Türkiye, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat Pazartesi günü iki büyük depremle sarsıldı. Pazarcık ilçesinde saat 04.17'de 7,7 büyüklüğündeki ilk depremin ardından saat 13.24'te 7.6 büyüklüğünde ikinci büyük deprem gerçekleşti.

Yaşanan depremler 11 ilde büyük yıkıma yol açtı, 41 bin 156 kişi vefat etti, 105 bin 505 kişi ise depremde yaralandı.

Yaşanan depremde çok sayıda mucize kurtuluşa tanıklık edildi. O mucizelerden biride depremin üzerinden 128 saat geçtikten sonra Kahramanmaraş'ta 6'ncı günde 13 aylık bebeği ile birlikte kurtarılan Bürol Karatosun oldu. Karatosun yaşadıklarını İLKHA'ya anlattı.

Tedavi gördüğü hastaneden yeni taburcu olduğunu belirten Karatosun, yakınlarının ikamet ettiği Hatay'ın Erzin ilçesine geldi. Hastanede tedavi gören 13 aylık Emir Asaf'a sarılacağı günü iple çekiyor.

Karatosun'un eşi ve iki çocuğu da yan odada deprem sırasında enkaz altında kalarak vefat etti.

Yaşananları, 6 gün boyunca bebeğini korumak için yaptığı mücadeleyi anlatan Karatosun, "Eşim çocuk odasına gitti, bende emir Asaf'ı kucağıma alayım dedim. Emir Asaf'ı kucağıma aldım. Bağrıma bastım. Birden kolonlar yıkılmaya başladı. Alttan kolon sesleri geldi. Yukarıya baktım tavan gelmeye başladı. Bir baktım zaten deprem bitmiş. Rabbim beni beşiğin içine yatırmış yavrumda yan tarafıma sıkışıktı. Onu çıkartıp yanıma aldım. Göz gözü görmüyor böyle bir karanlık yok. Çocuğumun neyi var neyi yok diye elimle yokluyordum. Ondan sonra ön tarafıma aldım. Hayat boşluğumun nerede olduğunu öğrenmeye çalıştım. Sonrada beşiğin içinde olduğumu farkına vardım. Beşiğin içinde olduğumu anlayınca yan tarafıma belime doğru oğlumu aldım. Zaten yüz üstü iki bacağımda sıkışık şekilde yatıyordum. Rabbim ona öyle bir yer hazırladı ki bir kişi hazırlasa böyle yer hazırlayamaz. Çocuğu oraya koydum ondan sonra beklemeye başladık." dedi.

"Sağdan soldan kesilmiş fayans parçası elime geldi. Ben o bez yerleri yırttım bana hava gelmeye başladı"

Enkaz altında kaldıkları alanın ikinci depremde daha da daraldığını belirten Karatosun, "Her taraftan yardım sesleri geliyordu. 'Kurtarın beni, imdat, Allah' gibi sesler her taraftan geliyordu. Ben kendi kendime dedim ki bağırsam da şimdilik bir çaresi yok dedim. Her yer toz duman. Çok toz yuttuk. Ben tozdan tüküremiyordum. Birinci gün o şekilde her taraf tozdu. Kaldığım yerin sıcaklığı çok iyiydi. Oğlumu arkama aldım. Oğlumu yavaş yavaş almam bir günümü buldu. Çünkü iki bacağım sıkışık göğsümün üstünden küçük bir demir geçiyor. Göğüs tarafında bir bası yaram var. Ayağım komple sıkışık sadece parmaklarımı oynatabiliyorum. Arkama da çekmeceler devrilmiş o beni sıkıştırıyor. O yüzden hiç sağa sola gidemiyordum. Birinci ikinci gün yerim çok iyiydi. Birde daha vücut sağlamdı ve sıkıtı yoktu. Birinci günü bir deprem daha oldu ya onda da bu defa diğer taraftaki çekmeceler komple düştü. Benim alanım bir metre ise 40 santime düştü. Hiç yerim kalmadı. Nefes alacak yerim kalmadı baktım nefes alamıyorum. Rabbim bana güç ver dedim. Sağdan soldan kesilmiş fayans parçası elime geldi. Ben o bez yerleri yırttım bana hava gelmeye başladı." ifadelerini kullandı.

