FARUK KUZU / DOĞRUHABER
Yaklaşık 200 yıldır(Tanzimat Fermanı’ndan bugüne) İslam karşıtlığını bayraklaştıran bu güruh her fırsatta İslam’ın kutsallarına saldırmayı bir maharet olarak ön plana çıkarmakta ve geniş halk kitlesi içinde oluşan ya da oluşması muhtemel olan en küçük bir olumsuzluğu İslam’a mal ederek daima Müslümanların kutsallarına saldırıp tahkir etmeyi bir görev addediyor.
Bunun örneklerine ülkemizde sık sık şahid oluyoruz maalesef.
Son günlerde Kur’an kurslarına yönelik düşmanlık medreselere de sıçratılarak genişletilmek isteniyor.
İslam düşmanı güruhun diline pelesenk ederek onun üzerinden Kur’an Kurslarını hedef aldığı ‘6 yaşındaki kızın evlendirilmesi iddiasının’ iç yüzü göründüğünden çok farklı olsa da bu kesim için fark eden bir şey yok. Ellerine bir fırsat geçtiğini düşünerek doludizgin saldırıyorlar.
Bir vakfın yöneticisinin kızının 6 yaşında evlendirildiği iddiaları gündeme pimi çekilmiş bomba misali atıldı.
Bu konu gündeme kasıtlı ve zaman ayarlı olarak gelirken kimsenin aklına bazı soruları sormak gelmedi. Zaten sol Kemalist güruh için bu bulunmaz bir fırsattı ve bunu sonuna kadar kullanacaklardı.
Sol - Kemalist medya olayın daha netlik kazanmamış olması ve ailesinin yalanmalarına da aldırış etmeden olayı tamamen İslam düşmanlığı üzerinden yorumladılar.
Birgün gazetesi "Ya laik gelecek ya dinci düzen" manşetinde konuyu laikliğe getirerek,
"Laiklik geriletildi istismarın temel taşları döşendi" başlığıyla konuyu alabildiğine manipüle etti.
Sol Parti ise konuyu siyasi fırsata çevirip hemen "Tarikatlar iktidarını defedelim" sözleriyle açıklama yaptı.
Halk TV, Tele 1, Cumhuriyet Gazetesi, Sözcü, T24...gibi azılı İslam karşıtı basın ve medya bunlardan geri durmayıp ekran ekran dolaşarak, sosyal medyayı harlayarak Tarikatlar, Cemaatler, Kur’an Kursları ve Medreseler aleyhinde atıp tutmaya başladılar.
DİYARBAKIR’DA ‘KUR’AN KURSU’ ADI ALTINDA ‘MEDRESE’ BAŞLIĞI ATTILAR
Sol Seküler güruhun sözcülerinden Diken’in Diyarbakır’daki hayırlı İslami çalışmaları basında sanki kötü bir şey yapılıyormuş gibi işleme alması elbette meselenin geçmişte ‘6 yaşında evlendirildiği iddia edilen’ kadınla hiçbir alakası yoktur.
Ancak bu gazete ve benzerlerinin gayesi başkadır.
Hepsi birden saldırdığına göre aynı yerden komut almışlar görüntüsü oluşuyor.
Hepsi birlikte ve aynı hedefe ok atıyorlar. Hedefleri mezkur kadının ailesi olmaktan çıkmış.
Hedefin İslam ve Müslümanlar olduğu artık aşikârdır. Kokusuz bir Diken olan bu gazete, olayı Diyarbakır’la ilişkilendirerek şöyle dillendiriyor:
“Diyarbakır’ın farklı bölgelerinde resmiyette Kur’an kursu olarak faaliyet gösteren çok sayıda adreste medrese eğitimi verildiği ortaya çıktı. Kentin vali yardımcısı bu adreslerin yol çalışmalarının görüntülerini sosyal medyadan paylaşırken ‘medrese’ ifadesini kullanıyor. Üstelik burada düzenlenen etkinlikler Anadolu Ajansı tarafından 'Kur’an kursu' başlığıyla abonelere gönderiliyor.”
