İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile Afrika-Asya Üniversiteler Birliği ortaklığıyla düzenlenen ve 2 gün sürecek olan uluslararası "İnsani Değerlerin Güçlendirilmesi Ve Ötekileştirmenin Tehlikeleri" çalıştayı Türkiye, Tunus, Katar, Umman, Irak, Sudan Rusya Somali, Maldivler ve Avusturalya'dan âlimler ile akademisyenlerin katılımıyla başladı.
"İslam dünyası ve insanlığın bu dönemde insani değerlere çok ihtiyacı var"
Çalıştayda bir konuşma yapan Sudan Diyanet İşleri Eski Başkanı İsam Beşir, Günümüz toplumu, özellikle icabet ümmeti olan Müslümanlar ve kabul ümmeti olan gayrimüslimler de insani değerlerin ve ötekileştirmenin tehlikelerini yaşıyoruz. Maalesef İslam ümmeti olarak yaşadığımız en büyük tehlikelerden birisi tekfir, ötekileştirme ve bidat ile suçlamadır. Özellikle akide ve fıkıh konusunda bunu yaşıyoruz. Aynı zamanda tefrikaya düşmüş İslam ümmetini siyasi meseleler ve diğer meselelerle daha fazla ayrılığa düşürme çabalarıyla karşı karşıyayız. İslam dünyası olarak ve insanlık olarak ötekileştirme tehlikelerini açıkça görüyoruz. Özellikle inanç konusunda, siyasi konularda bunu daha fazla hissediyoruz. Zulmün yayıldığı, adaletin olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler Kurulu da adaleti ve güvenliği sağlamak için var olmasına rağmen bu konuda başarısız olduğunu görüyoruz. Bu yüzden hem İslam dünyası hem insanlığın karşı karşıya kaldığı sıkıntılarla karşı bu dönemde insani değerlere çok ihtiyacımız var." dedi.
İslam ümmeti ve insanlığın karşı karşıya olduğu ötekileştirme tehlikesinden kurtulmak için yapılması gerekenleri 7 madde şeklinde özetleyen Beşir, şunları kaydetti:
Birincisi; İnsanoğlunun varoluşu bir tek babadan geliyor. Allah'a kullukta hepsi eşittir.
İkincisi; İnsanoğlunun onurudur. Bu onuru tüm insanlar hak ediyor. Âdemoğlunun şerefli olduğu ayette belirtiliyor.
Üçüncüsü; insani değerlerin ve kardeşliğin güçlendirilmesidir. İnsanlığın iman kardeşliği ve kan bağı ile olan kardeşlik boyutu var. Allah'u Teâlâ birçok ayeti kerimede peygamberlerin ümmetlerine nasihat ederken kavimlerinden olan bir kardeşlerinin onlar için gönderildikleri vurgusudur.
Dördüncüsü; Farklılıkların Allah'ın bir sünneti olduğunu bilmektir. Bunu istesek de istemek de değiştiremeyiz. Cenabı Allah zaten bizi farklı dil ve renklerde yarattığını söylüyor. Farklılık, sadece dilde ve renkte de değildir. Bazen insanların düşünceleri ve hayat tarzları da farklı olabilir. Yapmamız gereken bu farklılıkların hayatın bir parçası olduğunu bilerek kabullenmektir.
Beşincisi; Farklılıklardan ortaya çıkan nimetlerden faydalanmaktır. Allah, ayeti kerimede insanların birbirleriyle tanışması için farklı ırklara ayrıldığını bildiriyor. Burada 3 farklı mana var. Birincisi; Aralarında diyalog kurmak, birbirlerini tanımak. İkincisi; Tanışıklık sonrasında ortaya çıkan ilimlerden istifade etmek. Üçüncüsü; Birbirlerine iyilikte bulunmaktır. Aynı zamanda başka bir ayette de 'takva ve iyilikte birbirinizle yardımlaşın' deniliyor. Birçok Müslüman bunun sadece Müslümanları kastettiğini anlıyor ama bu umumu kastediyor. Hayır işlerinde3 her zaman yardımlaşmak gerekiyor. Nitekim Peygamber Efendimiz, peygamberliği öncesinde zulme dur demek için kurulan bir kuruluşa (Hilful Fudul-Erdemliler Birliği) icabet etmiş ve peygamberliği sonrasında yeniden çağrılsa yine gideceğini ifade etmiştir.
Altıncısı; Farklı düşüncede olan insanlarla sorunlara sadece diyalog ve ikna yolu ile çözüm bulunmalı. Ayeti kerimede ehli kitap ile münakaşaya girildiğinde her zaman onlara iyi davranılması gerektiği ifade ediliyor. Farklılıklarla uzlaşmada kullanılması gereken yöntem diyalogdur.
Yedincisi; Birlikte yaşam meselesidir. Birlikte yaşam meselesinin nasıl olması gerektiğini bize belirten ayet anne-baba hukukunu zikrettikten sonra birlikte nasıl yaşayacağımızı bize anlatıyor. Ayette, iyilik yapıp adaletli olmak gerektiği emrediliyor. Önce kendi görevini yaparak başkasının hak ve hukukunu çiğnememek, ardından iyilik yapmak. Tesis etmemiz ve dünyaya sunmamız gereken kültür adalet kültürüdür. Birlikte yaşam için adalet olmalı. Bu zor bir mesele değildir. Çünkü geçmişte İslami devletler ve kültürlerde Müslüman olmayanlar bir şekilde Müslümanlara dahil olup adaletli bir şekilde yaşamını sürdürüyordu. Eğer bu asırda bunca sıkıntıya rağmen insan olarak huzurlu bir şekilde yaşamak istiyorsak birlikte yaşama kültürünü kabullenmeli, esasını da ayeti kerimede geçen adalet mefhumuna göre sağlamamız lazım." (İLKHA)