"Rabbim bununla sınadı"

Karatosun, "Rabbime binlerce şükür bilincim hiç gitmedi. 4-5 gün boyunca birçok rüya gördüm. Rüyalarımda gittim dışarıya, kepçe buldum, çocuklarımı çıkardım, işime gittim belki o ara uyuyordum. Ama benim bilincim hiç gitmedi. Rabbim bununla sınadı. Eşim ve diğer çocuklarımdan hiç ses çıkmadı. Yatak odasında dolaplar beni kurtardı. O zaman eşimi ve çocuklarımı Rabbim yanına aldı dedim. Rabbime şükür ve tevekkül etmekten başka şansımız yok." şeklinde konuştu.

Çocuğu ile birlikte enkaz altında yaşadıklarını anlatan Karatosun, "6 günde açlık hissi çok şükür hiç yoktu. Hiç acıkmadım ama çok susadım. Rabbime çok dua ettim. Susuzluk inanılmaz şeydi. Yavruma bir bardak su için elimden ne gelse yapardım. Taşları elime aldım yontmaya başladım sonuç yok. Yoruldum. Bir şeyleri yontuyorum bu defa toz çıkıyor. Toz daha çok öksürtüyor. Rabbim herhalde beni böyle imtihan edecek. Rabbime tevekkül edip her şeyi akışına bıraktım. Oğlumla ilgilendim. İki gün 'baba baba' diyerek ağladı. Üçüncü gün çocuk açlıktan kendinden geçti. 4-5-6 gün… Çok hayal gördüm. Şeytan gelip vesvese verdi. Şeytan iki kere geldi. Abimi arkadaşlarımı herkesi çok çağırdım. Sonra sabaha doğru telefon çaldığını duydum. Eşimin telefonu yanımdaydı. Açtım baktım şarjı 20 civarında baktım şebekesi yok hemen geri telefonu kapattım. İkinci gün telefonu açtım. Telefonu açtığımda biraz çok şarjı yedi. Üçüncü gün açtığımda şarjı 7-8 kalmıştı. Kendi kendime düşündüm barı kurtulamazsak helallik alayım. Abime babama mesaj attım. Ufak tefek borçlarım vardı, 300-400-500 lira onlara mesaj attım. Bunlara borcum var ben borçlu gitmek istemem diye mesaj attım. Helallik istedim. Bu mesajları ikinci gün attım. Üçüncü günü tekrar açtım baktım mesajlar gitti." diye konuştu.

"Hep, baba mama deyip bana vuruyordu"

Sürekli oğlu ile ilgilendiğini söyleyen Karatosun sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oğlum ben nereye gidersem oraya gidersin dedim. Ondan sonra hiç arkamı bırakmadı. Kendinden geçene kadar hiç bırakmadı. Hep baba mama deyip bana vuruyordu. Dördüncü günden sonra baktım çocuk sıkıntıya giriyor. İki üç saate bir bende de tükürük yok ki ayaklarını öpüyorum ki belki biraz ferahlanır diye düşünüyordum. Hafif hafif ısırıp cimcikliyordum. Kendine getirmeye çalışıyorum. Beşinci günde çok korktum. Baya bir cimcikledim uyanmadı. Oğlum dedim biraz ferahlandın diye kalktım ayaklarını yaladım. Ağlamaya başladı. 'Elhamdülillah' dedim."

"128 saat içerisinde yardıma çağırdıklarım oldu. Başta kardeşimi çağırdım. 'Kardeşim neredesin' diye feryat ediyordum. Babamı çağırdım. Can arkadaşım Hakan'ı çağırdım. Birkaç arkadaşım daha var onları çağırdım." diyen Karatosun şunları söyledi:

"Neredesiniz beni niye burada bıraktınız Rabbim onlara haber ver diye dua ettim. Şehadet dilimden hiç düşmedi. Devamlı Rabbim canımı alırsan Şehadetle al diye dua ettim. Devamlı şehadet çektim. Başka bir şey düşünmek bile istemedim. Elhamdülillah, Allah dualarımı kabul edip haberleri ulaştırdı. Rabbim çok büyük. Elhamdülillah beni bu sınavdan iyi geçirdi. Rabbim bu dualarımı kabul etti. Arkadaşlarımda geldi hepsi de oradaymış. Ama içeri de bir kapalı kutu içerisinde dışarıda ne olduğunu bilemiyorsun. Çok karanlık. Kabir azabını yaşadım gibi geldi. Çocuğumu da bırakamadım. Yavaş yavaş çöktüğünü gördüğüm yerler oluyordu."

