Çin işgalindeki Doğu Türkistan`da 05 Temmuz 2009`da işgal güçlerince planlı, sistemli bir katliam gerçekleştirilmişti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın "Urumçi`de yapılanlar adeta soykırımdır!" çıkışı ile tarihe not düşülen bu katliamda resmi açıklamalara göre 197 ölü, 2 bin civarında yaralı olduğu iddia edilmişti. Bu soykırım ile ilgili gerçekler aradan 4 yıl geçmesine rağmen hala açıklığa kavuşmadı. Urumçi`deki bu katliamın tanıkları ölü sayısının binlerce, yaralı sayısının de onbinlerce olduğunu, olaylar sonrası işgal güçlerince tutuklanan ve akibetlerinden hala haber alınamayan binlerce gencin kayıp olduğunu ifade ediyorlar. Bu tanıklardan biri de bir süredir Türkiye`de bulunuyor. Kendisinin ve ailesinin güvenliği nedeniyle aşağıda okuyacağınız bilgileri kimlik bildirmeden vermeyi kabul etti. Kendisine bu cesareti ve yiğitliğinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Bu vesile ile 05 Temmuz katliamında hayatlarını kaybedenlere bir kez daha Allah`tan rahmet diliyoruz.

Göktürk: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Tanık: Ben Doğu Türkistan`ın tarihi şehirlerinden birinde doğdum. Küçük yaşımda Urumçi`ye geldim. Tahsilimi burada tamamladım. Yüksek öğrenimimi hukuk dalında yaptım. Yönetimde hukuk ile ilgili değişik birimlerinde çalıştım. Bir süre önce emekli oldum ve atalarımın sönmeyen arzusu olan ancak, bir türlü gerçekleştiremedikleri Türkiye sevdası ve özlemini gerçekleştirmek için Türkiye`ye geldim. Atalarımın bu dilek ve arzusunun gerçekleşmesini bana lütfeden Cenab-ı Allah`a sonsuz şükürler ediyorum. Bana Türkiye sevdasını, inanç ve iman öğreten, bu duyguları bana aşılayan, bu duygularımı bugüne kadar canlı ve sürekli sürdürmeme vesile olan, bölgenin önemli alimlerinden olan merhum babamı ecdatlarımı ve diğer büyüklerimi bir kez daha minnet ve rahmet ile anıyorum.

Türkiye`yi ve İstanbul`u nasıl buldunuz?

Tanık: Babamın ve yakınlarımın küçüklüğümden beri bana anlattığı hayallerimi süsleyen güzel İstanbul`u olağanüstü buldum. Gördüğüm İstanbul hayallerimde tasavvur ettiğim İstanbul`un kat kat fevkinde idi. Geçenlerde katıldığım bir toplantıda yurdumun ve mazlum Milletimin sorunlarının konu edildiğine şahit oldum. Bundan çok etkilendim. Sevincimden gözyaşı döktüm ve Allah`ıma sonsuz şükrettim. Demek ki dünyada bizi düşünen ve ızdırabımızı paylaşan ve çözüm arayan kardeşlerim varmış. Ülkemin ve içinde bulunduğu durumun farkında imişler. Bu bana çok büyük bir moral oldu. Kendimi yeniden buldum.

Doğu Türkistan`da bir atasözü vardır: "Dünya yıkılsa Rum`ga patar. Rum yıkılsa nege patar. Yani, Dünya yıkılırsa, yaşanmayacak hale gelirse insanlar Türkiye`ye sığar. Ama Türkiye yıkılırsa (Allah korusun. ) nereye sığar? Bu atasözünün ne kadar gerçek olduğunu Türkiye`de gördüm. Çünkü Türkiye`ye ülkelerinde yaşama imkanı bulamayan Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar, Tatarlar, Türkmenler, Özbekler velhasıl değişik ülkelerden gelen binlerce dindaş ve soydaşımızın burada hiçbir ayırımcılığa maruz kalmadan, hiçbir sıkıntı çekmeden, eşit vatandaşlar olarak huzur içinde yaşadığına bizzat şahit oldum. Allah bütün Müslümanların, Türklerin, mazlum ve mağdur insanların dayanağı sığınağı olan Aziz Türkiye`mizi ilelebet korusun ve payidar kılsın. Allah Teala gücüne güç katsın. Bunun dilemenin hepimiz için bir borç olduğunu düşünüyorum.

