Bu ay siz değerli okurlarımız için Eğitimci-Yazar Mine İzgi Hanımefendi ile ‘annelik ve sevgi’ üzerine röportaj yaptık. Sevgiyi fedakârlıkla eş değer gören İzgi “İnsan fıtratında sevme sevilme vardır. Hele bir de bu sevgiyi birini eğitirken kullandığınızda daha etkili ve kalıcı olduğunu göreceksiniz” diyor.
“Çocukta kendisine yardım edecek ve onu koruyacak, sonsuz bir kuvvet arayışı vardır” açıklamasında bulunan Mine Hanım, annenin bu durumu çok iyi değerlendirmesi gerektiğini de vurguluyor. Ve bilhassa belirtiyor ki; “İtaati sağlamak için, sert ve zalim davranmaya gerek yoktur. Yumuşak fakat ciddi bir yüzle de kesin emirler verilebilir.”
Sevginin gücüne duyduğu inancıyla, Kur’anî metodlar uygulanarak alınacak sonuçların güzelliğine vurgu yapan İzgi “Çocuğunuza, din duygusunu ve ibadet eğilimini kazandırmak istiyorsanız, öncelikle kendiniz yaşantınızla din duygusunu ve ibadet sevgisini sergileyin” tavsiyesinde de bulunuyor. Sizleri; kendi deyimiyle, anneliğin en önemli meslek olduğunu bilen Mine Hanım ile yapmış olduğumuz söyleşiyle baş başa bırakıyoruz…
Mine hanım bir birey, eş ve anne olarak kadın için ‘sevgi ve muhabbet’ ne ifade ediyor/etmeli? Ve bu sözcüklerin içi sizce nasıl doldurulabilir/doldurulmalı?
“Sevgi” ya da popüler olarak “Aşk”, Kur’anî ifadeyle ise “Meveddet”; fedakârlık demektir bana göre. Evet, karşılıksız, koşulsuz diyoruz da bunu yapabilmek için fedakârlık yapabilmelisiniz. Bence fedakâr insan gerçek sevendir. Eşinin önünü açan, ona destek olan... Bol meyve vermiş bir kayısı ağacı var, dalları yere kadar inmiş. Böyle bir manzara memleketim Malatya’da çok sık rastlanan bir durum. Bu kayısı ağacının dalının biri, bol meyvesinden dolayı meyveleri taşıyamıyor, kırılmak üzere… Bahçe sahibi bulduğu kuvvetli bir değneği, ağaca payanda yapar ve bol meyveli dalı destekler ve kırılmasını önler. O kuru değnek, o bol meyveli dal kadar önem kazanır. Biri gelse, “Bu değneğin, bu odunun burada ne işi var?” deyip, çekip alsa. Değneği almaktan değil, dalı kırmaktan suçlanır. İşte bir eş, “odun” da olsa, aile yükünü omuzlar, yükü azaltır ve paylaşırsa, meyve ağacı kadar değerli olur.
Seven eş şunu rahatlıkla diyebilmeli; “Eşimle güç savaşına girmemeliyim. Eğer girersem, kaybeden ben olurum, bugüne kadar elde ettiğim tecrübeler ve çevremden edindiğim bilgiler bunu gösterdi.” Peki, ne yapabilir? Bunu düşünüp araştırırken, karşılaştığım olayların altında pozitif bir amaç yattığını ve karşılıksız sevgini yattığını gördüm. İnsan şunu demeli; “Eşimle değil, hiç kimseyle güç savaşına girmiyorum. İnanın her seferinde kazanan bu zayıf vücuduma rağmen ben oluyorum.” Seven insan güçlüdür. Yani sevgi güçtür diyerek bitireyim, çünkü önemli ve uzun bir konu. Bir röportaj sorusu için bu kadarını söylemiş olalım.
“Sevgi, paslı kapıları açacak güçlü bir anahtardır”
Eğitimci bir anne olarak, sevginin çocuk eğitimindeki rolü ve tarafların ruh sağlığı üzerindeki etkisini nasıl yorumlarsınız?
İnsan fıtratında sevme sevilme vardır. Hele bir de bu sevgiyi birini eğitirken kullandığınızda daha etkili ve kalıcı olduğunu göreceksiniz. Seven kalp yorulmaz. Kalp ve ruh yorulmayınca eğitim gibi uzun ve yorucu işin yorgunluğunu hiç hissetmeyeceksiniz ve faydasını da çok kısa zamanda göreceksiniz. Onun için sevgi, tüm paslı kapıları dahi açacak güçlü bir anahtardır.