Karatosun, "Dışarıdan kimse var mı? diye sesleniyorlar. Kimse var mı sesini duyduktan sonra bağırdım. Başta ben hiç bağırmadım. Orada koca koca aletler çalışıyordum ve bütün aletlerin sesini duyuyordum. Kim kaç saat çalıştı. Ne kadar çalıştı. Bütün bilincim açıktı. Beşinci gün gecesi o kadar soğuktu ki ben daha o kadar soğuk ömrüm hayatımca yaşamadım. Beşinci gün akşama doğruydu her şeyin bilincindeydim. Çocuğun vücut ısısına baktım elhamdülillah çok güzeldi. Ben ne yaparım diye düşünmeye başladım. Beşinci gün gece oldu ben yavaş yavaş düşmeye başladım. İki ayağımda sıkıştığı için hareket de edemiyordum ve çok soğuktu her yerim tir tir titriyordu. Bir tane devrilmiş çekmece buldum. Açmaya çalıştım çocuğun üzerine devrilir diye de korkuyordum. Çekmeceyi açtım. Baktım benim iç çamaşırlarım. Zar zor arkama iki üç tane koydum. Gece sabaha kadar titredim. Çok fazla aşırı derecede üşüdüm. Sabah saat 7-8 de o gün havada çok güzeldi. Rabbim beni öyle bir derin uykuya saldı ki küçük bir yastık vardı. Demir üstünden geçtiği için yastığı demirin üstüne koydum. Kıpırdayamıyordum. Kafamı yastığa koydum sıcakta biraz yattım. Ondan sonra takırtılar gelmeye başladı." şeklinde konuştu.

Kurtarılma anını anlatan Karatosun, "Orada çokça bağırdım. Yaklaşık 10 dakika 'buradayım' diye bağırdım. Ondan sonra bir ses geldi 'orada kimse var mı' dedi. 'Var, buradayım' diye bağırdım. 'Tamam geliyoruz o zaman sesini tüketme' dedi. 'Tamam' dedim. Yarım saat içinde baktım bir ışık geldi. Hayal mı görüyorum diye düşündüm. Rabbim beni kurtardı. Ondan sonra hafif ışık görünce oradan bir kişi seslendi. 'Yanında başka kimse var mı' dedi. 'Var, çocuğum' dedim. Ön taraftan molozları aldılar. Kendimi zorlayarak çocuğumu güzelce verdim. Hemen onu götürdüler. 10 dakika sonra sıkışıktım sıkışan yerleri aldılar. Beni enkazdan alabilmek için çok uğraştılar. Ben hemen 'benim adım Birol Karatosun' dedim. Hemen bebeğimin ismini söyledim. Çocuğu verdiğimden hemen ismini yazdırdım. 'Emir Asaf Karatosun' dedim. Ailemde dışarıdaydı. Onlara 'ben Yaşar Karatosun'un oğluyum' dedim. Babam, abim, kayını bütün akrabalar yanımdaydı." ifadelerini kullandı.

"Rabbim bizi böyle sınadı"

Karatosun, "Suyun bir damlasına bile muhtaç olduğumuz yerde malın mülkün önemi yok. Çocuğuma bir damla su için ben bütün ömrümü, kazandıklarımı, hayatımı verebilirdim. Bir damla su için gelmişimi geçmişimi ve bütün mal varlığımı hepsini verebilirdim. Çok hayaller görüyordum. Hayalimde bir yere gittik acayip bir su içtim. 3 veya 4'ncü gün ben suya çok doydum. Verseler su içmeyecek şekildeydim. Yüzlerini görmüyorum ama elimde 2,5 litrelik su uzatıyorlar, hem onlar içiyordu hem de ben içiyordum. Rabbim bana su içirmişte olabilir. Yoksa bir bünyenin bu kadar sağlıklı kalması sıkıntılı. 3-4'ncü gün çok fazla su içtiğimi hatırlıyorum. Ama yüzleri hatırlayamıyorum. Birkaç kişi böyle hep beraber suyumuzu içtik. İçtikçe bitmeyen bir sudan içiyordum. Ben bir ara 'artık içemiyorum' dedim. Böyle bir şey başımıza geldi. Rabbim bizi böyle sınadı. Rabbim eşimi ve iki çocuğumu aldı. Ben onların şehit olduğuna inanıyorum. Çok şükür acı çekmemişler. Birinci gün vefat etmişler. Rabbim beni böyle sınadı. Rabbimin takdir ettiklerinden sual olunmaz. 'Benim böyle yaşayacak günüm varmış' deyip (herkesin) Rabbime tevekkül etmekten sığınmaktan başka çaremiz yok. Biz ne kadar ağlarsak, ne kadar dövünürsek kendi kendimizi yırtsak da ondan geldik ona gideceğiz bilincinde olmamız lazım. Ben şuna inanıyorum. Beni tanıyan bilir hayatım boyunca ben kimsenin kalbini bilerek kırmadım. Belki de Rabbim bana onun mükâfatını verdi. Kimsenin kalbini kırmamak ve kimsenin malında gözü olmamak lazımmış. Bir dilim portakal için orada nelerinizi verirsiniz. Ben kabir azabı gibi bir şey çektim diye düşünüyorum." dedi.

