Doğruhaber - Mesut Tunce
HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı'nın işi bu aralar gerçekten çok zor. Zira yalanlarıyla mücadele etmek zorunda kaldığı odaklar o derece yüzsüz, o derece utanmazlar ki, verilen hukuk mücadelesi dahi malum odaklar tarafından, yalan ve iftiralara malzeme edilebiliyor.
İftiralarına iletişim yasağı gelen omurgasızlar, sanki ülkede iftira atma özgürlüğü varmış gibi, basın özgürlüğünden, sansürden bahsetmeye başlıyor, sesleri kısılmaya çalışılanlar sanki kendileriymiş gibi veryansın edebiliyorlar.
Oysa iletişim yasağı getirilen (sözüm ona) haberler, kişilik haklarına saldıran yalan ve iftiralardan başka bir şey değil.
Bunun son örneğini geçtiğimiz günlerde Batman'da yaşadık.
Sosyal medyada HÜDA PAR'lı olduğu yalanı dolaşıma sokulan küfürbaz bir meczubun hezeyanları, malum odaklar tarafından çölde su bulmuş bedevi açlığıyla sahiplenildi. Kısa sürede tüm muhalif çevrelerce haberleştirilen olayın aslı çok geçmeden HÜDA PAR sözcüleri tarafından aydınlatıldı.
Kendini Hizbullahçı diye tanıtan şahsın iddia ettiği çevrelerle uzaktan yakından hiç bir bağı yoktu. Hele HÜDA PAR ile yolları bugüne kadar bir kez bile kesişmemişti. Çok geçmeden, HDP'li bir iki gazetecinin gaza getirmesiyle mevzubahis röportajı verdiğini itiraf eden provokatör, HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı'nın şikayetçi olması üzerine gözaltına alındı.
Peki, omurgasız basın bu aşamada ne yaptı dersiniz: Hemen hatasını anladı ve tekzip yayınlayıp halktan özür mü diledi... Hey hat... Omurgasızlıkta level atlamış malum odaklardan böylesi erdemli bir yaklaşım beklemek çok naif bir beklenti olurdu elbet.
Bu çerçevede Fatih Altaylı iftiraları köşesine taşıyarak, konuya tüm yönleriyle hakim olmasına, şahsın itiraflarından haberdar olmasına rağmen, iftiracı ve yalancı üslubu benimsemiş, provokatörden HÜDA PAR'lı diye bahsetmiştir. Bir yalanı, yalan olduğu ortaya çıkmadan önce yaymak, o yalana ortak olmaktadır. Peki bir yalanı yalan olduğu anlaşıldıktan sonra yaymaya devam etmek, düpedüz iftiracılık değil midir?
Haliyle suç duyurusunda bulunan HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı, Altaylı'nın iftiralarla dolu yazısına "yayın yasağı" getirilmesi için hukuk yollarını kullanmış ve bu talebinde haklı görülmüştür.
Araştırmacı gazeteci sıfatını gururla taşıyan Altaylı, sosyal medyadan edindiği bilgilerle koca bir camiayı hedef tahtasına oturtmuş olmanın utancını yaşamak yerine, en pişkin tavrını takınarak, ifade özgürlüğünden dem vurmaya başlamıştır.
Oysa bir gazeteci olarak, ifade özgürlüğünün, başkasının özgürlüğüyle çakıştığı yere kadar olduğunu en iyi kendisi biliyordur. Mesela biz buradan Altaylı hakkında olmadık iftiralarda bulunup (Hafizanallah) onu hedef tahtasına oturtacak olsaydık, onun da hukuk yollarına baş vurarak yayınımıza engel getireceğinden hiç şüphemiz yoktur.
Son olarak, HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı'nın konuya ilişkin açıklamasını aşağı bırakıyor, tüm çevreleri omurgalı ve ilkeli siyasete davet ediyoruz...
Partimize yönelik son dönemde yapılan sistematik saldırılara karşı hukuki yollara başvurulacağı deklare edilmiş, bu bağlamda da tespit edilen, iftira, yalan, hakaret, dezenformatik bilgi içerikli paylaşımlara karşı gerekli işlemler yapılmış, yapılmaya devam etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde bir provokatör tarafından sarf edilen sözler baz alınarak partimiz hedef gösterilmiş, konuşmada partimizin ismi dahi geçmemesine rağmen partimiz, bu video üzerinden haksız ithamlara, hakaretlere ve hedef göstermelere maruz kalmıştır.
Bu silsileyi takip eden, sözde gazeteciler tarafsız ve ilkeli bir gazetecinin yapmaması gereken hareketler sergileyerek, kim olduğu belli olmayan bir meczubun provokatif yorumlarını içeren videoyu tersyüz edip köşesine taşımış, konuşmada ismi geçmediği halde partimize yönelik karalamalarda bulunmuştur.
Çirkin ithamlar, iftiralar ve hakaretler barındıran köşe yazısının mahkeme kararından da görüleceği üzere her haliyle hukuka aykırı olduğu teyit edilmiş, bu sebeple de söz konusu içeriğe erişim engellenmiştir.
Bu anlamda, sözü geçen sözde gazetecinin iddia ettiği gibi basın özgürlüğüne karşı bir kısıtlama söz konusu olmayıp bilakis basını kendi çirkef emellerine ve iftiralarına alet edenlerin bu emellerine ulaşmasının engellenmesi söz konusudur.