“Anne duygusallığını, çocukların suiistimal etmesi çok kolay”
Bu noktada, bilhassa annenin ‘duygusallığı’ da göz önüne alındığında; çocuğun gelişimi ile dünya ve ahiret hayatına hazırlığında, bir takım kaygı ve çekincelerden söz edilebilir mi?
Haklısınız, annenin duygusallığı çocuğun tüm bakış açısını etkilemesi yönünde önemlidir. Ama şöyle bir durumu da unutmamak gerekir. Merhametli anne babaların maalesef merhametsiz çocukları oluyor. Çünkü özellikle anne duygusallığını çocukların suiistimal etmesi çok kolay! Burada ebeveynin yapacağı şey, dengeyi muhafaza etmektir. Dengesiz, kuralsız, itaatsiz yetişen çocuğa ileriki hayatında bu duygusallığın faydası değil zararı dokunacaktır. İtaat terbiyesi zamanında başlarsa; terbiye esaslarının, annenin duygusallığıyla ve çocuğun kaprisleriyle zedelenmesine izin verilmezse, çocuk için itaate alışmak kolay olur. İtaati sağlamak için, sert ve zalim davranmaya gerek yoktur. Yumuşak fakat ciddi bir yüzle de kesin emirler verilebilir.
Belli durumlarda, belli hareketleri yapmaya alıştırılan çocuklarda, bu alışkanlıklar kalıcı olur. Zamanla sökülüp atılamayacak derecede sağlamlaşır. Alışkanlık kazanmak demek, belli bir kabiliyetin, belli bir yönde gelişmesi demektir. İyi alışkanlıklar kazanmış bir çocuğun, birçok kabiliyeti istenilen yönde gelişmiş demektir. Bu hareketler, zamanla iç yaşantı haline dönüşecek ve kişiye huzur verecektir. Belirli ve kesin alışkanlıkları kazanmamış çocuğun ise, ileride güvenilir karakterde bir insan olması güçtür. “Onun ne yapacağı belli olmaz” sözü, genellikle olumsuz anlamda kullanılır ve bu tip karakterliler için söylenir.
“Hayat içinde yaşanan kutlamalardan faydalanabilirsiniz”
‘Kızımı Yetiştiriyorum’ kitabını ele aldınız ve bu birçok kız annesi için kaynak oldu. Bu minvalde kız çocuklarının din eğitim ve terbiyesi konusunda en can alıcı nokta sizce neresi?
Bunu için kâinatı yoktan var eden Allah’ın emirlerine bağlılığı, yaşayan bütün canlılar için bir denge ve ahenk sağlayan kuşatıcılık olarak göstermelisiniz. Onun kendi varlığını, kâinat üzerinden düşündürmek ve ona soru sormasını, inceleme ve araştırma yaparak sonuçları değerlendirmesini öğretmek, düşüncesinin güçlenmesine yardım edici yollar bulmalısınız. Etrafınızda bulunan varlıklardaki renk, güzellik, şekil ve düzenden haberdar olması, bunları fark edebilmesi, Allah’ı tanıma, bilme ve O’na inanma yolunda güçlü bir adımdır. Hayatı tanıtma noktasında izleyeceğiniz yöntem için Kur’an-ı Kerim’den istifade edebilirsiniz. Karıncadan bahseden Neml Suresi, arıdan bahseden Nahl Suresi, gökyüzü olaylarını anlatan Yasin Suresi gibi… Aynı şekilde tabiat olayları; yağmur, kar, gece-gündüz, mevsimlerden istifade edebilirsiniz. Hayvanlardan, bitkilerden ve onların yaşayışlarından ve onların da Allah’ı zikrettiklerinden, yaşına uygun hikâyeler yardımıyla bahsedebilirsiniz.
Ayrıca hayat içinde yaşanan kutlamalardan faydalanabilirsiniz. Özel günler, kandiller, bayramlar gibi… Bu yaştaki kız çocuklarında, çevreye karşı çok fazla ilgi ve merak vardır. Bu merak ve ilgiyi dini bilgileri verme ve gösterme noktasında çok iyi kullanabilmelisiniz. Çünkü o büyüdükçe, bu duyarlılığı azalacaktır. O zaman onu hemen karşınıza alın ve içinde yaşadığımız dünyanın Allah’a ait olduğunu, her şeyi O’nun yarattığını, tüm varlıkların O’na ait olduğunu anlatın. Eğer çocuğunuz bunları anladı ve algıladıysa, din eğitimi verme noktasında amacınıza ulaştınız demektir. Hayatı tanıtmakla, çocuğunuzun hem dini bilgilere yaklaşmasını hem de dini anlatımın sadece zihne yüklenen bilgi olmasından kurtulmasını sağlamış olursunuz.
Eşler arası sevgi ve muhabbet, çocuklara nasıl ve ne derece yansır? Bu noktada bilhassa annelerin nelere dikkat etmesi lazım?
