Strateji, Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), Oryantalizm kavramına ilişkin yayımladığı analizinde Oryantalizm’in sinsi emeline dikkat çekti.
Sidar Güler’in kaleme aldığı analizde Oryantalizm’in asıl amacının İslam hakkında şüphe uyandırmak olduğu vurgulanarak Batı’ın oryantalistleri bir proje olarak nasıl öne sürdüğüne dikkat çekildi.
Umumen Doğu toplumlarını, hususen İslâm’ı konu edinen Batı kökenli araştırmaların, Oryantalizm olduğunu belirten Güler, dolayısıyla Oryantalizm’in kapsama alanının Doğu ve ona ait her şeyi içerdiğini ifade etti. Güler, klasik literatürde Oryantalizm için şarkiyat, oryantalist için de müsteşrik kelimesinin kullanıldığını hatırlattı.
Oryantalizm’in, sömürgecilik tarafından kendisine hizmet ettirmek, Müslüman ülkelerde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için araçsallaştırıldığını ifade eden Güler, "Modern Haçlı zihniyeti, kuvvete dayanan ve (şimdilik) rakipsiz kalmış ABD liderliğindeki Batı, Müslümanların servetlerini kontrol altına almak istemektedir. Bu safhada oryantalistler, Batılı yöneticilerin önemli bir danışmanı konumundadır. 2. Dünya Savaşının (1939-1945) ardından ABD kapitalist-emperyalist sistemin başına geçmiş, Afganistan (2001) ve Irak (2003) işgalleriyle bunu sürdürmüştü. Misalen Irak’ın ABD’den 5 kat fazla petrolü vardır. Müslüman ülkeler, Batı ülkelerinden 16 kat fazla petrole sahiptirler. Dolayısıyla ekonomik ve stratejik güce sahip bir İslâm dünyası, Batılı devletler tarafından istenmeyeceği açıktır. Bu bağlamda 11 Eylül Olayları sonrası 17 Eylül’de ABD’nin o günkü başkanı George W. Bush’un Irak’a yönelik işgalin ifadesi olan ‘Bu bir Haçlı seferidir’ sözü, dil sürçmesi değil bilinçaltının ve oryantalist sömürge zihniyetinin dışavurumuydu." dedi.
Emperyalizmin ve Siyonizmin hizmetindeki oryantalistler
1950’lerden itibaren Batı’nın liderlik bayrağını devralan ABD merkezli oryantalist çalışmaların arttığını belirten Güler, "Bernard Lewis (1916-2018) gibi yeni kuşak oryantalistlerin koordinesinde faaliyetler sürdürülmüştür. Bu ve benzeri durumlardan da anlaşılacağı üzere oryantalistlere güven duyulmamasının sebeplerinden biri de yaptıklarıdır. Yakın dönemde 1980’lerden itibaren İslâm’ın yoğun şekilde dünya gündeminde yer tutması, oryantalistlerin daha da siyasallaşmasına neden olmuş. İslâm’a ve Müslümanlara yönelik katı tutumu olan oryantalist Lewis, bu süreçte geçişi sağlayanların başında gelmiştir. Lewis, oryantalistlerin sadece araştırma yapan kimseler olduğunu savunarak meseleyi masumlaştırma maksadını gütmektedir. Oysa kendisi de profesyonel bir şarkiyatçı olarak ABD-israil stratejilerine hizmet etmiştir. Kimi oryantalistler iyi niyetli ve bilgi üretmekle meşgul olsa da onların bilgi üretimleri, emperyalizmin keşif kolu olarak kullanılmasına engel olmamıştır. Bu noktadaki örneklerden biri de oryantalist Louis Massignon (1883-1962)’un, Fransız Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Fas’taki Fransız sömürge yönetiminde görev almış olmasıdır. Bu noktada İngiliz devletine hizmet etmiş Sir Hamilton Alexander Roskeen Gibb (1895-1971)26, Oryantalizm hakkındaki ‘Oryantalizm, oryantalistlere bırakılmayacak kadar önemlidir…’ değerlendirmesiyle malumun ilanını açıkça itiraf eder." ifadelerini kullandı.
Güler, çağdaş Oryantalist anlayışın, özellikle İslâm’ı deforme etmek ya da öyle olmuş gibi gösterip ardından kendileri yahut yerli fikirdaşları aracılığıyla İslam’ı, Hristiyanlaştırma yani reforme ve protestanlaştırma eylemi içinde olduğunu belirtti.
Asıl amaç İslam hakkında şüphe uyandırmak!
Güler, analizini devamında, Batılıları Şarkiyatçılığa teşvik eden bazı faktörleri şu şekilde sıraladı:
"Kur’ân-ı Kerim’in, Allah kelamı olduğu hakkında şüphe uyandırmak.
Hazreti Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) risaletinin doğruluğu hakkında şüphe uyandırmak.
Hadislerin, Müslümanlar tarafından ilk üç asırda uydurulan sözler olduğunu iddia etmek.
