Hüseyin Sağlam / Doğruhaber
 
Akiller son raporlarını hazırlayıp Başbakan’a takdim ettiler, böylece yüklendikleri geçici görevleri de sona ermiş oldu.
Oysa duruma bakılırsa geçici değil sürekli çalışan bir Akil Adam vardır ki hem geçen hafta hem bu hafta ve bundan sonra da sürekli iş başında olacak olan Ricciardone!

Türkiye’de şöyle böyle yürüyen bir “barış süreci” var ve herkes bu süreçten umutlu. Beslenen umudun bir nedeni şiddetsiz bir ortamın arzusu ise diğer nedeni de bu sürecin dış odakların dahli olmadan tamamen “iç dinamiklerle” yürütüldüğü varsayımına dayalı. En azından hükümet çevreleri “iç dinamik” faktörüyle iftihar ediyor ve toplum da buna inanıyor.

Malumunuz, bir aya yakın süren Gezi olayları, sürecin heyecanını adeta köreltti. Bundan paniğe kapılan Kandil, derhal eski üslubu devreye sokarak bir nevi aba altından sopa gösterdi. Ardında da BDP, Kandil’i taklit etmeye başladı. Yalçın Akdoğan’ın deyimiyle bu bir fırsatçılık mıydı, yoksa sürecin sümen altı edildiğine mi kanaat getirildi, belli değildi.

Tam da bu sırada “Daimi Akil” olduğundan kuşkulanılan Ricciardone, apar topar Ak Parti Genel Merkezi’nin yolunu tutarken tarihler Haziran’ın 19’unu gösteriyordu. Yapılan açıklamalar, ziyaretin Gezi amaçlı olduğu yönünde olsa da bir gün sonra yani 20 Haziran’da ABD Ankara Büyükelçiliği’nden iki diplomatın BDP Genel Merkezi’ni ziyaret etmesi ve ziyaretin süreçle doğrudan ilişkili olduğunun açıklanması, belki de Ricciardone’un ziyaretinin amacına da ışık tutuyordu.

Derken BDP-AKP görüşmeleri, İmralı ziyareti, yeni reform paketlerinin yolda olduğu açıklamaları ve basının Gezi’ye sırt dönerek sürece geri dönüşü, siyasal gelişmelerde tesadüflere yer olmadığı kuralını bir kez daha gözler önüne serdi.
Dedik ya yeni Akil, Ricciardone mi diye! Daimi Akil Ricciardone bir de durumu yerinde tespit etmek için tıpkı Akiller gibi bölge turuna çıktı. Van, Batman ve Diyarbakır gibi yerleri dolaşan Ricciardone, çözüm sürecine dair yaptığı açıklamalarla dikkatleri üzerine bir kez daha çekmeyi başardı.

Ziyaretin Diyarbakır ayağında açıklamalarda bulunan Ricciardone’un şu sözleri, sürece dair temennilerinin yanı sıra emek ve katkısına da bir işaret gibiydi:

“İnşallah önümüzdeki haftalarda ve aylarda barış çok derin köklerini bulacaktır. İnşallah bu çatışmalar geçmişte kalacaktır. Gelecekte barış, istikrar olacaktır. Bunun için, turizm için, yatırım için çok müsait bir yer olarak devam edecektir ve daha da cazip olacaktır. Herkesin çok büyük ümidi ve iradesini gördüm. İrade ve istekle barış için herkes çok umutlu. Biz de umutluyuz dedi.”

Ne düşünürsünüz bilemem, ama Ricciardone’nin “önümüzdeki haftalarda ve aylarda barış çok derin köklerini bulacaktır” şeklindeki kararlılığı, hem PKK’nin hem de hükümetin kararlılık vurgusunun hayli ötesindeydi. Hatta öyle bir kararlılık ki bozmak istese bile ne hükümet ne de PKK bu sürecin önüne geçemeyecektir! Hangi taraf sürece yan bakmaya başlarsa kesinlikle Ricciardone’un temsil ettiği gücün yakıcı etkisini ensesinde hissedecektir.
Ricciardone’un “Akilane” girişimlerini düşünürken kafamda zonklayan şu soruya da bir türlü ikna edici cevap bulamamanın sıkıntısını yaşıyorum:

Hani süreç dış güçlerin müdahalesi olmadan tamamen yerel/iç dinamiklerin etkisiyle şekillenmişti?

Yoksa Ricciardone “iç dinamiklerden mi” sayılıyor?

Gerçi Türkçe biliyor, ama… Bilmem ki!

Bu arada kurulacağı ilan edilen “Kürdistan Meclisi” kararında Ricciardone’un estirdiği “iyimser” rüzgârın ne kadar etkisi olduğunu bilemesek de Diyarbakır’a kadar gelmişken “Meclis-i Mebusan”ı teberrük etmemiş olması hiç de şık olmamış!