Mehmet Emin Özmen / Doğruhaber / Araştırma
 
KATLİAMIN KÜRTÇESİDİR FERMAN
Yukarıdaki ifadeler Başbağlar Köyü’nde katliamı yaşayan Süleyman Amca’ya ait. O gün beş yerinden yaralanmış. Saatlerce şehidler arasında cansız bir şekilde durarak kurtulabilmiş. Konu ile ilgili pek konuşamıyormuş Süleyman Amca. Birkaç kelime söylüyor, kelimeler boğazına takılıyor, zor bela devam edebiliyormuş.

Peki, neydi Süleyman Amca’yı bu hale koyan? Özetleyelim efendim. Takvimler 5 Temmuz 1993 gününü gösteriyordu. İmam Adil Torun akşam ezanını okuyordu. Cemaatin bir kısmı abdest alıyordu, bir kısmı da camiye giriyordu. Ama garip hem de çok garip bir olay vukuu bulmuş, ezan yarıda kesilmiş. Meğer bu arada 100 adam köye girip camiyi basmışlar. Köyde bir panik havası esmeye başlamış. Kadın bağrışmaları, çocuk ağlamaları…

100 kadar cani dadanmış Başbağlar Köyü Camisi’ne. İmam Adil TORUN sürüklenerek camiden çıkarılıyor, peşi sıra cami cemaati. Camiye gelmeyenlerin isimleri tek tek okunuyor ve evlerinden çıkartılıyorlar. Bir araya getirilen köyün erkeklerini tüyler ürperten bir canilikle kurşun yağmuruna tutuyorlar. Saat 20.00 gibi başlayan eylem yaklaşık iki saat sürüyor. Bu iki saat içinde köyün giriş ve çıkışları tutuluyor, telefon hatları kesiliyor ve cami veya evlerinden çıkarılan 28 masum köylü hunharca katlediliyor. Ancak saldırganların canavarlıkları bu kadarla bitmiyor. Köy ateşe veriliyor. Bu arada 5 kişi daha evlerinden kaçamadıklarından yanarak can veriyorlar. Böylece 33 can katlediliyor. Köydeki evlerden 191 adedi ile birlikte köy okulu, camii, köy odaları, imam evi, öğretmen lojmanı da yakılıyor.

33 SAYISI BİR ŞİFRE Mİ?
Türkiye’nin Kürd sorunu ile ilgili olumlu adımları atmaya hazırlandığı bir sırada, garip bir el devreye girerek Bingöl’deki 33 silahsız er olayını meydana getirdi. 24 Mayıs 1993’te Elazığ-Bingöl karayolunda asker taşıyan iki aracı durduran PKK’li militanlar, acemi eğitiminin ardından birliklerine gitmekte olan silahsız 33 eri kurşuna dizdiler. Türkiye yine bir şiddet sarmalının içine girdi.

Tarihler bu kez 2 Temmuz 1993’ü gösterdiğinde ise Türkiye’de yeni bir provokasyon sahneye konuyordu. Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri çerçevesinde bir kesim sanatçı buraya gitmişlerdi. Madımak Oteline yerleşenler arasında İslami değerleri önemsemeyen ve hatta hakarete varan açıklamalar yapanlar da vardı. Durumun nazikliğinin farkında olanlar, halkı galeyana getirip oteli ateşe verdiler. Derin bir sır olarak kalan bu olayda toplam 37 kişi ölürken bunlardan 33’ü Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gelenlerdendi.

Bu olaydan 3 gün sonra 5 Temmuz 1993 günü ise 100 kadar eşkıya güruhu Madımak Oteli’nin intikamı diye bağırarak Başbağlar Köyü’nde 28 kişiyi katlettiler. Ama evlerinin içinde yakılan 5 kişiyle birlikte sayı yine 33’e tamamlanıyordu. Kısacası oynanan oyun o kadar matematikseldi ki Sivas’taki 33 kişiye karşılık Başbağlar’da 33 kişi öldürülür. Çok komplocu bir düşünce gibi gelebilir ama bu 33 sayısı ortalığı bulandırmak isteyenler arasında bir şifre olarak algılandı.

KİMLER, NEDEN YAPTI?
Başbağlar olayını Sivas Madımak Otel’den bağımsız olarak değerlendiremeyiz. Çünkü olayların 3 gün arayla olması ve Sivas’ta Alevilerin öldürülmesine karşılık Başbağlar’da Sünnilerin öldürülmüş olması, bu iki olayı birbirine sıkı sıkıya bağlamaktadır. Kısacası Sivas’takileri yakanlar kimler ise Başbağlar’dakileri de kurşuna dizenler de onlardır. Çünkü vicdan sahibi hiçbir insanın 33 kişiyi bir otele sıkıştırıp yakmaya çalışacağını düşünemiyorum. Hele hele bunu yapanların adı Müslüman ise bu kişinin vicdan sahibi olması gerekiyor. Belki dinine hakaret eden bu insanlara tepkilerini dile getirmek isteyen iyi niyetli Müslümanlar, Madımak Oteli’nin önüne gelmiş olabilirler. Ancak Müslümanlar, insanları bu şekilde yakmaya çalışarak cezalandırma yoluna başvurmazlar. Bu olay her türlü provokasyona açık bir yerde, kimin eli kimin cebinde bilinmez bir şekilde Alevi-Sünni çatışmasını başlatmak isteyenlerin işi gibi duruyor.