Karatosun, "6 gün boyunca hiçbir şey yiyip içmeden bebeğim ile kurtulmam Rabbimin bana mucizesidir. Bir çocuğu enkaz altında değil bir gün boyunca kanepeye oturtun çocuk ağlamaktan perişan olur. Rabbim öyle bir güç verdi ki birinci gün biraz ağladı. İkinci gün biraz inlemeye ve benim ile oynamaya başladı. 3-4 gün sonra artık çocuk hiçbir şey yapamadı. Rabbim onu çok uyuttu. Özellikle çocuk aç uyumaz gece kalkar mamasını yer. Çocuğum mamasını yemeden yatmayan bir çocuktu. Ogün bir eve geç gittiğimiz ve mamasını gece 2'de yediği için gece mama için kalkamamıştı. Her gün gece saat 3 buçuk civarı kalkar mamasını yer öyle tekrar yatardı. Çocuğum hiç açlığa dayanamayan bir çocuktu. Mama saatini 10 dakika geçtiğinden ortalığı birbirine katan bir çocuktu. Rabbime binlerce şükürler olsun öyle bir güç verdi ki hiç sıkıtı yaşamadı. Bebeğim sanki benden daha akılıydı. Bana da destek verdi. Elhamdülillah ikimiz de iyiyiz. O da hafta içi taburcu olur." diye konuştu.

"Ben 128 saatte hep bunları düşündüm"

Eşi ve iki çocuğunun depremin ilk günü vefat ettiğini söyleyen Karatosun, "Rabbimden geldik ona gideceğiz. Bunun bilincinde olmazsak ne ailevi hayatımız kalır ne psikolojimiz kalır, ne Rabbimize inancımız kalır. Benim bir buçuk milyonluk evim vardı, dükkanım vardı ve sıfır arabam vardı. Gitti. Bunları kim verdi. Bunlar çalışıp yapılacak iş değil. Bunları bana kim verdi. Bunun bilincinde olursak daha düzgün bireyler oluruz. Bunun bilincinde olmazsak Allah muhafaza. Ben kazandım olayı yok. Kimse kazanmıyor. Rabbim veriyor. Bizde uğraştık. Ama veren kim? Bir asgari ücretliyi düşünsene bir buçuk trilyonluk evi var. 400-500 bin TL'lik arabası var. 300-400 bin TL'lik dükkanı var. Ve benzer birçok şeyi var. Ben sadece asgari ücret ile çalıştım. Ama veren kim. Eşimi ve çocuklarımı bana veren kim? Bunun bilincinde olup bunun bilinci da yaşamamız lazım. Yoksa boş yaşarız. Kendimiz yaşamakla yaşamış olmuyoruz. Ben 128 saatte hep bunları düşündüm. 'Birol sen kimden geldin' dedim. Rabbim seni niye buraya koydu. Bunları düşünmek lazım. Benim tek değil herkesin düşünmesi lazım. Benim elde ettiklerime hep Rabbim verdi diyordum. Rabbim verdiyse Rabbim aldı. Başka söyleyecek hiçbir şeyimiz yok. Rabbim dayanma gücü de veriyor. Ben eşimi çok aşırı derecede seviyordum. Çocuklarımı aşırı derecede seviyordum. Dememek ki Rabbimin bildiği var. Ben birinci gün vefat ettiklerini anladım. Çıktığımda bana sordular onlar çocuk odasında ve çocuk odasında kaldılar. Çünkü çocuk odasında kurtarılacak bir alan yok. Benim kaldığım yerde kanepemiz ve yattığım bazamız var. Dolaplar var. Öbür tarafta bir şey yok ki, Ahmet Emir'im yatağında, 4 yaşındaki çocuğum da annesi kucağına almış direk orada Şehadete yürümüşler. Çok acı bir durum. Rabbim bu acıyı kimseye göstermesin." dedi. (İLKHA)