Sizce olayların gerçek sebebi nedir?

Tanık: Çin yönetimi Doğu Türkistan`ı işgal ettiğinden beri her vesile ile bizleri aldattı. Hep yalan söyledi. Hedeflediği amaca ulaşıncaya kadar halka sahte tebessüm hilebazlık etti. Amacına ulaştıktan sonra gerçek yüzünü gösterdi. Halkımıza zulmetti. Hiç bir insani kaygı taşımadan çok kan döktü. Devlet terörü uyguladı. Çin Komünist Partisi (ÇKP) her vesile ile kendilerinin Çin`de yaşayan bütün milletlerin partisi olduğunu iddia edegeldi. Uygulamada bunun çok büyük bir yalan ve aldatmaca olduğunu gördük. Gerçekte ÇKP Etnik Çin milletinin partisidir. ÇKP`nin güdümündeki hükümet, onun emrindeki sözde Çin Kurtuluş ordusu sadece etnik Çinlileri korur. Çinlilerin refahı ve menfaati için çalışır. ÇKP ve hükümeti Çin`de yaşadığını iddia ettiği 56 azınlık milleti ikiye ayırarak yönetir.

Birinci sınıf vatandaş etnik Çinlilerdir. Onların hak ve hukuku yasal güvence altındadır. Her türlü hak ve hukuka sahiptirler.

Diğer 55 azınlık ise, ikinci sınıf vatandaşlardır. Çin anayasası ve sözde Özerk bölge yasalarında verildiği iddia edilen haklar kâğıt üzerindedir. Uygulamada bu haklar ÇKP tarafından gasp edilmiştir. Yasal hak ve hukukunu arayan ise bölücü ve terörist damgası ile damgalanır. Derhal tutuklanır ve zindanlara atılır ve akıl almaz işkenceler altında öldürülürler. Çin`de yaşayan Çinliler hemen hemen her gün ve her bölgede yüzlerce kez hak aramak için protesto gösterileri düzenler. Ancak, onlara hiçbir müdahale veya engel yoktur. Onların talepleri dikkate alınır. Geçen yıl Guangdung şehrinin bir ilçesinde Çinliler merkezce atanan bir belediye başkanını reddetti ve başkanın seçimle, yerel halk arasından seçilmesini talep eden gösteriler yaptı. Aynı ÇKP hükümeti protestocuların talebini dikkate alarak bölgede seçim yapmaya müsaade etti. Halk belediye başkanını demokratik usullerle kendileri seçti. Merkezi yönetim de bu seçimi onayladı. Ama Çin yönetimi sömürgesi ve istilasında olan Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan gibi Çinli olmayan bölgelerde en küçük bir hak arama ifadesi veya eylemi kanla bastırmakta. Onların istek ve arzularını dinlemez bile. Çin`de iki Çin vardır: etnik Çinlilerin yaşadığı müreffeh ve gülen Çin. Çinli olmayan milletlerin yaşadığı sözde özerk bölgeleri oluşturan zulmün, baskının, ölümün kol gezdiği devlet terörünün uygulandığı daima gözünden yaşı kurumayan, kederli ve mahkum ve mağdur insanların yaşadığı diğer Çin. Yanı Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan...