Buradaki çok önemli nokta, her şeyi aileden öğrenen çocuk koşulsuz sevmeyi ve muhabbeti de ailesinden öğrenecektir. Anne ve baba birbirini ne kadar sever, sayarsa çocukta bunu o kadar kolay öğrenecektir. Annenin dikkat etmesi gerekir; kendisi eşinden olumsuz şeyler görüyor olabilir ya da aralarında yaşadığı sorunlar…
Peki, anne-çocuk ilişkisindeki sevgi bağının kuvveti ile ‘Allah sevgisi’ ve kulun rabbiyle olan bağı hususunda bir ilişki kurulabilir mi? Daha açık ifadeyle; ‘annelik’ duygusu, kadını rabbine daha ziyade yaklaştırırken çocuğa da manevi bir azık cihetindedir, diyebilir miyiz?
Elbette diyebiliriz. Anne olan, bu mucizeyi birebir yaşayan birinin Rabbini bilmemesi, tanımaması, yaklaşmaması, ahmaklıktan başka bir şey değildir. Hatta bu doğum gibi bir mucizeye şahit olan doktorlar, nasıl oluyor da Rableriyle aralarına mesafe koyabiliyorlar anlayamıyorum. Burada Üstad Necip Fazıl’ın “Akıllı insan iman eder, akılsız insan iman edemez” sözü aklıma geliyor.
Annenin Rabbiyle olan kuvvetli bağı, daha çocuk anne karnındayken çocuğa geçmektedir. Annenin yaptığı dualar, huşu ile dinlediği ezan ve kıldığı namaz, okuduğu Kur’an aynıyla çocuğa geçecektir.
Çocukta kendisine yardım edecek ve onu koruyacak, sonsuz bir kuvvet arayışı vardır. Çocuk, sahip olduğu bitmez tükenmez merak duygusuyla henüz isim takamadığı, fakat zamanla öğreneceği ilahi kuvveti, durmadan arar. Çocukta görülen bu arayış, ondaki ihtiyacın bir ifadesidir. Zira çocuğun, bir takım temel ihtiyaçları vardır. Emniyet, güven, dayanma, korunma, sığınma, sevilme, kabul görme ve teslim olma gibi ihtiyaçlar en önemlileridir.
Çocuklarda Allah’a inanma isteği genellikle vazgeçilmez bir istek olarak ortaya çıkmakta ve onlar Allah’ı, gerçek ve kaçınılmaz bir sığınak, dayanak ve emniyet kaynağı olarak kabul etmektedirler. Çünkü yaşantıları içinde çeşitli sınırlılıklarını ve gerçekleşmeyen isteklerini gören çocuklar, yüce bir kuvvete dua etmeyi kolaylıkla kabul etmektedirler. Çocuğun Allah’a inanma isteği pek tabi olup, bu istek onun içten gelen bir ihtiyacını karşılamakta ve inanma isteği adeta çocuğun iradesi dışında oluşup gelişmektedir.
Çocuklarımıza dini bir hayat anlayışını nasıl kazandırabiliriz?
Çocuk, dini hayata erken yaşlarda çevresindeki insanlarla birlikte, çeşitli dini bilgiler, bunlara bağlı taklit denemeleri, birlikte yaşama teşebbüsleriyle girer. Aile içinde onun önünde yapılan dualar, kılınan namazlar, tutulan oruçlar, dini gelenek ve göreneklerin oluşturduğu dini atmosfer, onun dini hayata geçişini kolaylaştırmış olacaktır. Çocuğunuza, din duygusunu ve ibadet eğilimini kazandırmak istiyorsanız, öncelikle kendiniz yaşantınızla din duygusunu ve ibadet sevgisini sergileyin. Mesela evde cemaatle namaz kılın. Çocuğunuz, sizi gözleyerek, anlattığınızı çok iyi anlasın ve size özensin. Hatta ona niçin her gün namaz kıldığınızı açıklamalı ve isterse ona namazın nasıl kılınacağını tarif etmelisiniz. Sonra da onun da namaz kılmasını önermeli ve takip etmelisiniz. Eğer kılmıyorsa sebebini tespit etmeli, tembellik gibi yüzeysel sebeplerle kılmıyorsa, insan hayatındaki bilinç ve iradenin önemini yeteri kadar veremediğinizi düşünmeli, bu yönde çabalarınızı arttırmalısınız. Onun anlayacağı şekilde durumu tekrar anlatmalısınız.
