DİYARBAKIR- İslam`ın beş temel esaslarından biri olan zekât konusunda İlke Haber Ajansı`na açıklamalarda bulunan Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Sırrı Şık, zekâtın tanımından kimlere verilebileceğine ve zekât düşen mallara kadar birçok sorulara açıklık getirdi.
 
"Zekât hem malı hem de ruhu temizler"
Zekâtın her yönüyle bir temizlik vesilesi olduğunu söyleyen Şık, "İnsanlar zekâtlarını verdikleri zaman inanıyoruz ki hem malları hem ruhları temizlenecektir. Onları istila eden bir takım olumsuz duygular bu vesileyle bertaraf edilmiş olacaktır. Nerden bakacak olursak bakalım zekât insanlar için bir temizlik vesilesidir. Aynı zamanda günahlardan da temizlenme aracı olur. Bu vesileyle zekâtın sadece fakirleri sevindiren bir özellik veya sadece birkaç kuruş verilmesi şeklinde değil, bunun ibadet şuuruyla verilmesi dolayısıyla zekâtın temizlik aracı haline getirilmesi önem arz etmektedir" dedi.
 
"Zenginlerin mallarında fakirler için bir hak vardır"
"Zenginlerin mallarında fakir olan insanlar için bir hak vardır" diyen ve bunun da insanların zekât verirken lütuf ederek veya minnet altında bırakarak zekât vermemeleri gerektiğinin de bir tespiti olduğunu belirten Şık, "Çünkü Allah-u Teâla onlara sadece lütuf olarak verin demiyor. Orada bir hak vardır yani malınızda saklı tutulan bir malın fakirlere, muhtaçlara verilmesi şekliyle anlatılıyor. Dolayısıyla zengin olan kardeşlerimizin fakir olan kardeşlerine bu şekilde onların hakkı olan ama kendileri aracı kılınmak suretiyle verilmesi gereken bu malı vermek suretiyle zekât görevlerini yerine getirmiş olurlar" ifadelerini kullandı.
 
"Ticaret amaçlı kullandığımız malın zekâtını veririz"
Özellikle tüketilen ve ticaret malı olarak kullanılan mallarda zekâtın söz konusu olduğunun altını çizen Şık, "Örnek vermek gerekirse bir fabrikamız varsa bu fabrikada tüketmiş olduğumuz mallar vardır. Aynı zamanda o malları işletirken kullanmış olduğumu araçlarımız vardır. İşte bu araçların zekâtlarını biz vermiyoruz. Sadece bizim elimize gelip ondan sonra tekrar ticaret amaçlı elimizden çıkan malların zekâtını veriyoruz" dedi.
 
"Mazeretsiz olarak zekâtı geciktirmek uygun değil"
Kişinin imkânının olmaması üzerine zekâtını taksitlendirebileceğini ifade eden Şık, "Eğer elinde yoksa bunu taksitlendirebilir. Ama imkânı varsa o malın zekâtı belirlendikten sonra ortaya konması gerekiyor ve acilen ilgili yere dağıtılması gerekiyor. Herhangi bir mazeret olmadan zekâtını geciktirmesi veyahut taksitlendirmesi uygun değildir. Onun için peşin verilmesi asıl olandır. Bunun herkesin prensip haline getirmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.
 
"Sadece süs amaçlı ziynet eşyasının zekâtı verilmez"
Tamamı ile süsten başka bir amaç taşımadan sadece süs gayesi ile alınmış olan ziynet eşyasının zekâtının İmam Şafii`ye göre verilemeyeceğini kaydeden Şık, ancak alınan ziynet eşyasının hem süs hem de yatırım amaçlı olduğunda zekâtının verilmesi gerektiğini vurguladı.
 
"Zekâtın şükran borcu hissiyatıyla verilmesi gerekir"
Zekâttan kaçma anlayışının çok yanlış olduğunu söyleyen Şık, Allah madem bir nimet ve mal vermiş herhangi bir şekilde kendimizi veya başkalarını kandırmak suretiyle değil de tamamıyla bir şükran borcu hissiyatıyla zekâtın verilmesi en güzel olanıdır ve bir Müslüman`a yakışan da budur" dedi.
 
"Zekâtın hedefinde insanın kendisi vardır"
Kur`an-ı Kerim`de zekâtın kimlere verilebileceğinin gayet açık bir şekilde zikredildiğini belirten Şık, "Kur`an-ı Kerim`de zekât verilecek olanlar; `Fakirler, miskinler, yetimler, yolda kalmışlar, Allah yolunda cihad edenler, borcu olan ve ödeyemeyen Müslümanlar, zekat memurları ve Müellefe-i kulub (gönülleri İslam`a ısındırılanlar)` olarak zikredilmiştir. Hepsinin ortak özelliği, zekât verilecek makam, tamamıyla insan makamıdır. Yani kuruma zekât verilmez. Hatta cami yapımına, Kur`an Kurslarının yapımına, okullara vb. zekât verilmez. Çünkü zekâtın hedefinde insanın kendisi vardır" ifadelerini kullandı.
 
"Gayri meşru kazancın zekâtı olmaz"
"Gayri meşru yollardan elde edilen kazancın zekâtı olmaz" diyen Şık, "Zira o kişinin elinde duran mallar o şahsın malı değildir. Dolayısıyla malınız olmayan bir şey söz konusudur. Onların zekâtı da elbette olmaz. Elimizde gayri meşru malların bulunması aynı zamanda o malların elimizde bulunduğu müddetçe günahkâr olduğumuzun hatta zalim olduğumuzun da bir işaretidir. Bir an önce o yükten, o vebalden kurtulmanın yollarına bakmamız gerekir" şeklinde konuştu.
 
"Zekât önemli bir görevdir"
Zekâtın hâkim olduğu bir toplumda kardeşlik ve paylaşım duygusunun olduğunu ifade eden Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Sırrı Şık, son olarak şunları söyledi;
 
"Peygamber (sav) ifadesiyle insanlar arasındaki muhabbetin tazelenmesi, huzurun tesisi, kardeşlik ruhunun tekrardan dünyaya hâkim olması için ve aynı zamanda Rabbimizin rızasını kazanmak suretiyle o paylaşım anlayışının ortaya konulması için zekât önemli bir görevdir. Zekât aslında insanların maddi noktalardaki Allah`a karşı olan görevlerini yerine getirme noktasında da bir öncüdür. Zekât bir köprüdür, arkasından da o köprünün nice nice mali imkânlar diğer kardeşlerimize ulaşabiliyor.
 
Zekâtın hâkim olduğu bir toplumda muhabbet, kardeşlik ve paylaşım duygusu vardır. İşte bu anlayış zekât yoluyla çok iyi bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Dinimiz bu anlamda güzelliklerin ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. O açıdan mümkün mertebede zekât mefhumunu ciddi bir şekilde sergilememiz gerekiyor. Bir insanın `Ben fazla mal ve zenginlik istemiyorum, kıt kanaat geçinmek istiyorum` anlayışı yerine `çalışayım, kazanayım, başkaları da kazansın, kazandıklarımı onlarında istifadesine sunayım` gibi bir şuurla hareket etmesi daha yerindedir." (Emrullah Araz / Osman İçli-İLKHA)