Üstelik bahse konu medresenin yada Kur’an Kursunun açılışının üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş. Ama ne zaman açıldığı önemli değil. Bu güruhun amacı ‘üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek’ olduğundan bunlar için önemli olan İslam’a ve Müslümanlara saldırma fırsatı bulacakları zamanı kollamak ve eski olayları ısıtıp ısıtıp kamuoyunu yanıltmak üzere çaba ortaya koyarlar.
YANİ ANLAŞILAN O Kİ “MESELE AĞAÇ DEĞİL HALA ANLAMADINIZ MI?”
Müptezel güruhun ettikleri hakaret ve küfürlerden sonra, konuyla ilgili olduğu iddia ettikleri vakfın önünde toplanıp “Kahrolsun Şeriat!” sloganları atmalarındaki asıl amaçlarının bu olayla ‘DİN VE DİNDARI TOPYEKÛN SİNDİRMEK VE AKABİNDE İNDİRMEK’ olduğu anlaşılıyor.
Nitekim birileri çıkıp halkı sokağa dökülmeye çağırarak “Bugün sokağa çıkmayacaksanız ne zaman çıkacaksınız?” sorusuyla asıl niyetlerinin ne olduğunu gösteriyor.
Yani “Türkiye ayağa kalksın, sokağa çıksın!” gibi sloganlar 28 Şubat komplolarını aynen hatırlatıyor.
Müslüm Gündüz’e yapılan komplo, Ali Kalkancı ile Fadime Şahin gibi insanların piyon olarak oynatıldığı ve gazete küpürleriyle kapatılan partinin hikâyesi hafızalardaki yerini hala koruyor.
PKK’nin çocuk yaştaki kız çocuklarını dağa kaçırmasını görmezden gelenler, filan Atatürkçü (Kurucu) parti içindeki taciz tecavüz hadiselerini araştırma komisyonu açanlar Türkiye’ye LGBT sapkınlarını musallat edenler, Anadolu’nun temiz evlatlarını pir-u pak ailelerini bu sapkın gruplarla ifsat etmeye çalışanlar... İşledikleri melanetleri örtbas edip Müslümanları kendi iğrenç emelleriyle suçlama cüretini gösterebiliyorsa oturup bunu da değerlendirmek lazım.
KEMALİSTLERE YARANMAYA ÇALIŞANLAR, GERÇEK YÜZLERİNİ GÖREBİLDİ Mİ?
Yaşanıp yaşanmadığı tam bilinmeyen ve iki yıl önce yargı konusu olan bir meseleye ‘Mal bulmuş mağribi gibi’ saldıran Kemalistlere karşı ‘Barış-uzlaşı-sevgi- hoşgörü...’ duygusallığıyla güzellemeler dizen en basit tabirle ‘Saf’ bir kısım mütedeyyin insanın bu örnekten sonra uyanıp uyanmadığı merak konusudur.
Anıtkabir’i başörtülü kızlarla da doldursanız, Kur’an Kurslarında- Medreselerde gün boyu onlar için dua da etseniz, yollarına gül de dökseniz... onların İslam’a bakış açısı nettir.
İslam ve Müslümanlara düşmanlıkları konusunda oldukça iddialı ve cüretkârdırlar.
Hatta Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), "6 yaşında evlilik" iddiası üzerinden Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen hafızlar için düzenlenen icazet törenlerine çatarak olayı başka mecralara çekmeye ve bu temiz yerleri lekelemeye çalıştı.
KEMALİST GÜRUH’UN İSLAM’LA BARIŞIK OLMASI MÜMKÜN DEĞİL
Bugüne kadar ‘Helalleşme, geçmişle yüzleşme...’ sloganı atan güruh, mevzudan İslam’a zarar verme payı çıkarmak için bir anda İslami olan tüm kurum ve kuruluşları hedef tahtasına koydular.
Olayın ilginç bir boyutu da bahsi geçen vakfın hemen ertesi günü İBB ekipleri tarafından ‘Kaçak Yapı’ iddiasıyla mühür vurulmasıdır.