Olaydan 3 gün sonra, yukarıda vahşiliklerini anlattığımız 100 kadar cani, takım elbiseli, asker kılıflı ve PKK giyinişli insan görünümlü mahlûkların Başbağlar’a saldırıp açık bir dille “Sivas’ın öcünü almak için” geldiklerini beyan ederek ve bu şekilde bir bildiri bırakarak 33 Müslüman’ın kanına girmeleri, yakın tarihimizde derindekilerin sıkça başvurdukları Çorum, Maraş olaylarına benzer olayları başlatmak istediklerini aşikâr bir şekilde ortaya çıkarmaktadır.

Ancak insanımız bilinçlenmiştir artık. Yaşanan olaylardan tecrübe edinip derinlerde saklanan bu karanlık güçlerin ekmeğine yağ sürmeyince olaylar bu kadarı ile sınırlı kalır. Gariptir ki o aralar belli bir kesim medya, Başbağlar olayı nedeniyle öfkelenen Müslümanların kanlı Cumaları tertip edeceklerini yazıyorlardı. Biraz daha gerilere gidecek olursak bu köylülerin Yavuz Sultan Selim’in talimatıyla buraya yerleşmeleri ve bölgede uç beyliği yapmaları, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı olmasına rağmen Tunceli’ye daha yakın olması, yani Alevi’lere yakın bir Sünni köy olması nedeniyle Başbağlar’ın bu katliam için seçildiğinin açık bir göstergesidir.

Sivas’ı önceleyenler, Başbağlar’ı ötelerler. Bu durumun tam tersi de mümkün. Bir halkın içine ölülerin ayrımcılığı girmişse artık ortak paydalardan bahsetmek mümkün değildir. Sivas’ta olanlar bir provokasyondu ve provokatörler işledikleri cinayetleri masum Müslüman halka yıkmak istediler. Aynı kişiler, bu kez ne için öldüklerini dahi bilmeyen Süleyman Amca gibi 33 masum köylünün canına kıydılar. Olaylara adil ve insaflı yaklaşmak durumundayız. Aydın diye tabir edilen Madımak’ta ölen 33 kişi, her sene çeşitli şekillerde anılırken Sivas’ta ölen diğer 4 kişiden bahsedilmediği anlar bile oluyor. Çünkü onlar itfaiyeci ve avam halktan idiler. Başbağlar’da katledilenler ise birer köylü parçasıdır onların gözünde. Onun için Sivas’takilere ağıt yakan sözüm ona sanatçılar, Başbağlar’ı ağıtsız bıraktılar.

BAŞBAĞLAR DERNEĞİ
Başbağlar Köyü’nü Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği ikinci başkanı Emir Ercan Özçelik ile yaptığım görüşmede, kendisinden çarpıcı bilgiler alıyoruz. Olayın 1993 yılında yaşandığını ve günümüz dünyasının ise 2013 yılını yaşadığı bu süreçte Türkiye’de köprülerin altından çok suların geçtiğini, Ergenekon diye bir örgütün ortaya çıkartıldığını, ancak Başbağlar katliamı ile ilgili olarak kayda değer hiçbir gelişmenin yaşanmadığını acı bir şekilde dile getirdi. Olayın hukuki olarak 1998 yılında kapatıldığını, hukuki sürecin sadece işin üzerini örtmeye yönelik olduğunu, olayın fail-i meçhul bir şekilde bırakıldığını ve halen de bir muamma olarak koca koca soru işaretleri ile karşılarında durduğunu belirtti. Mecliste konu ile ilgili olarak açılan komisyona ellerindeki tüm bilgi ve belgeleri verdiklerini, buna rağmen bugüne kadar sadra şifa bir açıklama duymadıklarını dile getiren Özçelik; tüm resmi, idari ve hukuki makamlardan bu karanlık olayın muamma olmaktan çıkarılmasını talep ettiklerini söyledi.

Taziye: İdil’den Zeki Yalçın kardeşimin kızı Kader Yalçın’ın vefat ettiğini üzüntü ile öğrendim. Kendisine taziyelerimi sunar, Allah’tan kendilerine sabr-ı cemil dilerim.