Bencil insanlar, başkalarıyla temaslarında empati kavramını geliştiremediklerinden sadece çıkar odaklı ilişki kurabildiklerini ifade eden Psikolojik Danışman Murat İdin, İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.

'Bencillik tıp literatüründe yer almamış olsa da psikolojik bir rahatsızlıktır' diyen Psikolojik Danışman Murat İdin, "Çünkü insanın kişilik diziliminde sahip olması gereken, sağlıklı bir yaşantı sürebilmesi amacıyla, hem kendine hem de çevresindeki insanlara yardımcı olabilmesi amacıyla bazı kişilik özellikleri vardır. Bunlardan bir tanesi de, evrensel psikoloji ilkelerine baktığımız zaman bireysel düşünmemek toplumsal düşünmek, başkalarının da ihtiyacını da göz önünde bulundurmak olduğunu görürüz. Bencil insanlarda bu duygu ve düşünce gelişmiyor. Bencil insanlar her şey benim olsun, her şeyin sahibi ben olayım, kısa yoldan para kazanayım, haz kazanayım, köşeyi döneyim anlayışıyla hareket ediyorlar." diye konuştu.

"Diğer insanlarla sadece çıkar odaklı ilişki kurabiliyorlar"

Bencil insanlarda empati kavramının gelişmediğine dikkat çeken İdin, "Bencil insanlar sadece kendilerini düşündüklerinden dolayı sadece kendileriyle ilgili bir yaşantı içerisinde olurlar. Başkalarıyla temaslarında empati kavramını geliştiremediklerinden karşıdaki insanı sadece maddi bir çıkar, maddi bir fayda olarak görüyorlar ve bütün düşünceleri bunun etrafında oluştuğundan, diğer insanlarla sadece çıkar odaklı ilişki kurabiliyorlar." şeklinde konuştu.

"Bencillik toplumun bütünleşmesini engelliyor"

Bencilliğin toplum olma önünde bir engel olduğunu söyleyen İdin, "Bencillik toplumsal olarak, toplumun bir arada olmasını ve toplumun bütünleşmesini engelliyor. Toplumları toplum yapan konuların başında, en öncelikli 'biz duygusu' gelir. Ben, sen değil, biz olması gerekiyor. Bencil insanlar ben dediklerinden dolayı topluma entegre olamıyorlar ve toplum içerisindeki varlıklarını hissedemiyorlar. Biz duygusu taşıyan insanlar toplumları yüceltir. " ifadelerini kullandı.

"Elbette ki insan kendini sevecek ama bunun bir sınırı olması gerekiyor"

Benlik duygusunun kişinin fıtratında olduğunu ve ölçülü beslenmediğinde bencilliğe dönüştüğünü kaydeden İdin, şunları kaydetti:

"Kendi içimizde benliğimizi beslemekle ilgili bir duygu olması gerekiyor fakat bunun ne kadar olduğu çok önemli. Benliğimi beslerken başkalarının olmasına müsaade etmiyorsam, her şeyin bana ait olmasını istiyor başkalarının sahip olmasına tahammül edemiyorsam, bu benlikte sıkıntı vardır. Elbette ki insan kendini besleyecek, sevecek ama bunun bir sınırı olması gerekiyor. Başkalarına zarar verecek, yardım etmeyecek düzeyde olduğu zaman veya başkalarının hakkını, hukukunu gözetmeyecek düzeyde olduğu zaman bu tehlikeli bir ben'dir, bu bencilliğe dönüşür."

"Bencillik sürecinde toplumdaki her kesimin payı var"

Bencillik sürecinde birçok tarafın sorumluluğu olduğunu belirten İdin, sözlerine şöyle devam etti:

"Annenin, babanın, toplumun, öğretmenin, kısacası toplumdaki her kesimin payı var. Burada bir eğitim var; çocuğun değerleri öğrenmesi, kendi dışındaki başka canlıların hakkına hukukuna saygı göstermesi, başkalarının ihtiyaçlarını göz ardı etmemeyi öğrenmesi vardır. Bu şunu gösteriyor: 'Biz şu an bir sınavdan geçiyoruz.' Ne sınavı bu? Çocuklarımıza ne oranda bu değerleri verip veremediğimiz ile ilgili bir sınavdan geçiyoruz. Bu çocuklar küçükken bireysel olarak yetişiyorlar çünkü bir isteği iki yapılmıyor ve çocuklarda en önemlisi bu nedenle emek ve empati kavramı gelişmiyor. Empati kavramı gelişmediğinden dolayı, küçük yaşlardan itibaren, çocuk aklına gelen her şeyi yapmaya ve almaya başlıyor. Anne ve baba da buna bir dur demediğinden, çocuğun her isteği yerine getirildiğinden çocuk bireyselleşiyor, bencilleşiyor.  Çocuk parkta arkadaşıyla kavga ediyor, anne baba arkadaşıyla nasıl iyi geçineceğini öğretmek yerine çocuğu alıyor kimsenin olmadığı çocuğun tek başına oynayabileceği bir parka götürüyor. İstediği yapıldığından dolayı bu durum çocuğu bireyselleştiriyor. Çocuk dokuz yaşındadır. 15-16 yaşında sahip olması gereken bir cep telefonunu, aile 9 yaşında çocuğun eline verebiliyor. Çocuk, her istediği alındığı zaman bireyselleştiği için vicdani yönü kalmıyor. Halbuki çocukken vicdan ve empati kavramını vermiş olsak, ilerleyen yıllarda bunu topluma gösterir. Çocuklara bunları veremediğimizden, çocuklarda göremiyoruz."