5 Temmuz olaylarının sebepleri nelerdir?

Tanık: Doğu Türkistan son yıllarda topraklarında keşfedilen petrol, doğalgaz, kömür, altın, tuz, uranyum ve diğer yüzlerce stratejik madenlerin bulunduğu çok zengin bir ülkedir. Tahıl, meyve ve sebze ambarıdır. Çin`de bulunan 164 elementin 148`ı bu ülkede bulunmaktadır. Doğu Türkistan`ın bu zenginliği işsiz, ekmeksiz ve aç Çin nüfusun ve yönetimin iştahını kabartmakta ve çeşitli teşvik ve fiziki zorlamalarla bölgeye sürekli bir Çinli göçmen transferi yapmaktadır. Gelen bu göçmen Çinliler işgal Çin yönetimi tarafından ayrıcalıklı olarak işe yerleştirilir. Doğu Türkistan`da onların evleri hazırdır. Uygurlar zorla evlerinden çıkarılır. Toprakları cebren ellerinden alınır ve bu göçmen Çinlilere verilir. Doğu Türkistan`da yeni yapılan her yatırım Çinlilerindir. Yeni inşa edilen her ev, tatil ve sosyal tesisler, Daçe adı verilen lüks villalarda Çinliler oturur. Yeni açılan her fabrika veya işletmede Çinliler çalışırlar. Yani Doğu Türkistan`da akla gelebilecek her türlü nimet sadece ve sadece Çinliler içindir. Bu toprakların tarihi sakini olan Müslüman Türklerin bu nimetlerden yararlanma hakkı yoktur. Çin`de iş bulamayan Çinli göçmenler Doğu Türkistan`da devlet memuru yapılır. Patron yapılır. Yanı Uygurlara baş tayin edilirler. Uygur bin bir imkansızlıkla boğuşarak Çin`de öğrenim görür. Doğu Türkistan`a ana vatanına dönünce işsiz kalır. Çünkü Doğu Türkistan`da çalışmak için Çinli olmak gerekir.

Olaylar nasıl başladı?

Tanık: Son yıllarda Çin yönetimi Batı bölgelerini kalkındırmak yalanı ile uygulamaya koyduğu bir proje ile Doğu Türkistan`da işsiz ve yokluk içinde ne yapacağını bilmeyen fakir ve mağdur 16-25 yaş arasındaki köylü çocuklarını büyük ve yaldızlı yalanlarla ve sahte propagandalarla kitleler halinde Çin`deki sanayi bölgelerine götürmekte. Esas amaçları Çin`deki fabrikalara ucuz işgücü temin etmek kisvesi altında onları ailelerinden ayırmak ve Çinli nüfus içinde eritmek ve yok etmektir. Hayatında köyünden ve yuvasından ayrılmayan bu masum köylü çocukları için bu durum hayatının kararması demektir. Çince bilmeyen, birçoğunun okuma yazması dahi olmayan bu gençler için hapis hayatı başlamış demektir. Çünkü Çinli işletmelere teslim edilen bu zavallılar bir askeri disiplin içinde gettolarda yaşamaya zorlanırlar. Dışarı çıkmaları kısıtlanmıştır. Yurttaşları ile görüşmeleri de yasaktır. Aileleri ile ilişkileri de gözetim ve kontrol altına alınmıştır. Aynı iş yerinde çalışan Çinliler ile Uygur işçilerin aylıkları arasında akıl almaz fark bulunmaktadır. Bu gençler sürekli olarak çalıştığı yerde kalmaları ve Çinlilerle evlenmeleri teşvik edilir. Çinliler tarafından sürekli etnik ayırımcılığa tabi tutulurlar ve aşağılanırlar. Uygur işçilerin aylıkları kendilerine ödenmez. Ülkelerindeki yönetim birimine ödenir. Harcayacak paraları olmadığı için dışarı çıkmaları zaten imkansız hale getirilmiştir. Yanı ÇKP`nin yerel teşkilatına transfer edilir. Masum kızlarımız taciz edilir.

