HÜDA PAR, kuruluşunun 10'uncu yıldönümü dolayısıyla Diyarbakır'da bir program düzenledi.
Program'da konuşan HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Aynur Sülün, aile kurumunun önemine dikkat çekerek HÜDA PAR'ın bu yönde geliştirdiği projeleri aktardı.
Toplumun maddi ve manevi anlamda kalkınmasının ahlaki donanıma sahip bireylerin yetişmesiyle mümkün olabileceğini, bu fertlerin ise ancak sağlam bir aile ortamında yetişebileceğini belirten Sülün, insanın ilk sosyal çevresinin kendi ailesi olduğunu söyledi.
"Ailenin asli fonksiyonu göz ardı edildi"
Toplumsal hayatın varlığı için gerekli olan dayanışma, yardımlaşma, sevgi ve saygının ancak aile ortamında öğrenile bilindiğini söyleyen Sülün, "Anayasanın 41'inci maddesine göre 'Aile toplumun temelidir ve eşler arası eşitliğe dayanır.' Bu tarifle aile birlikteliği sadece biyolojik bir birlikteliğe indirgenmiştir. Ailenin asli fonksiyonu göz ardı edilmiştir. Oysa ki aile, aileyi oluşturan bütün fertlerin insani ihtiyaçlarının karşılandığı ve yetiştiği ilk ve hayati derecede önemli bir kurumdur. Bu kurumu değersizleştiren çalışmalar sayesinde aile savunmasız bırakılmış ve gün geçtikçe zayıflatılmıştır." ifadelerini kullandı.
Boşanmaların artması, evlilik oranlarının düşmesi ve evlenme yaşının yükselmesinin toplumda aile algısının olumsuz yönde ilerlediğinin birer göstergesi olduğunun altını çizen Sülün, "Bir yandan aileyi değersizleştiren çalışmalar hız kazanırken diğer yandan sapkın ilişkileri meşrulaştırmaya yönelik propagandalar serbest bir şekilde yapılabilmektedir. Aileyi ve toplumu ifsat ederek yeniden dizayn etme hakkını kendinde gören batılı güçlere karşı durmak, insanlığımızın, inancımızın ve özellikle de anne olmamızın bize yüklediği bir sorumluluktur." dedi.
"İstanbul Sözleşmesinin yansımaları devam ediyor"
İstanbul Sözleşmesinin yürürlükte kaldığı süre içerisinde boşanma, kadına yönelik şiddet ve cinayetleri artığına dikkat çeken Sülün, şunları söyledi:
"Toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında cinsel sapkınlıklar normalleştirilmeye çalışıldı. Geç de olsa zararı anlaşılan ve vazgeçilen bu sözleşmenin yansımaları halen devam etmektedir. Bu sözleşmeye göre yapılan tüm yasal düzenlemeler gözden geçirilip ayıklanmalıdır. Şiddeti önleme iddiasıyla yalnızca kadının beyanını esas alan, erkeğe söz hakkı tanımayan ve feminist jargonlarla hazırlanmış bu düzenlemeler aileyi korumamakta bilakis dağıtmaktadır. Delilsiz ve belgesiz bir şekilde suç isnad edilen babaların çocuklarının gözleri önünde evinden uzaklaştırılması, bir insanın itibarına, şahsiyetine vurulacak en büyük darbelerden biridir. Bu uygulamayla eşlerin ufak katkılarla çözülebilecek sorunları dağ gibi büyümekte, yıllarını birlikte geçirmiş eşler birbirine düşman haline getirilmektedir."
Sülün, "HÜDA PAR olarak diyoruz ki; inancımızı ve bizi biz yapan medeniyet değerlerimizi ölçü alan yasalar yapılmalıdır. Sorun yaşayıp boşanma seviyesine gelmiş eşler arasında sulhu sağlamak için arabuluculuk yapacak sivil toplum kuruluşlarına veya şahıslara imkân verilmelidir. Bu girişimler devletçe teşvik edilerek boşanma oranları düşürülmeli, toplumun aile yapısı korunmalıdır." diye belirtti.
"6284 sayılı kanunu değiştirin!"
Hükümet yetkililerine seslenen Sülün, "Eğer aileyi korumak, boşanmaları azaltmak, evlilik oranlarını arttırmak istiyorsanız, önce 6284 sayılı kanunu değiştirmekle ise başlayın. Eşler arasındaki sorunları gidermek üzere arabuluculuk sistemini devreye koyun. Medyanın aileyi koruyacak ve aile kurmaya özendirecek yayınlar yapmasını sağlayın." dedi.
Ailede anne emeğinin hakkına da değinen Sülün, bu emeğin paha biçilmezliği sayesinde cennetin annelerin ayakları altına serilirken yanlış aile politikaları sayesinde annenin emeğinin değersizleştirildiğini ve annelerin çeşitli projelerle çalışma hayatına teşvik edildiğine vurgu yaptı.
"Anneler geçim derdi ile çocuğuna bakma ikilemi arasında bırakılmamalı"
Bu projelerden bir tanesinin 2018'de yürürlüğe giren "İşte Anne" projesi olduğunu hatırlatan Sülün, "Bu projeyle toplumda ideal annenin dışarıda çalışan ve çocuklarını bakıcıya bırakan anne olduğu algısı oluşturulmaktadır. Oysa pedagojik olarak bir çocuğun 0-6 yaş arası dönemi anneye en fazla ihtiyacının olduğu dönemdir. Anneler çalışma hayatına teşvik edilerek geçim derdi ile çocuğuna bakma ikilemi arasında bırakılmamalı, çalışan annelere bakıcı parası vermek yerine bu para doğrudan anneye verilmelidir." ifadelerini kullandı.
"Anneler kendi çocuklarına bakabilmeli ve sadece çalışan anneye verilen devlet desteği, çalışmayan annelere de verilmelidir" diyen Sülün, 25 yıl evli kalmış, tüm emeğini evine ve çocuklarına sarf etmiş kadınların ödüllendirilmesi ve kendilerine emeklilik maaşı verilmesi önerisinde bulundu.
"Evlenmek isteyen tüm gençler için bir fon oluşturulmalı"
Gençlerimizin büyük bir kısmı maddi imkânsızlıklardan dolayı yuva kuramadığını kaydeden Sülün, şunları söyledi:
"Kimileri için de yıllarca süren öğrencilik hayatı ve iş bulma gibi sebepler evliliklerin ileri yaşlara ertelemesine neden olmaktadır. Onun için evlenmek isteyen gençlerin öğrencilik süreci içerisinde de evlenebilmesi sağlanmalıdır. Evlenmek isteyen tüm gençler için bir fon oluşturulmalıdır. Aile kurumunun korunması, geleceğimizin teminat altına alınması adına hayati öneme sahiptir.. Bu kapsamda atılan tüm adımlar önemlidir, değerlidir ve desteklenmelidir. Başörtüsüne ve tesettüre anayasal güvence getirilmesi yerinde ve değerli bir adımdır, desteklenmelidir. Geçtiğimiz 10 yılda kadın ve aile konusunda yaptığımız çalışmaların, toplum nezdinde olumlu bir karşılık bulduğunu biliyoruz. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararında olduğu gibi hükümet nezdinde bir kısım iyileşmelere vesile olduğunu da görüyoruz." (İLKHA)