Prof. Dr. Barış Erdoğan, modern toplumların en önemli sorunlarının başında gelen yalnızlık ve seçilmiş yalnızlık olgusu hakkında değerlendirmede bulundu.
Seçilmiş yalnızlık, sağlıklı bir norm değildir
Son yıllarda toplumsal hayatın içinde yalnız yaşamı kutsayan, onu bireylerin bir tercihi olarak sunan "seçilmiş yalnızlık" olarak adlandırılan bir akım olduğunu kaydeden Erdoğan, "Seçilmiş yalnızlık düşünürlerin, bilim insanlarının, tasavvuf erbabının, sanatçıların, yaşamında önemli bir değişim kararı almak isteyen insanların hayatlarında bir dönem kendilerini toplumdan izole ederek üretkenliklerini artırmak, yeni fikirler geliştirmek için bir tercihleri olabilir. Ama toplumun genelinde bu tür bir yalnızlığı sağlıklı bir norm halinde göstermeyi doğru bulmuyorum. Bu konuyu daha geniş ele almadan önce yalnızlık kavramını açmak gerekecektir." dedi.
Yalnızlık üç kavram halinde ele alınabilir
Yalnızlığın "yalnız olmak", "yalnız yaşamak" ve "yalnız hissetmek" olarak üç kavram halinde ele alınabileceğini ifade eden Erdoğan, "Bu kavramlardan yalnız olmayı sosyal bütünleşme eksikliği ve yalnız yaşamayı aile yokluğu çerçevesinde inceleyebiliriz. Yalnız hissetmek ise yalnızlığı sosyal bir deneyim olarak algılamaktır. Bu deneyim ister toplumsal tecritten kaynaklanan durumlardan olsun ister mesleki ya da ailevi durumlar çerçevesinde olsun kişinin kendisini yalnız hissetmesiyle ilgili bir durumdur. Birey modern toplumun içindeki zehirleyici ilişkilerden, güvencesizlikten, mutsuzca yapmak zorunda kaldığı mesleğinden ve dengesiz aile ilişkilerinden kendini korumak için kaçar. Yalnız yaşadığı evi sığındığı kutsal bir mekân haline getirir. Yani sosyal temasların kendisi bile insanın kendisini ‘Yalnız hissetmesine’ neden olabilir." diye konuştu.
Yalnız yaşamak, seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendiriliyor
"Yalnız olmanın" kavramsallaştırmasının ise yalnızlığı sosyal temasların ve bağlantıların eksikliği ya da yokluğu ile ilişkilendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, "Aile ve arkadaşlarınızla yüz yüze ilişkilerinizin sayısı azalır. Zamanınızı sosyal medyada geçirirsiniz ya da sosyal aktivitelere bile tek başına gitmeye başlarsınız." dedi.
Yalnızlık yeni bir yaşam biçimi olarak görülüyor
‘Yalnız yaşamak’ olgusunun ise günümüzde daha çok seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendirildiğini ifade eden Erdoğan, "Yalnızlığı bu şekilde tanımlayanlar, onu toplumsal bir sorun olarak görmekten çok yeni bir yaşam biçimi olarak görüyorlar. Bu tek yaşayan bireyler toplumdan izole olmuş, sosyal ilişkileri zayıf ya da olmayan kişiler olarak ele alınmıyor. Öznesi bekârlar olan bu toplumsal grup akşamları tek uyumayı seçmiş ama beraber sosyal aktivitelere katılan ve ‘mutlu’ kişiler olarak lanse ediliyorlar. Topluma egemen olan bireycilik ve kapitalist sistemin arzuladığı tüketim kültürü ile uyumlu bu yaklaşım yalnızlığı "olumsuz bir prizmadan kurtarmak için ‘solo yaşam’, ‘tek başına yaşam’ biçiminde yeniden formüle ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Yalnızlık seçimden çok, insanın içine itildiği bir durum
"Bu pembe gözlüklü bakışı pek doğru bulmuyorum" diyen Erdoğan, "Bu yaşam biçimi bir seçimden çok yapısal ve kültürel nedenlerle insanların içine itildikleri bir durum" tespitinde bulundu.
Tüketim toplumunda sistem, bireyi yalnızlığa teşvik ediyor
Popüler medya ürünleri ve sosyal medya tarafından pompalanan, başkalarının sorumluluğunu almadan sadece kendi için yaşayan, haz peşinde koşan bireylerin adeta kutsandığını kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları söyledi:
"Tüketim toplumunda sistem bireylere ‘emekçiler, tasarrufçular olarak değil, ama gitgide daha çok tüketiciler olarak ihtiyaç’ duyuluyor. Bu durumda yalnız yaşayanların sayısının artması, konut kullanımından, ev eşyalarına kadar birçok ürünün daha fazla kullanılmasına ve satılmasına neden oluyor.
Eğlence ve turizm sektörü için de yalnız yaşayanlar iyi bir müşteri kitlesi. Yalnız yaşayanların yoğunlukla rağbet ettiği buluşma siteleri internet dünyasının en kârlı yatırımları. Ayrıca yalnız yaşayanlar kendilerini mutlu etmek için daha fazla para harcayabilmekteler. Bu durumda dizi filmlerde, medya haberlerinde başarılı, sürekli eğlenen, gezen avukatlar, mimarlar, serbest meslek sahibi medyatik stereotipiler olarak insanların, özellikle gençlerin hayallerine seslenmektedir."
Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı hayat
Popüler kültürde gösterilmek istenene karşın gerçek hayatta durumun çok farklı olduğunu belirten Erdoğan, "Ancak yalnız yaşayan bekâr erkekler ve kadınlar bu popüler kültür ürünlerinde klişe haline gelen yaşamlar sürmemektedirler. Gerçekler medya tarafından topluma sunulan rüyalardan çok daha farklıdır. İster gelişmiş sanayi toplumlarında olsun ister Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede olsun ‘seçilmiş yalnız’ birçok birey için psikolojik, ekonomik ve toplumsal ilişkiler açısından çok yönlü, zorlu bir sınavdır. Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı bir hayat yaşamaktır. Anlamlı bir hayat bizi bir hedef doğrultusunda bir sosyal çevreye de bağlar, yalnızlık hissinden de kurtarır." diye konuştu.
Modern toplumda herkesin gitgide daha yalnızlaştığını belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, "Zira hızlı bir yaşam temposunun yaşandığı devasa metropol ortamında aile ve arkadaş bağlarımız çözülüyor. İçinde yaşadığımız yüksek katlı sitelerde komşuluk ilişkilerimiz koptu. Özellikle beyaz yakalı işlerde işimizi korumak için çalışma arkadaşlarımızla iş birliğinden çok rekabete zorlanıyoruz. Tüm bunlar güçlü bağlarımızın olduğu geleneksel sosyal çevremizle ilişkilerimizi zayıflatıyor. Belki instagram, facebook gibi sosyal ağlardaki arkadaş sayımız artıyor ama bunlar da zayıf bağlarımız. Hayatta bize güven veren gerçek dostlar değiller." dedi. (İLKHA)