Bildiğimiz kadarıyla yeni bir kitap üzerinde çalışıyorsunuz. İsmi, içeriği ve ne zaman piyasaya sürüleceği hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Bir evlilik kitabı hazırlıyorum. Aile içi iletişim ve evli gençlerin evliliklerinin farkına varmalarına yönelik bir çalışma. İsmi için şuan için belirlenmiş bir şey yok ama büyük ihtimalle “Eşimle Geçiniyorum” olacak. Kısmet olursa Ramazan’ın son haftası İstanbul Beyazıt’taki kitap fuarına yetiştirmeyi düşünüyoruz, hayırlısı....
“İnsanlar, ‘çocuk eğitimi’ deyince; çocuğun konuşmaya başlaması olarak algılıyorlar”
Âmin inşallah. Çalışmalarınız sürecinde, sizi etkileyen/unutamadığınız bir anıyı bizimle paylaşır mısınız?
İlk kitabım “Kızımı Yetiştiriyorum” yeni çıkmış ve bir kitap fuarında imzaya davet ettiler. Bir çift, kitabın önünde durdu ve yanlarında da bebek arabası ve içinde pembelerle süslenmiş tatlı bir bebek... Kadın eş; “Bak yazarı buradaymış kızımıza alalım mı, hem de onun adına imzalatırız” dedi. Erkek eş de; “Yok canım bizim kız için daha erken” dedi. ‘Alalım, almayalım’ konuşmasına kulak misafiri olunca; “Hayırdır neyin müzakeresini yapıyorsunuz?” diye sordum. Erkek eş hemen atılıp; “Bu bizim kızımız için daha erken bir kitap da, onu konuşuyorduk” deyince, bebeklerinin kaç aylık olduğunu sordum. Bebekleri 6 aylıkmış. Onlara “2 adım geç kalmışsınız. Bu sizin geç kalmışlığınızı telafi edecek bir çalışma! Değil erken, hemen alıp okumanız lazım” deyince, 2 tane de arkadaşlarına hediye aldılar.
İnsanlar, ‘çocuk eğitimi’ deyince; çocuğun konuşmaya başlaması olarak algılıyorlar. Hâlbuki daha eş seçerken çocuk eğitimi için adım atılmış oluyor. 3. Adım da konuşma aşaması. Böyle bir şey hemen siz sorunca aklım geldi. Bir de bir seminerde, “Annem bana hiç kızım demiyor” olayı var ama onu da “Nitelikli Genç Kız” kitabından öğrenebilirler, sevgili Nisanur Dergisi okuyucuları. Fazla uzatmış olmayalım inşallah.
“Niçin erdemli olması gerektiğini bilen, nasıl erdemli olunur, bulacaktır mutlaka”
Son olarak; bir eğitimci ve yazar olarak, genç kızlara neler tavsiye edersiniz?
Genç kızlara tek cümleyle, ne yaparlarsa yapsınlar onu niçin yapmaları gerektiğini mutlaka bilerek yapsınlar. Niçin örtünüyorlar, niçin okuyorlar, niçin erdemli ve ahlaklı olmaları gerekiyor, niçin insanlar... Bu ‘niçin’leri çoğaltabiliriz. Bunun cevabını doğru versinler, nasılı bulurlar. Yani ‘niçin’ini bilen nasılını bulur. Niçin erdemli olması gerektiğini bilen, nasıl erdemli olunur, bulacaktır mutlaka…
Haklısınız… Son olarak okurlarımız için “Mine İzgi Kimdir?” diye soralım.
Bu en zor sorudur benim için ama kısaca şunu söyleyeyim. Geçmiş, adı üstünde geçmiş, geleceği ben de bilmiyorum, ama bugün burada Nisanur Dergisi için bir aradayız. Kısaca Mine İzgi, 9 köyden kovulsa da 10. köyde muhtar olacağına inan hizmet aşığı. Anneliğin en önemli meslek olduğunu bilen biri. 20 yıllık ve 19 aylık 2 delikanlının annesi. mineizgi44 twitter adresim; Nisanur okurları beni oradan takip edebilirler.
Bize vakit ayırdığınız için dergimiz ve okuyucularımız adına çok teşekkür ederim…
Ben teşekkür ederim ve Nisanur Dergisi’ne hayırlı çalışmalar dilerim.
Röportaj: Elif Yüksek / Nisanur Dergisi - Temmuz 2013
Seven İnsan Güçlüdür
Nisanur Dergisi okurları için Eğitimci-Yazar Mine İzgi Hanımefendi ile annelik ve sevgi üzerine röportaj gerçekleştirmiş. Sevgiyi fedakârlıkla eş değer gören İzgi İnsan fıtratında sevme sevilme vardır. Hele bir de bu sevgiyi birini eğitirken kullandığınızda daha etkili ve kalıcı olduğunu göreceksiniz diyor.
29.07.2013 10:58:00 / Röportaj