5 Temmuz olayları de Çin`in sanayi bölgesi olan Şavgung`da zikredilen bu aşağılayıcı muameleye maruz kalan Uygur işçilerle Çinliler arasındaki tartışma ve çatışmalar sonucunda meydan geldi. Olaylarda Çinlilerin linç etmeleri sonucu onlarca Uygur`un öldüğü ve yüzlercesinin yaralandığı haberi Doğu Türkistan`a ulaşınca ölen ve yaralananların aileleri olayın soruşturulması ve faillerinin yargı önüne çıkarılması talebi ile Urumçi`de 05 Temmuz`da Sözde "Özerk Bölge" başkanlığına ve yerel KP Teşkilatı`na yazılı başvuruda bulunurlar. Aynı gün aileler ve yakınları yerel bir gelenek olan ölüyü uğurlamak için Haza (Erkekler siyah giyinerek, beyaz bezden pota takar, Hanımlar ise siyah giyinerek saçlarına beyaz şerit ve başlarına beyaz eşarp takarlar) açarlar. Öğleden sonra barışçıl bir tarzda halk meydanına toplanarak Haza merasimini sürdürür. Sosyal medya aracılığı organize olan Urumçi halkı süratle Halk meydanında toplanmaya başlar. Doğu Türkistan diktatörü Lang Li Quen, sorunları diyalog ile çözme yerine onun kuklası Nur Bekri ve diğer küçük kuklalara protestoların güç kullanılarak bastırılması emrini verir. Urumçi Şehir KP`si sekreteri ve militarist cellat General Li Ci ve kukla belediye başkanı Hüsamettin daha önce sivil giyindirip hazırladıkları 2 bin civarındaki özel harekat polislerini kalabalığın üzerine saldırı emri verdiler.

Siz olaylara nasıl şahit oldunuz. ?

Tanık: Ben o gün saat 14.00 sıralarında halk meydanına geldim. Meydanda Haza kıyafeti giymiş yüzlerce Uygur kadın, yeni gelen kadınlara beyaz eşarp dağıtmakla meşguldü. Militarist cellât Li Cing kadınların beyaz başörtülerinin çıkarmalarını ve meydanı derhal terk etmelerini kaba bir lisanla bildirdi. Kadınlardan bir grup buna karşı "KP ve Hükümet taleplerimizi yerine getirsin ve bize sahip çıksın" çağrısında bulundu ve talepleri dinlenmeden meydandan ayrılmayacaklarını bildirdiler. Özel harekat polisleri emir üzerine kadınlara coplarla saldırmaya başladı ve yakalandıkları 3 yüz civarındaki kadını gözaltına alarak askeri araçlarla götürdü. Halk meydana girişi olan dokuz cadde ve sokak ağır silahlı özel birliklerce kapatıldı ve insanların meydana girmelerini engellediler. Saat 14.40 sıralarında özel harekatçılar yine 400 civarında Uygur gencini vahşice coplayarak ve sürükleyerek tutukladı. Saat 15.20`de 300 civarında genç acımasızca dövülerek gözaltına aldı. Bu vahşi ve acımasız saldırılara dayanamayan binlerce Uygur protestolarının temposunu arttırdı ve slogan atmaya başladı. Çinli işgal askerleri Saat 16.00 sıralarında protestocuların üzerine ellerindeki otomatik tüfeklerle rastgele ateş açmaya başladı. Kalabalık ateşten korunmak için Tenterbiye Kulubü ile Nenming semtine doğru kaçmaya başladı. Yaralandıkları için kaçamayanlardan 400 kadar kişinin coplanarak tekmelenerek ve hakaret edilerek kamyonlara atıldığını gördüm. Yakınlarımda 27 kişinin öldüğünü tespit ettim. Saat 17.00 sıralarında meydan tamamen boşaltıldı ve ağır silahlı Çin askerleri tarafından kontrol altına alındı. Akşam saatlerinde ise internet ve sosyal medya tamamen devre dışı bırakıldı. Halk meydanından kaçan bin civarındaki halk 16.30 sıralarında Hantengiri Camisi önünde toplandı. Daha sonra Cami önündeki topluluk Özel Harekat ve askeri polis tarafından coplanarak dağıtıldı.

