Yazının iki akımından söz edilir: Toplum için sanat veya sanat için sanat.

Daha doğrusu bu iki sanat akımının yazıya, edebiyata yansımalarından söz edilir. Yazı yazan ya sanat için yazar ya toplum için yazar diyorlar.

Sanat için yazar, eserin edebi güzelliğini, dili kullanma ustalığını, eserin toplum tarafından okunmasına, toplumsal bir sorunu öne çıkarmasına tercih eder. Eserim okunur mu, okunmaz mı? Kaygısını pek taşımaz. O, bütün birikimini sanattan, dilin sanatsal kullanımından anlayanların “Bu ne güzel bir eser!” demesi için kullanır.

Toplum için yazan ise edebi güzellikten öte bir düşünceyi topluma kavratma ya da toplumsal bir sorunu dile getirme, duyurma kaygısı taşır. O, bir sanat adamı olmaktan öte bir düşünce, bir dava adamıdır. Eseri, düşüncelerinin anlaşılmasına, toplumun kendi sorunları hakkında uyanmasına vesile olmuşsa kendini mutlu hisseder. Bunun için edebi güzelliği ancak kendi düşüncesine hizmet eden bir araç olarak görür. Güzellik, bu işi gördükçe onun eserinde yer alır. Diğer bir ifadeyle güzellik “sanat için sanat”ta gaye iken “toplum için sanat”ta bir araçtır.

Eserde sanat için sanat anlayışı ağırlık kazandıkça eser soyutlaşır, eserin özü kaybolur; eser gerçeküstü bir resme, anlaşılmayan bir müziğe dönüşür. O resmin ne anlattığı belli değilse de o resim dikkat çeker, ilgi görür; o müzik anlaşılmasa da zevkle dinlenir. Bu akımın temsilcileri eserlerini bülbülün şakımasına benzetirler, “insan bülbülün ne dediğini bilmese de onu dinler; çünkü bülbülün şakıması güzeldir. Bizim de eserlerimiz anlaşılmaz görünse de keyif verir” derler.

Toplum için sanat öne çıktıkça eserin bilgi yanı, öğretme yanı, yönlendirme yanı ağırlık kazanır; eser bazen bir haber bültenine ya da askeri bir emirnameye dönüşür. Bu da eseri sanattan uzaklaştırabilir, onu sıradan bir şey haline getirebilir.

Bir düşünce doğrultusunda yazabilen herkes gibi İslami edebiyat peşinde olanlarda toplum için sanata yakın durur; güzellik için sanatı yadırgar. Oysa İslam, ideolojilere benzemez; İslam, hayatın bütününü kapsar. Bir çiçeği anlatmanın sosyalist veya liberal için hiçbir değeri olmayabilir, bir Müslüman için aynı şey söylenebilir mi?

Yer ve gök Allah’ındır; her şey Allahın bir ayetidir; her güzellik bizi Allah’a götürür. O halde bir bahçenin güzelliğini anlatmak ya da bir çiçeğin ya da sadece bir yaprağın güzelliği Müslüman için anlamsız olabilir mi?

Edebi metin bizi Allah’ın varlığına ve birliğine götürüyorsa onun değersizliğinden söz edilebilir mi?

İlla tabiat değil, hiçbir toplumsal mesaj vermiyor görünerek(!) bir annenin çocukları için yaptıklarını destanlaştırmak, bir yetimin acısını sözcüklere dökmek; mahpus bir babanın evlat özlemini, memleket hasretini bir hikâyeye bir şiire yaymak… Müslüman bunu yadırgar mı? Böyle bir eserin İslam’a hizmet etmeyeceği söylenebilir mi?

Hem güzel bir eser hem de insana ve topluma bir düşünce, bir inanç, bir uyarı taşıyan bir eser… Sanatta ve edebiyatta esas olan, bir mihverden kopmamaktır. Kalem her nereye varırsa varsın o mihverin çevresinde dönmektedir. Edebi eser oluşturma becerisi aslında budur. Bir nokta çevresinde ustaca dönebilmek ve okuyucuyu o nokta etrafında döndürebilmektir. Bu da ancak yüksek bir gaye peşinde olmakla mümkündür.

Haftaya, edebi etkinlikte amacın önemini anlatacağız inşallah. Allah’a emanet olunuz.