Edebiyat, etkili ve güzel yazma sanatı olarak bilinir.
İnsanın iki tür ihtiyacı vardır: Asli ihtiyaçlar, tamamlayıcı ihtiyaçlar.
Asli ihtiyaçlar; yemek, içmek, ev, yol ve benzerleri ihtiyaçlardır. Tamamlayıcı ihtiyaçlar ise çiçeklerle süslenmiş bir şehir parkı, mimari gibi varlığı zorunlu olmayan ancak hayata renk katan unsurlardır.
Sanat… Elbette tamamlayıcı ihtiyaçların önemli bir kısmı, sanat kapsamına girer.
Sanata gerek var mı? İslami hayatta sanata yer var mı?
Konumuz edebiyattır ve her konu için bakacağımız yer, Kur’an ve Sünnettir. Acaba Kur’an ve Sünnette, edebiyata yer var mıdır?
Edebiyata iki açıdan bakabiliriz: Şekil(Tür) bakımından(şiir, roman, hikâye) ve üslup bakımından (romantizm, realizm, natüralizm).
Üsluptan başlayalım. Hayatın edep ve ahlak kuralları dikkate alınarak anlatılması gerçekçiliktir, yani realizmdir. Hayatın edep-ahlak kuralları, dikkate alınmadan anlatılması natüralizmdir, hayatın süs olağanüstü benzetmelerle ve şiirli bir dille anlatılması ise bugün coşumculuk da denen romantizmdir.
Kur’an-ı Kerim’de hayatı olduğu gibi anlatma vardır. Gerek daha önceki peygamberlerin kıssaları, gerek Hz. Resulullah(SAV)’la Mekke müşrikleri arasındaki tartışmalar, gerçekliğin aktarılmasından oluşur.
Hayatın edep ve ahlak sınırları dikkate alınmadan anlatılması ise cahiliye şiirine aittir. Bu şiir, İslami edebe aykırıdır ancak gramer(dil) kitaplarında bu şiirlerden bölümlere yer verilmesinde sakınca görülmemiştir. Âlimler, bunu ihtiyaç üzerine caiz görmüşler.
Benzetmenin ve heyecanın başladığı yerde edebiyat sanatı başlar diye bir kanaat vardır. Kur’an-ı Kerim bu yönden çok zengindir. Şehit Seyyid Kutup’un “Kur’an da edebi tasvir” kitabı gibi kitaplar bu zenginliği göstermek için yazılmıştır.
Tür açısından ise şiir, Hz. Resulullah(SAV)’ın döneminin gözde edebiyat etkinliğidir.
Mekke dönemi İslam ve şirk savaşıdır, ama aynı zamanda Resulallah(SAV)’ı himaye eden Beni Haşim ile diğer Kureyşliler arasındaki bir problemdir. Resulullah’ın amcası Ebu Talip güçlü bir şair olarak kendi yaşadığı güne kadar Mekke dönemini bu açıdan neredeyse bütün olarak şiirleştirmiştir. Resulullah’ın bazı sahabeleri de başlarından geçenleri şiirle anlatmışlardır.
Medine’de ise Resulallah (SAV), sadece Kur’an-ı Kerim’le değil Hassan bin Sabit ve Abdullah bin Revaha gibi sahabelerinin şiirleriyle de şirke ve Yahudilere karşı mücadele etmiştir.
Şiir bu dönemde bir tür medya kurumu gibi resmen kurumlaşmıştır. Şiir söyleyenler sadece erkekler değildir. Resulullah’ın halası Safiyye binti Abdulmutalib ve başka kadınlar da şiirler söylemişler. Bu şiirler, bugün için önemli birer kaynaktırlar.
Neticede, hem İslam’a uygun edebiyat hemze İslami edebiyat vardır.
İslam’a uygun edebiyat, İslami bir hedefi olmasa da bir şairin kendi hayatını şiirle anlatması gibi içinde İslam’a aykırı unsurlar bulunmayan edebiyattır.
İslami edebiyat ise Hasan bin Sabit’in şiiri gibi İslam’ı savunmak, İmam Şafii’nin şiiri gibi öğrenmek için oluşturulan bir edebiyattır.
Çağımızda İslam saldırı altındadır ve kitleler İslam’dan habersizdir.
Şimdi İslami edebiyat zamanıdır. Hem de güçlü bir İslami edebiyat zamanı...
İslami edebiyat, kendi kalemlerini beklemektedir. Ne mutlu İslam için kalem olanlara!
Abdulkadir Turan / Rehberlik / Doğruhaber