Önce Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaretinin en önemli anısı ise Anıtkabir’de gözyaşlarına boğulması olmuştu.

En sıkı Kemalistlerin bile gözyaşı dökmeyi “mekruh” saydığı Anıtkabir’de kralın döktüğü gözyaşlarının hiç de hayra alamet olmadığı kısa süre sonra anlaşılacaktı.

Ülkesine dönen kral, hummalı bir hazırlığa başlamıştı. Bölgeye gelecek olan Obama’yı karşılayacak olması kralı adeta sarhoş etmiş, bu sarhoşluk içindeki gizli-saklı bilgileri medyayla paylaşmasına yol açmıştı.

Meğer kral, Netenyahu ile düzenli bir araya gelir, müstakbel yol haritasını ayrıntılarına kadar ezberleyip içselleştirmeye çalışıyormuş.

Zamanlama iyiydi. Anıtkabir’de gözyaşı dökmüş, Obama’yla karşılaşacağı anı düşünürken yapacağı jestle de takdir toplamayı düşünmüştü.

Amerikan Atlantic Dergisi’ne konuşan kral, yepyeni bir tezle boy göstermişti:

“İhvan Hilali!”

Türkiye ile İhvan idaresindeki Mısır’ın sergileyecekleri dayanışmayla bir bölgesel güç olacağına dönük mülahazalar, israil için güvenlik kaygısını beraberinde getirmişti. Diğer kralcıklar gibi olası seçimlerle kendi saltanatının da elinden gideceğini düşünen kral, israil ile aynı kaygıyı paylaşmanın yüksek getiri sağlayacağını hesaplamıştı.
Daha önce israil patentli “Şii Hilali” kavramının müellifi olduğuna inanan kral, bu kavramın tedavüle girmesiyle Şiilere karşı sun’i bir Sünni blokajın oluşmasına önemli katkılar sağlamıştı. Bölgedeki tüm krallar, diktatörler politik adımlarını “Şii Hilali”nin arz ettiği “tehlikeyi” gözeterek atmak durumunda kalmışlardı.

“Hilal” şekline sokularak piyasaya sürülen ayrıştırmacı kavramların ne kadar etkili olduğuna belki kendisi de şaşan kral, israil’den aldığı tüyolarla farklı bir konsept geliştirerek “Hilal”leştirmek gerektiğine karar vermişti:

“İhvan Hilali!”

Dergiye değerlendirmelerde bulunan gözü yaşlı kral, “Mısır ve Türkiye’de oluşan bir Müslüman Kardeşler hilali görüyorum… Arap Baharı gelişim sürecinde yeni bir hilal ortaya çıkardı” diyordu.
“Şii Hilali”nin ortaya atılmasından beri bölgede “Sünni-Şii” kamplaşması adeta bir furyaya dönüşmüştü. Tüm kötülüklerin kaynağı olan israil bir anda unutulmuş, bunun yerine Şiiler tüm kötülüklerin kaynağı olarak zikredilmeye başlanmıştı. Hem Sünnilik hem de İslamcılık sadece İran-Hizbullah ve genel olarak Şia karşıtlığı üzerinden anlamlandırılmaya başlanmıştı.

Ve “İhvan Hilali!”

Bu kavram aslında Mısır’da aylardır durulmayan ve en sonda darbe gerekçesi kılınan sokak tertibatlarının esin kaynağını üç ay öncesinden ortaya koymuş, ancak tecellisi 3 Temmuz’a nasip olmuştu.
“Şii Hilali” gereken işlevi görmüş, gelişen yeni durum karşısında miadını doldurmuştu. İhvan’ın iktidara yürüyüşü bölgeyi adeta bir heyecan seline boğmuştu. Sırada kralın ülkesi ve diğer akranları vardı. İsrail panikte… Kral ve yarenleri matemdeydi.

Yeni sihirli formül, “İhvan Hilali” olmuştu. Şiilere yönelen öfkenin İhvan’a yönelmesinin startı verilmişti. Darbe, verilen startın dinamizmine dönüştü. Hiç kuşkunuz olmasın ki Şiilere yönelen ithamların her türlüsü bu kez farklı versiyonlarla İhvan’a yönelecektir.

“Şii Hilali”nin cazibesine kapılıp soğukkanlılıklarını hemencecik kaybederek İslamcılıktan mezhepçiliğe kayan kesimlerin “İhvan Hilali” karşısında takınacakları tavır, bu politikanın belirleyici olup olmayacağında epeyce etkili olacaktır.
“Şii Hilali”nin kazananı olarak beliren israil ve kral görünümlü Ürdünlü Abdullah, bakalım “İhvan Hilali”nin de kazananı olabilecekler midir?