mu?
Öcalan bunları nasıl ve ne kadar kavrıyor bilemiyorum. Kürt sorunu çıkalı beri MİT devlet adına Kürt liderleriyle görüşüp sözler verir. Musa Anter’in bir gün cezaevinden çıkarılıp götürüldüğünü hatırlıyorum.
Bir süre kaldı, geri geldi. Musa neredeydin? “Ben gittim, işleri hallettim. Oturdum, her şeyi anlattım, biz cezaevinden çıktıktan sonra da onlarla rahatlıkla konuşup çözeceğiz. Bu aşamada da cezaevindeki arkadaşlarımızın bir an evvel tahliyesini sağlayacağım” demişti. Hiçbir şey yapılmadı tabii. Musa’yı almışlar, yemek yedirmişler, misafir etmişler birkaç gün. Öcalan’a da yapılan bu.
Bu taktik mi?
Evet, devletin taktiğidir. Devlet de elini kolunu bağlayıp durmuyor. Aylarca müzakere yapıyorsun da bir çözüm çıkaramıyorsun. Bunun bir anlamı var mı sizce? Varsa bir projeniz, ortaya koyarsınız. O proje Meclis’te tartışılır. Şu anda yapılan iş göstermeliktir.
Öcalan, BDP yol haritamı okusun, sözlerim özümsensin diyor. Buradaki satranç nedir?
Öcalan açısından ‘Hareketin lideri benim, her şey benden sorulur, BDP de, PKK da, KCK da benim denetimim altındadır’ hamlesidir. Ben istersem silahlı mücadeyi bitirebilirim, tek muhatap benim demek çok önemli. Çünkü bu aynı zamanda ‘Özgürlüğüme doğru adım atmam için yardımcı olmalısınız’ anlamına gelir. Tek çözecek ben olduğuma göre siz beni rahat ettirecek, Mandela gibi olanaklar sağlamalısınız diyor.
Bu satranç PKK’nın hoşuna gidiyor mu?
PKK sık sık ondan büyük önderimiz diye bahsediyor yaptığı açıklamalarda. Sanıyorum buradaki amaç da Öcalan’ın ve hapisteki 3 bin Kürt’ün özgürlüğünün sağlanmasıdır.
Öcalan’ın ateşkes devam edecek açıklamasının üstüne Silvan’daki çatışmayı nasıl yorumlamalıyız? Silvan’daki olay sonrasında PKK’nın Öcalan’a ‘Sen bizi tam temsil etmiyorsun, biz gerektiğinde böyle eylemler yapabiliriz’ dediği sonucu çıkarılabilir tabii.
Ama olayın nasıl cereyan ettiğini tam olarak bilmiyoruz. Çünkü devletle PKK arasındaki anlaşmada sözde iki taraf da silahları bırakacaktı. Ama böyle bir şey olmadı. Genelkurmay Başkanı, kökünü kazıyacağız diyor bir taraftan da.
Bitti. Öcalan ne diyor, kendilerini savunma mecburiyeti çıkmazsa silahlı mücadeleye kalkışmayacaklar. Son bir ay içinde 50’den fazla PKK’lının öldüğünü tahmin ediyorum.
Kemal Burkay’ın dönüşü Öcalan’ın sözünü ettiği Barış Konseyi’yle ilgili olabilir mi?
İhtimal vermiyorum çünkü Burkay son yıllarda Öcalan’la ilgili ağır suçlamalarda bulundu.
Radikal