Evet 4 Ocak 2008`di bir sabah ansızın evlerimize dadandılar. Ellerimizde ve evlerimizde kitaptan ve kalemden ziyade bir şey yoktu. Ancak iddianamelerimize Silahlı örgüt üyesi!!!diye yazdırılmıştı. Psikolojik bir harp vardı sanki. Tamam bu durumlara alışık olan bir idealizmden geliyorduk, ama bu suçlamaların jitem ve ergenekonun cirit attığı 90 yıllarda kaldığını sanıyorduk ki yanılmışız. Meğer derinler devredilmiş, Yeni zihniyet`de Medine İslamına yine düşman. Saray uleması bizi akredite olmayanlar sınıfında ve Müslümanlığı makbul ve makul olmayanlardan saymış. O yüzden bizim şehadetlerimiz ve zindanlarımız hep münferit hadiseler olarak kalmış makbul vatandaş müslümanlar tarafından. Zindanlarda artık işkence yokmuş, iyi muamele ediliyormuş öyle diyordu bir memur. Tamamda bizim suçumuz yok ki işkence olsun, hakaret olsun. Sanki elimizde uzilerle yakalanmışızda buna rağmen bize iyi davranılıp işkence edilmememiz bir lütüf olarak başa kakılmakta. Mahkemede hatırlıyorum Özkan hocamız enfez bir savunma yaptı, ve sanki ruhen kendimizi Üstad Bediüzzamanın mahkemesinde hissediyorduk. Zira Üstadla aynı kaderi paylaşıyorduk. Üstadın tarihçei hayatında okumuştum. Allahualem bir çoban Üstada bir defa selam vermiş, onuda nurun kahramanlarına yapılan operasyonlarda gözaltına alıyorlar. Suçu Bediüzzaman hazretlerine selam vermesi. Gözaltındayken Bizim koğuşta bir kişi vardıki Suat Yaşasın hoca bile yadırgamıştı bu durumu. İsmi Yusuf Demirdağ yukarda ceza alınanlardan birininde o olduğunu okuyunca irkildim bir daha. Bu şahıs bizim derneklere bile uğramayan avamdan kendi halinde bir kişi. Kendisi telefon alıp satıyor, suçu ise bir arkadaştan telefon satın alması. Düşünsenize bizim camiadan biri ile alışveriş yapmak bile üyelik cezasına sebebiyet veriyormuş. Yine bir kişi daha var ceza alanlardan Melik Uçar bu garibanın suçu çocuğu olduğunda evinde bir mevlit düzenlemiş, bu mevlidide mustazaflara düzenletmiş.


Bu üyeliğine en büyük işaret sayılmış galiba. Nitekim bu arkadaşımız bir muhafazakar! otelde çalışıyordu, serbest kalmasına rağmen otel onunla olan sözleşmesini feshetti. Bu kararı neresinden tutsanız elinizde kalıyor dostlar. Zorlama ve ideolojik bir karar olduğu süreç başından sonuna kadar anlaşılıyor. Mesela Mehmet Zülfü hoca ve Özkan Yaman hoca Hakeza Cemal Elelçi, Halef Yılmaz, Ferhat Ek bunların hepsi zaten içerde kalmışlar Hizbullah davasından. Şimdi bu üyelik kararıyla mahkeme bu kişilere ikinci kez üyelik cezası verdi. Sanki şunu demek istiyor mahkeme heyeti, siz daha önce üyelik cezası aldınız amma, çıktıktan sonra üyeliğinizi tazelediniz. Allah aşkına böylesine hukuk trajedileri başka hangi ülkede yaşanıyor dersiniz. Beğenmediğiniz Esedin Suriyesinde veya üçüncü dünya ülkelerinde yaşanıyormu bilmem. Yine değerli seydamız Abdullah Müsilioğulları`nın 60`ı geçkin yaşına ve daha önce üyelik cezası almasına karşın tekrar üyelik vermeniz neyle izah edilebilir bilemiyorum. Yine 50 yaşına merdiven dayamış ve İslami hizmetlere elinden geldikçe koşturmaya çalışan sevgilim Babam Mehmet Şah İrasulun böyle hukuksuz ve ideolojik bir kararla mahkum edilmeye çalışılmasını ileri Demokrasi ve özgürlük nutuklarının atıldığı bir dönemde anlamakta zorluk çekiyorum.

 

Umarım bu dünyada da Büyük mahkemede de adalet gerçekleşir, ve artık 28 şubat gibi, 2000 dönemi gibi, puslu ve karanlık süreçlerin sonunun geldiği bir ufuk görürüzde geleceğimize daha aydınlık bakabilecek bir kuşak bırakırız. Davamızın sonu alemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Hamza İrasul / Konya - Yaş: 28