Yılların tecrübesinden, bu tür olaylarda Çinlilerin vahşiliğini ve acımasızlığını bilen Urumçi`de yaşayan Uygur halkı Hantengri Camisi ile Döngköprük arasındaki bölgeyi adeta insan denizine dönüştürdü. Yaşlı genç, erkek kadın çocuklar ve hastalar bile evlerinden ayrılarak bu bölgeye kardeşlerinin yanına sığındı. Topluluk, Çinli güçlerin saldırılarına kahramanca karşı koydu. Bu durumu gören ve bölge etrafında yaşayan göçmen Çinliler ellerinde eşyaları olduğu halde, evlerini terk ederek Çin bölgesine doğru kaçmaya başladı. Bu bölge Çin ordusunca kuşatıldı. Ulaşım kesildi. Taksi ve ambulansların bile girmesi engellendi. Giriş ve çıkışlar tamamen yasaklandı.

Durumu içki sofrasında haber alan Diktatör Vang ve Onun kuklası Nur Bekri sarhoş halleri ile General Li Cing`e protestoların derhal güç kullanılarak bastırılması emrini verdiği duyuldu. Saat 17.00 sıralarında Eski Mazbaha Mahallesi (Şensihangza) ve Dongköprük`te mevzilenen Çin İşgal birlikleri 6 mevziden aynı anda kalabalığa doğru ateş açmaya başladılar. Uygurlar Çinlilerin ateşine taşlarla ve ellerine geçirdiği her tür nesneleri fırlatarak karşılık verdi. Uygurların dağılmayıp kaçmadıklarını ve yerlerinden ayrılmadıklarını gören Çinli güçler paniğe kapıldı ve mevzilerini terk ederek kaçmaya başladılar. Askerlerin kaçmasından sonra yaralıları ve ölülerini tespit etme fırsatı doğdu. Toplam 6 mevzi yakınlarındaki bölgelerde 210 gencin şehit düştüğü tespit edildi. Çinlilerin bu acımasızlığından ve vahşiliğinden galeyana gelen onbinlerce Uygur, Çinlilerden öç almak için Nenmin, Şensizangza, Döngköprük, Cenubi Azatlık Yolu, Üçtaş Yenen yolu, İttifak yolu, Şamalbağ Hica Sen gibi mahallerde büyük protesto gösterileri yaptılar. Aleyhte sloganlar attılar ve güç gösterisi yaparak evlerine dağıldılar.

Saat 21.30 sıralarında tanklar ve zırhlı araçlar eşliğinde tam silahlı 25 bin kadar Çin askeri Cenubi Şinghua yolu, Azatlık yolu, Terterbiye yolu, ve baht yolu güzergahını kullanarak marşlar söyleyerek Uygurların yaşadığı bölgelere saldırmaya başladılar. Askerler önüne çıkan bütün Uygurları ateş ederek öldürdü. Gençler Parkında uyumakta olan ve Urumçi`ye dışarıdan gelen 300`den fazla Uygur`u ateş ederek vahşice katlettiler. Yollar, sokaklar, Parklar ve kendi binasının önünde oynayan oturan, sohbet eden önüne çıkan ve gördüğü bütün Uygurları soru sormadan acımasızca ateş ederek şehit etti. Gece 24.00`dan sonra Uygurların yaşadığı bölgelerin giriş çıkışları kontrol altına alındı. Kontrol noktaları oluşturuldu. Bütün binalar Çin ordusunca kuşatma altına alındı. Uygur bölgesi tamamen Çin ordusunun kontrolüne geçti. Gece yarısından sonra Çin işgal ordusuna ait askeri kamyonlar sokaklarda yatan ölüleri taşımaya başladılar. Ceset Yakma Fırınında çalışan birinden duyduğuma göre 6 Temmuz günü toplam 2 fırında 2 bin 140 Müslüman Uygurun cesedi yakılmıştır. 6 Temmuz sabahı Urumçi`den diğer şehirlere giden bütün kara ve demir yolları, Urumçi civarındaki tali yollara kontrol noktaları kuruldu. Tanklar ve zırhlı araçlar yerleştirildi. Şehre giren çıkan bütün insanlar sorgusuz sualsiz tutukladılar. Doğu Türkistan`ın bütün yerleşim birimleri köylere varıncaya kadar askerlerce kuşatıldı ve kontrol altına alındı.