Sahi bu bina 15 yıldır orada duruyor, kaçak olduğu yeni mi görüldü, yeni mi anlaşıldı?
Yeni olmayan bir şey varsa o da bu ülkenin dört bir yanında art arda yapılan İCAZET TÖRENLERİ’dir. Anlaşılan o ki bu manzara İslam düşmanlarının kudurmasına sebep oluyor.
Seçimlerde veya sosyal yaşamında bu güruh ile yakın temasta bulunan, ortaklık yapan kişi ve kurumların bu konuyu iyi bellemesi gerekir. ‘Bu güruhun İslam’la barışık olması veya Müslümanca yaşamaya müsamaha göstermesini beklemek abesle iştigaldir.’
KADIN İLE İLGİLİ AİLESİNDEN AKTARILANLAR
Savcılığa başvurarak ‘6 yaşında evlendirildiğini iddia ederek” tüm ailesini suçlayan bu kadın ile ilgili yine kendi ailesinden üst üste yorum ve açıklamalar da geliyor.
Mesela ailesinden olayın arka planı ve geçmişte yaşananlarla ilgili olarak basınla paylaşılan bilgiye bakılınca:
Bahsi geçen bu kadının daha önce ciddi anlamda psikolojik sorunlar yaşadığı, üç ayrı psikiyatra gittiğini, ruhsal sorunları olduğunu anlatıyorlar.
Son gittiği psikiyatrın LGBT derneğinin idaresinde olduğu ve profesyonelce bir uğraş ile bu kadını ‘Çarşafını çıkarması, ailesinin yaşam tarzından uzaklaşması ve özgür bir kadın olarak sokağa çıkması gerektiği.. ailesi aleyhine deliller toplayarak evden kaçması .’ yönünde teşvik ve telkin ile yönlendirildiği anlaşılıyor.
Kadın aynen denilenleri bir bir yapıyor.
Aklına girenlerin yolunda gidip, eşinden gizli dostlar edinerek gayr-i İslami bir yaşama yelken açıyor.
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN RUHU 6284 YAŞIYOR
Bu kadın yetmiyor ‘Devlete sığındım’ diyerek atanan avukat aracılığıyla ailesinin bir yıl boyunca görüşemediği bir ‘Kadın Sığınma evinde’ kalıyor.
Kızın annesi bir yıl sonra kızını mahkeme salonunda bir düzine polis arasında örtüsünden uzaklaşmış halde anca görebiliyor.
Ailesinin mütedeyyin yaşam tarzından oldukça uzaklaşıp seküler mahallenin varoşlarında küçük kızıyla birçok zorluk içinde yaşarken bile ailesine ve boşadığı kocasına yasalardan aldığı güçle (öyle ki ‘kadının ifadesi esastır’ görüşü, yasalar tarafından bir nas gibi addedilerek gözetilmektedir) sürekli tehditler savurup rahat bırakmadığı bununla birlikte aklına uyduğu zihniyet tarafından da fakirliğe ve çileli bir hayata mahkum edildiği görülüyor.
Sonuçta 6284 ve benzeri yasalar kadını koruma adına ailelerin yıkılmasına ve kadınların farklı mecralara yönelmesine kaynaklık ediyor.
SEÇİM YAKLAŞTIKÇA SALDIRILAR VE YENİ OLAYLAR ÇIKABİLİR
Türkiye normal bir ülke olmadığı için her seçim öncesi sık sık uyarılar yapılır, “Provokasyonlara dikkat edin!” denilerek toplum uyarılır.
2023 seçimleri hem ülkenin geleceği hem de bazı kesimler için tabiri caizse ölüm kalım mücadelesine dönüşmüş durumda.
Hal böyle olunca da seçim yaklaştıkça toplumun sinir uçlarını tetikleyecek ve halkı sokağa dökmek için puslu havayı gözetenlerin sayısı gün be gün artacaktır.
Bugünlerde İslami kurum ve kuruluşlara yönelik başlatılan linç kampanyasının ve bunu seçim rantına dönüştürme gayretlerinin yaklaşan seçimlerle de ilgisi olduğunu görmek gerekir.