Muhammet Şerif / Haber - Analiz

Mısır, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin haksız ve hukuksuz bir şekilde görevinden uzaklaştırıldığı 3 Temmuz darbe girişiminden bu yana tarihinin en kanlı günlerini yaşamaktadır. Darbe girişimin öncülüğünü yapan batının uşakları, ülkeyi iç savaşa götürecek açıklamalar yapmaktan ve darbe yanlılarını sokağa dökmekten geri durmamaktadırlar.

Darbeciler ve ülke içindeki destekçileri baltacılar, insani duygulardan yoksun bir şekilde kanlı katliamlar işlemeye devam etmektedirler. 3 Temmuz tarihinden bu yana barışçıl gösteriler yapan darbe karşıtları da, hiç hak etmedikleri uygulamalara maruz kalmaktadırlar.

Darbeciler ve destekçilerinin ortamı geren açıklamalarına karşın sükûneti ve itidali elden bırakmayan İhvan, bu zorlu süreçten galip ve güçlü çıkacak tarafın Hakk ve halk taraftarları olacağını sürekli ifade etmektedir.

İhvan’ın açıklamalarında özellikle vurguladığı bir nokta da şudur: Darbecilerin savaşı sadece biz İhvan’la değildir. Darbecilerin savaşı, ümmet-i Muhammed’ledir. İslam coğrafyasıyladır. Tüm dünyada hızla yükselen ve batılı güçlerin korkulu rüyası haline gelen siyasal İslam’ladır. Yani bu savaş ümmetin hak ve batıl savaşıdır.

El-hak doğrudur. Mısır’daki savaş, sadece darbeciler ve İhvan arasında gerçekleşen bir savaş, bir mücadele değildir. Bu savaş ilk günden beri ifade ettiğimiz gibi “ÜMMETİN HAK VE BATIL SAVAŞI”dır.

Ümmetin hak ve batıl savaşında saflar çok net belirginleşmektedir. Darbeciler ve destekçileri birikmiş kinlerini dışa vurmaktan ve taraflarını izhar etmekten çekinmemektedirler. Buna karşın da, ümmet-i Muhammed sessiz kalmamalıdır. Zulme, haksızlığa, katliama maruz kalan, barışçıl gösteriler yaptıkları ve namaz kıldıkları esnada şehid edilen mazlum ve masum Mısırlı Müslümanların aziz kanlarına sahip çıkmalıdırlar.

Zalim ve zorbaların, darbeci ve destekçilerinin karşısındaki dik duruşlarını sergilemeye devam etmelidirler. Ellerindeki imkânlarla muhakkak bu katliamlara karşı seslerini yükseltmelidirler.

Bugün Mısır’daki mazlumlar zulümlere, zorbalıklara, baskı ve şiddete maruz kalmaktadır. En temel haklarını aramalarına izin verilmemektedir. Sesleri kısılmakta, gazeteleri susturulmakta, televizyonları kapattırılmaktadır. Haklarını aradıkları zaman da gözaltına alınmakta ve zindana gönderilmektedirler.

Barışçıl gösteri yaptıkları esnada da hain ve gaddarca saldırılara uğramakta ve mazlumca şehid edilmektedirler. Ayrıca da, şehid edilen kardeşlerinin cenazelerini almalarına ve yaralı kardeşlerine müdahale etmelerine izin verilmemektedir.

Darbeciler bu gücü nerden ve kimlerden almaktadır? Yaptıkları katliamların ve işledikleri cürümlerin hesabının sorulacağını hiç mi düşünmemektedirler? Allah Teâlâ’nın (hâşâ) bu zulme rıza göstereceğini mi düşünmektedirler?

Muhakkak ki Allah, onların ne düşündüklerini ve ne yaptıklarını çok iyi bilmektedir. Ve şüphesiz Allah, zalimlerin desise ve entrikalarını başlarına geçirecek, onları rezil ve zelil kılacaktır ve elbette işledikleri cürümlerin ve katliamların hesabını tek tek soracaktır.