6 Temmuz sabah 6.00`a kadar diğer şehirlerden gelen 3 bin civarında Uygur genci tutuklanmıştır. Tutuklanan bütün Uygurlar Çin işgal ordusunca Sancı, Fukang ve Şihenze`deki üslere götürülüp askerlere teslim edildi. Çin işgal askerleri Uygur gençlerini toplu dayaktan geçirmiş ve her türlü işkenceyi denemiştir. Çin özel birlikleri Uygur tutuklular üzerinde çeşitli işkence ve taktik denemeler yapmıştır.

Çin işgal Ordusu Uygurların topluca yaşadığı Tengritağ bölgesinin haritasını çıkararak çoğaltmış ve bu bölgeyi "Düşman Bölgesi" olarak isimlendirerek bütün birimlere dağıtmıştır. Çinli işgalciler Uygurların yaşadığı bölgeyi askeri bölge ilan etti. Her sokak ve caddede kontrol noktaları kurdu. Bölgede olağanüstü durum ilan ederek Uygurların giriş çıkışını ve bir birleri ile iletişimi kesti ve yasakladı. 6 Temmuz gecesinden itibaren Urumçi Halk Meydanı ile Üçtaş bölgesi arasına merkezi Çin`den uçakla getirilen 50 bin Çin askeri yerleştirildi. Askerlerin kontrolündeki polis timleri bölgedeki bütün evlerini tek tek aradı. Urumçi dışından gelen Uygurları tutukladı. Onları askerlere teslim ettiler. Çinli askerler kendisine teslim edilen Uygurlara akla hayale gelmedik vahşi işkence yöntemleri uyguladılar. Çivili ve elektrikli coplarla vurmak, el ve ayak tırnaklarını kerpetenle çekip çıkarmak gibi... İşkenceye katılan Uygur polislerin bu işkencelere dayanamayıp ağladığı görüldü. Bunu gören Çin askerleri birkaç Uygur asıllı polisi ateş ederek öldürmüştür. Devlet kontrolündeki medya mensuplarının işkence sahnelerini görüntüleyen muhabirleri de ateş ederek öldürdükleri biliniyor. Bu vahşi işkencelere şahit olan Uygur polislerden birkaç kişinin akli melekesini yitirdiği ve tedavi altına alındığı, onlarca Uygur polisin ise görevinden istifa ettiği söylendi.

6 Temmuz günü tutuklanan Uygur sayısının 6 bin civarında olduğu sanılıyor. 7 Temmuz günü Uygur asıllı polis memurları mecburi izine çıkarıldı. Uygur polislerin tutukluların tutulduğu merkezlere gitmesi yasaklandı.

7 Temmuz`da Bölge KP genel sekreteri eli kanlı diktatör Vang Liquen bir konuşma yaptı ve Urumçi`de yaşayan bütün Çinlileri Uygurlara karşı durmaya ve harekete geçmeye çağırdı. Bunun üzerine sivil giydirilmiş 500 kadar Çinli asker (Bunların asker olduğu saçından, çorabından kolay teşhis edilebilmiştir.) ile Doğu Türkistan`a zorla getirilen işsiz Çinli göçmenlerden para ile tutulan 2 bin kişi sokaklara salındı. Ellerinde aynı boy tornadan çıkmış sopalar, demir çubuklar olduğu halde topluca Uygurların yaşadığı bölgeye doğru marşlar söyleyerek hareket geçti. Bu zorbalar sokakta gördüğü her Uyguru sopalar ile döverek, linç ederek öldürmeye başladılar. Kaçarak kurtulmak isteyenleri ateş ederek öldürdüler. 7 Temmuz`da Dostluk, Kızıltağ, Nenzigu, Daşmın Ottura Köprük, Kızılbayrak yolu ve Şensihangza mahallerinde toplam 800 civarında Uyguru sopalarla linç ederek veya silahla ateş açarak öldürdüğü söylendi