"Anne baba okulunun açılması gerekiyor"

Psikolojik Danışman Murat İdin

Çocuklara verilen pedagojik eğitimin de sorgulanması gerektiğini vurgulayan İdin, şu ifadeleri kullandı: "Biz, çocuklarda değerler kavramını hakkaniyetle vicdanlarına yükleyememişiz. Her ne kadar toplumda bazı kesimler değerler eğitimi verse de davranışa dönüşmediğinden, değerler eğitiminin hiçbir anlamı kalmıyor. Dünyadaki bütün hukuk kurallarından kaçabilir, açığını bulabilirsiniz ama vicdan açığını oluşturamıyorsunuz. Bundan sonraki kuşaklarda bununla karşılaşmamak için yapılması gerekenler var. Öncelikle bir anne baba okulunun açılması gerekiyor, yani kişiler evlenmeden önce kendi kalıplarını oluşturabilmeleri, doğru çocuk yetiştirebilmeleri, pedagoji konusunda bilgi sahibi olabilmeleri için iyi bir eğitimden geçmeleri gerekiyor. İnsanlar doktora yapıyor, yüzlerce sınavdan geçip yüzlerce ders alıyor. Geriye dönüp baktığınızda aile ile ilgili bir tane ders alıyor mu? Hayır. Peki, aileyi neye göre kuruyor? Kendi ailesinin vermiş olduğu kalıplara göre kuruyor ama kendi ailesinin vermiş olduğu kalıplar, 20-30 yıl önceki kalıplar ki bu kalıpların güncellenmesi ve kişinin bunun farkında olması gerekiyor. Kişinin gelişim dönemi içerisinde çocuk yetiştirme politikasının ve pedagojik anlayışın değiştiği ile ilgili bilgiye sahip olması gerekiyor."

"çocuklar yalnız yetişiyor"

Çocukların yetişme ve akrabalık ortamlarının kişiliklerindeki etkisine vurgu yapan İdin, "Eskiden çok geniş alanlarda yetişirdi çocuklar. Amca, dayı, hala, teyze ne yapardı? Çocukların dünyasına hükmederdi. Mahallenin bakkalı bir yanlış gördüğü zaman ne yapardı? Çocuğun annesine babasına söylerdi. Şu anda çocuklar yalnız yetişiyor. Bırakın çocuklar amcadan, dayıdan herhangi bir eğitim almayı, bayramdan bayrama zor görüyor onları. Anne babanın bu açıklığı kapatabilmek için, özellikle anne baba okulundan geçmesi, okullarda dersler okutulması, zorunlu eğitimin olduğu lisede değerler eğitiminin aktifleştirilmesi gerekiyor. Sadece kâğıt üzerinde değil fiiliyat olarak gerçekleştirilmesine yönelik bir çalışma yapılmasını tavsiye ediyorum. Değerler eğitimi hayata ne kadar çok aktarılırsa kişinin vicdani ve ahlaki yönü o kadar harekete geçer." dedi.

"Doğruluğu, ahlaklı ve hedef sahibi olmayı yüceltmek gerekiyor"

Televizyon, Radyo ve sosyal medya gibi iletişim araçlarının doğru kullanılması gerektiğine değinen İdin, "Kitle iletişim araçlarında ailenin yıpranmasını konu edinen diziler, programlar özellikle aktarılmamalı. Aile şu anda nereden besleniyor? İster istemez her akşam, her aile 3-4 saat televizyona maruz kalıyor. Televizyon, şu anda herkesin hayatında bir eğitim aracı olarak gözümüze çarpıyor.  Biz bu eğitim kalemini doğru bir şekilde kullandığımız zaman insanları, kitleleri eğitiriz ama yanlış bir şekilde kullandığımız zaman bazı şeyleri meşrulaştırırız. Dizide kişi 3 liralık bir ürünü 5 liraya satıyor ve kişinin bu hali yüceltiliyor. Çocuklarımız ve biz buradan beslenmek zorunda kalıyoruz. Aile kavramını yıpratıcı diziler veya programlar aktarılıyor. Bir şeyi ne kadar çok izlerseniz, o sizin dünyanızda o kadar normalleşir. İzleye izleye bir süre sonra duyarsızlaşma meydana gelir. Bu duyarsızlaşmanın önlenebilmesi amacıyla, özellikle aileyi yıpratıcı programlar RTÜK tarafından engellenmeli, gerekirse belirli bir filtreme sisteminde belli bir süzgeçten geçirilerek kamuoyu ile paylaşılması ve televizyonlara aktarılması gerekir. Doğruluğu, ahlaklı ve hedef sahibi olmayı, vicdani olarak başka insanlara faydalı olmayı yüceltmek gerekiyor. Küçük yaşlardan itibaren, özellikle eğitim sistemimizin içerisine bu kavramları yüceltme ile ilgili alkışlama ve takdir etme yolu eklenirse, çocuklarımız bunu duyguyu yaşadıklarından dolayı gelecekte de bu tür davranışlar ortaya koyacaklardır." ifadelerini kullandı. (İLKHA)