Adil bir yaşam savunucusu olan, gücün halkın seçiminde olduğunu ifade eden, özgürlülüğün eşit bir hukuk sistemiyle gelebileceğine inanan ve kalbinde zerre insani duygu bulunan herkes, Mısır’daki zulme karşı durmalı; kesinlikle rıza göstermemelidir. Dünya, göz göre göre işlenen katliamlara karşı “insanlık” için ayağa kalkmalı; katliama sessiz kalmamalıdır.

Özelde Müslüman devletler, İslami hareketler, mümin yürekler… Zulmün karşısında dik duruş sergileyen siyasi partiler… Dünya Müslümanlarının dayanağı İslami camia ve cemaatler… Mazlum ve mustazafların hamisi sivil toplum örgütleri… Fakir ve yoksulun ümidi hizmet erleri… Kuran hizmetkârları… Allah taraftarları… İslam için mücadele edenler… Toplumun selameti için emek verenler… Zalimlerin karşısında olduğunu ifade edenler… Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez kısacası herkes…

Darbelere, darbecilere, batılı güçlere, emperyalistlere, siyonistlere, İslam toplumunun içerisine tefrika-i husumet koymak isteyenlere karşı MEYDANLARA İNMELİ; seslerini çok gür bir şekilde yükseltmelidirler.

“Hepimizi şehid etseler de asla davamızdan dönmeyeceğiz” diyen azizlere, kelime-i şehadeti kalemle yazan genç İhvan’a ve diğer tüm Müslüman kardeşlere çokça dua etmelidirler. Darbeci katil ve cani zalimlerin zulmüne maruz kalan masum halkın yardımına koşmalıdırlar. Bireysel eylemlerle “ferdi sorumluluklar”ını yerine getirmeye çalışmalıdırlar.

Söylemleriyle, ümmetin hak ve batıl savaşında “taraf”larını belli etmelidirler. Katilleri tel’in etmeyi bir görev bilmelidirler. Katliamdan dolayı orduyu tebrik eden katil Sisi’nin planlarının ters tepmesi için çok ama çok dua etmelidirler.

Hassasiyet sahibi sivil toplum örgütlerine ve darbe karşıtı tüm siyasi partilere de bu çetin süreçte çok iş düşmektedir. Darbelere ve darbecilere karşı direnen mazlum halkın tarafında olan insanları organize etme noktasında sorumluluklar yüklenmelidirler.

En önemlisi, acilen toplanmalı ve bu konu ile ilgili bir YOL HARİTASI, EYLEM PLANI belirlemelidirler. Özellikle zulme, darbelere ve darbecilere karşı KİTLESEL BİR MİTİNG tertiplemeli ve tarihini çok kısa sürede halk ile paylaşmalıdırlar. Kitleleri bulunan her ilde ve bu illerde bulunan bütün camilerde halkın da desteğini alarak GIYABİ CENAZE NAMAZLARI tertiplemelidirler.

Hakk taraftarlarına karşı acımasızca katliamlar gerçekleştiren cunta yönetiminin uluslar arası camia nezdinde çok sert bir şekilde kınanması için girişimlerde bulunmalı; uluslar arası camiayı harekete geçirmeye çalışmalıdırlar.

Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevine geri dönmesine kadar meydanlarda kalacaklarını ifade eden darbe karşıtlarının ihtiyaçlarını karşılamak için yardım kampanyaları başlatmalıdırlar.

Adeviye meydanındaki saldırıda yaralanan 5000’den fazla insanın tedavisi için gerekli yardımlarda bulunmalı ve ağır yaralı olanların ülke dışında tedavi edilmeleri için siyasi görüşmeler yapmalıdırlar. Hayatını kaybeden mazlum şehidlerin cenazelerinin definlerine de yardım etmelidirler.

Safları belirginleştiren ümmetin bu savaşında; hakkın savunucusu TV’ler, radyolar, gazeteler, internet siteleri de üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Televizyonlar yayın akışlarına ara vermeli, halkın gelişmelerden hızlı bir şekilde haberdar olması için programlarını Mısır’daki gelişmelere ayırmalıdırlar. Radyo, gazete ve internet siteleri de aynı şekilde yoğunluklarını Mısır’daki gelişmelere vermelidirler.