Çin merkezi Hükümeti 5 Temmuz akşamından itibaren Doğu Türkistan`a kara ve hava yolu ile yaklaşık bir milyon asker intikal ettirerek savaş durumuna geçirdi. Çinli komutanlar ve halk arasında "Türkiye hükümeti 45 bin kişiden oluşan son teknoloji ürünü silahlarla mücehhez Türk askerini Uygurlara yardıma gönderdi. Türk askerleri yola çıkmış!" şayiası yayılmaya başlandı. Bu haber Doğu Türkistan`da yaşayan Çinliler arasında korku ve endişeye sebep oldu. Ülkedeki büyük yatırımcılar, işadamları ve hatta devlet memurlarından binlerce Çinli göçmen kitlesel olarak Çin`e kaçmaya başladılar. Doğu Türkistan`da özellikle de Urumçi`de ülkenin gerçek sahibi Müslüman Uygurlar ile İşgalci Çin ordusu kaldı.

Bunun üzerine İşgal yönetimi Uygurları bastırıp etnik Çinli göçmenleri canlandırmak ve onlara moral vermek için bir takım girişimlere başladı. 3 Eylül günü Urumçi`de Çinli göçmenleri organize ederek Uygurlara karşı protesto eylemleri yaptırdı. 10 binden fazla Çinli polis ve askerlerin nezaretinde sokaklara çıktı. Çinli göçmen protestocular "Uygurları yok edip vatanımızı (Doğu Türkistan`ı kastediyor.) geri alalım!", "Kahrolsun Uygurlar! "Uygurlar Türkiye`ye defol!" sloganları ile ortalığı inletti. Ancak, Uygurlar Çinlilerin bu suni taşkınlıklarından pek korkmadılar. Alınan tedbirler ve yaptırılan gösteriler, atılan sloganlar Çinlilerin korkusunu gidermeye yetmedi. Kaçmaya devam ettiler. Çünkü göçmen Çinliler Doğu Türkistan`ın Çinliler tarafından zorla işgal ve istila edilen bir ülke olduğunun bilincindeydiler.

Çin işgal yönetimi etnik gerilimi arttırmak ve Çinli göçmenlerin Uygurlara olan kin ve nefret duygularını körüklemek için Uygurca bilen bir takım Çinli polis ve askerleri sivil giydirip "Enjeksiyonla Saldırı" eylemini gerçekleştirdi. Sözde bu İğne `Enjeksiyonlu saldırı`ları bahane ederek yüzlerce masum Uygur`u sokaklarda vurarak öldürdü. Bu kampanyada bir Çinlinin sokaktaki her hangi bir Uygur için `enjeksiyonla saldırdı` demesi, onun öldürülmesi için yeterli bir neden idi. "Uygurları Kötü Gösterme"yi amaçlayan bu saldırı olayı 3 ay kadar devam ettirildi. Bu iğne kampanyasında yaklaşık 400 kadar Uygur sokaklarda çeşitli şekilde öldürüldü. 3 bin civarında Uygur tutuklandı. Bu kampanya birkaç provakatör Çinlinin deşifre edilerek sokaklarda teşhir ve rüsva edilmesi üzerine yönetimce sonlandırıldı.

Göktürk: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Kamuoyunu aydınlattınız.

Ben de teşekkür ederim. Sevgili ülkeme ve aziz halkıma bir nebze olsun hizmet edebildim ise, bundan mutluluk duyarım. Bütün şehitlerimize Allah Teala`dan rahmet ve mağfiret dilerim.

Hamit Göktürk/ Dünya Bülteni