Zayıf haberlere ve uydurma hadislere dayanarak görüş ve teorilerine güç kazandırmak.
İslâm’ın, Yahudi ve Hristiyan kaynaklarına dayandıklarını ileri sürmek.
Misyonerlik ile Müslümanları, Hristiyanlaştırmak.
Arapçayı küçük düşürüp, anlaşılmaz olduğunu iddia etmek.
Müslümanların yaşadıkları ülkeleri sömürge haline getirebilmek.
Müslümanların kardeşliğini zayıflatıp Batı’nın üstünlüğünü kabul ettirmek.
Batı’da, sanayi devriminden sonra Batılı büyük şirketler, İslâm ülkelerini tanımak için, bu ülkeler hakkında rapor yazan araştırmacılara yüklü miktarda para vermişlerdir.
Bazı oryantalistler, Doğu medeniyetlerini, kültürlerini öğrenmek için araştırma ve tetkike yönelmiştir. Bu oryantalistler, iftira ve tahrif yapmadıklarından İslâm’ı anlamakta daha az hataya düşmüşlerdir."
Oryantalizm ve medya
Oryantalizmin ve onu kullanan Batı’nın en güçlü araçlarından birinin medya olduğuna dikkat çeken Güler, "Medya, Batı’nın üstünlüğünü ve ona öykünmeyi sağlamada temel hizmet aracıdır. Günümüzde de bu durum örtük, açık, kasıtlı ya da farkında olmadan sürdürülmektedir. Dünyanın en büyük ve küresel medya şirketlerinden biri olan ABD menşeli Disney, sadece Amerikan medya endüstrisinde ve popüler kültüründe değil, dünya çapında büyük bir etki gücüne sahiptir. Mesela 'İslâmofobi' kapsamında medyada 'Müslüman terörist' kelimeleri kullanılır ama 'Yahudi terörist', 'Hristiyan terörist' ifadelerine rastlanılmaz." değerlendirmesinde bulundu.
Oryantalizm ve misyonerlik
Oryantalizm'in sömürgecilik ve misyonerlikle bütünleşmiş bir olgu olduğuna işaret eden Sidar Güler, misyonerlerin, Müslümanların bilgisiz kalması ve Müslüman ülkelerde fakirliğin, ekonomik sıkıntının artması için ellerinden geleni yaptığını söyledi.
Güler, "Cehalet ve sefalet bir araya gelince misyonerlerin işi de kolaylaşacaktır. Toplumları asimile etmeye yönelik dil, din ve kültür politikalarının ısrarlı bir şekilde uygulandığı faaliyetler bu kapsamda görülmelidir." diye ekledi.
Güler, analizinin devamında, bazı oryantalislerin kaleme aldığı kitaplarda İslam'a ve Hazreti Muhammed'e yönelik şüphe uyandırmak için sinsice yapılan algı çalışmalarından örnekler vererek İslami kaynaklarla bunları cevaplandırdı.
Emperyalizmin kalemli kanadı!
Güler, " Oryantalizm, emperyalizmin kalemli kanadıdır; 'sert' gücü için yol açıcı, aldatıcı 'yumuşak gücü'dür. Fiziki güçle yıkılamayan İslam kalesini istila etmek üzere işleyen bir operasyondur. Bu operasyonu yürütenler, bağımsız kişilikler değil, askeri operasyonları yürütenlerin emir kulları konumundadır. Onların stratejilerine hizmet eden kişilerdir. Oryantalistin kendisine ait bir kişiliği yoktur. Oryantalist, inanmamaya ve inanmanın önüne geçmeye mahkumdur. Bunun için karalamak için yol arar, iftira etmeyi vazifesi bilir. Oryantalist, hakkı saptırmakta mahir bir araştırmacı ve aynı zamanda yanlışını doğru olarak sunmakta mahir bir sanatkârdır. Bu açıdan oryantalist çalışmalara, ilmî anlamda 'kaynak' olarak bakmak doğru değildir." İfadelerine dikkat çekti.
Oryantalizm'in, yüzyılların birikimiyle İslâm ve Doğu hakkında söz söylerken profesyonel bir dezenformasyon programı uyguladığını belirten Güler, analizini şu değerlendirmeye sonlandırdı:
"Bunu akademik etiketli eserler, farklı ülkelere yapılan geziler, kongreler, akademilerdeki çalışmalar, siyasiler üzerinden yürütülen faaliyetler, saraylardaki casuslar ve bukalemunlar, medya organları, sağlanan fonlamalar ve iletişim ağları ile tatbik eder. Oryantalist çalışmalara olup biten bir vaka olarak bakmak yerine, ona karşı durmak ve onun etki alanını küçültüp onu tamamen savmak için Müslümanların daha sistematik çalışmalar yapmaları ümit edilir." (İLKHA)
Analizin tamamına ulaşmak için tıklayınız!