Zalim, katil, cani ve işbirlikçilerinin kimler olduğunun tezahür etmesi için bunlar ve çok daha fazlası yapılmalıdır. Bireysel ve kitlesel eylem ve tepkiler hiç aralıksız devam etmelidir. Zalimlere verilmesi gereken cevaplar ve tepkiler derhal verilmelidir.

Hakkın galip geleceğinden şüphe duymayan mümin yürekler, tüm benlikleriyle zalim, zorba ve despotlara karşı dik duruş sergilemeye devam etmelidirler. İslam ümmeti içerisine tefrika koymak isteyen bedbahtlara karşı daima söz ve kalemleriyle engel olmaya çalışılmalıdırlar.

Batılı emperyal güçler, Suriye’yi iç savaşa sürükleyerek İslam ümmetinin içerisine fitne tohumları serptiler. Bu planlarında başarısız oldukları iddia edilemez. Mısır’da da bunu yapma düşüncesindeler. Ancak Mısır’da karşılarında, Mısır halkının ve İslam ümmetinin maslahatını düşünen çok tecrübeli bir hareket olduğundan bu düşüncelerinde istedikleri başarıyı yakalayamadılar.

İhvan, şiddete şiddetle karşılık vermediği için darbeciler, batılı destekçiler ve kimi Arap ülkelerinin kukla liderleri köşeye sıkıştılar. Darbeciler, batılı güçler ve Arap ülkelerinin liderlerinin yardım ve telkinleriyle, Mısır’ın Müslüman halkının şahsında tüm dünya Müslümanlarına savaş açtılar.

Ümmet-i Muhammed’i yakından ilgilendiren bu savaşta; gün, safları belirginleştirme günüdür. Şii’siyle, Sünni’siyle tüm Müslümanların bir ve beraber olma günüdür. Küfür ehlinin, zalimlerin safında; iman ehlinin de, mazlumların safında olma günüdür.

İslam’a savaş açmış bedbaht batı ve destekçilerinin karşısında Muhammedi bir duruş sergileme günüdür. Zamanın Ebu Cehil’lerine karşı, Hamza olup kahramanca çarpışma günüdür. Hubeyb b. Adiy olup, “Müslüman kardeşimin ayağına bir iğnenin batmasına dahi asla razı olmam” diyebilmenin günüdür.

“Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Mücadelem ancak din ve İslam içindir” diyen Şeyh Said; “Ümidvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır” müjdesini veren Üstad Nursi; “Gayemiz Allah, önderimiz Resulallah, anayasamız Kuran, yolumuz Cihad, en büyük arzumuz Allah yolunda şehit olmaktır” düsturunun öğretmeni Hasan el Benna olma günüdür.

Gün, Hüseyin olup zamanın Yezidlerine karşı direnme günüdür. Musa olup, Firavunlara karşı gelme günüdür. Gün, ümmetin hak ve batıl savaşında Mursi olup, katil Sisi’lere karşı gelme ve boyun eğmeme günüdür. İhvan olup, batı destekli darbecilerin haksız ve hukuksuz saldırıları karşısında geri adım atmama ve onurlu mücadeleye ve direnişe devam etme günüdür.

İşte bugün, Mısır’daki hak ve batıl mücadelesinde tarafını Allah ve Resulünü seven İHVAN’IN DİRENİŞİ’nden yana belirleyen izzet ve şeref sahibi kimselerden, zikrettiklerimiz ve çok daha fazlası beklenmektedir. Şu bir gerçek ki, izzet, şeref ve üstünlüğü elde edecek olanlar, zafer ve galibiyeti tadacak olanlar muhakkak Allah’ın taraftarları olanlardır. Bu tespit yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de geçen bir müjdedir; “KİM ALLAH’I, RESULÜNÜ VE İMAN EDENLERİ DOST-VELİ EDİNİRSE BİLSİN Kİ, GALİP GELECEK OLANLAR, ‘HİZBULLAH’ OLANLARDIR.” (Maide / 56)