Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de uyuşturucu kullanımı her geçen gün artmaya, madde kullanımı yaşı da düşmeye devam ediyor. Yayımlanan raporlara göre; Türkiye'de 2 milyonu aşan uyuşturucu bağımlısının yanı sıra 10 milyondan fazla kişi ise uyuşturucuya karşı savunmasız durumda.
Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın yayımladığı "2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu"na göre ise Türkiye'de 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 44,9 artışla 2 ton 841 kilogram kokain ele geçirildi. Yakalanan eroin miktarı da bir önceki yıla oranla yüzde 61,1 arttı. 2021’de Türkiye'de 22 ton 202 kilogram eroin yakalandı.
2021’de ele geçirilen asetik anhidrit miktarı ise bir önceki yıla göre üç kat artarak 36 ton 253 litreye ulaştı. Metamfetamin miktarı da yüzde 32,8 artarak 5 ton 528 kilogram oldu.
Madde bağımlılarının çevrelerine etkisi, madde bağımlılığına giden süreç, ailelerin bağımlı bireylerine karşı tutumu hakkında İLKHA muhabirine konuşan Psikolog-Yazar Servet Aşan, bağımlığa giden süreçte sosyal çevrenin etkisinin bilinmesi, bağımlı bireyleri olan ailelerin de çocuklarını bağımlılıktan kurtarmak için sevgiyle yaklaşması gerektiğini vurguladı.
Aşan, "Madde bağımlılığına giden il süreçte kişinin sosyal çevresiyle ilişkileri, sosyo-ekonomik durumu, aile ilişkileri, özel ilişkilerinin tamamı kişiyi o sürece iten nedenler oluyor. Bunların dışında, bağımlıların bağımlı olup olmadıklarına yönelik bir düşünce içerisinde olmamaları, kendilerini bağımlı görmemeleri durumu var. 'Ben bağımlı değilim, istersem bırakabilirim' gibi bir düşünceleri oluyor." dedi.
Madde bağımlılarının çevresel etkileri nedir?
Ülkemizde psikoloji gibi insan odaklı bilimlerin değerini ileri seviyeye taşınmasıyla madde bağımlılıkları ile birlikte öfke ve şiddet gibi birçok olayların da önüne geçilebileceğini vurgulayan Aşan, "Kişi madde kullanımından itibaren maddeden kurtulma sürecine kadar farklı bir evre ile buluşuyor. Madde aslında bir zihin karışıklığı yaşatıyor ve kişiye hem biyolojik hem psikolojik hem de fizyolojik zararlar veriyor. Bu zararların içerisinde özellikle psikolojik açıdan madde ile ilişkisi başladıktan sonra bambaşka bir benlik ortaya çıkıyor. Bu benliğin sosyal ilişkileri zayıf kalabalık ortamlardan uzaklaşan bir yapısı oluyor. Madde bağımlılığı illegal bir durum olduğu için yavaş yavaş ona benzer durumlar, yani kullanıcılarla birlikte oturmaları artıyor. Kişi, olması gereken çevresinden uzaklaşıp doğrudan ya yalnızlaşıyor ya da madde kullananlarla birlikte bir ortamın içerisine giriyor. Bunun dışından hem aile ilişkileri hem de varsa iş hayatı doğrudan etkileniyor. Yoksunluk döneminde şiddet ya da maddeye ulaşabilmek için evdeki araçları, ev aletlerini satması gibi benzer durumlarla maddi yönünü rahatlatması için birçok olumsuz eylemde de bulunabiliyor. Kişiler hiç beklenmedik şeyler de yapabiliyorlar. Kişi, 'mutlaka içmeliyim! Aksi halde olacaklar belli' diyerek yoksunluk sürecinde mide bulantısı, öfke krizleri, şiddete yönelme gibi durumlarla karşılaştığında sanki yaşamının son bulacağını düşünüyor. Ya da zarar vermenin ötesinde 'bir an önce maddeyi kullanmalıyım' moduna giriyor. Aslında önce bu durumları tetikleyen şeylerin ne olduğunu bilmek gerekir. Özellikle madde kullanımında 'bir kereden bir şey olmaz' denilerek başlanıyor ve sonrasında bir tolerans geliştiriliyor. Mesela ilk defa kullandığı madde ile birkaç kez kullandığı madde arasında etkileme bakımından bir düşüş oluyor. Kişi daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını istediğinde toleransı, dayanıklılığı artmış oluyor. Bir süre sonra kullandığı madde her neyse bunun dışına çıkıp farklı maddeler denemeye başlıyor. Tüm bu süreçlerin nedenleri önemli." diye konuştu.
Ailelerin madde bağımlısı bireylerine karşı tutumu nasıl olmalı?
Günümüzde alınan tedbirlere rağmen maddeye ulaşmanın zor olmadığını hatırlatan Aşan, " Eğer maddeye ulaşmada zorluk yaşanmıyorsa, kişi maddeyi deneme imkânına da sahip olabiliyor. Hiç kullanmayan biri 'bir defa deneyeyim' diye düşünebilir. Tüm bunları düşündüğümüzde madde bağımlılığı Türkiye'de birçok insanın muzdarip olduğu ve çok sayıda ailenin de etkilendiği, kanayan bir yara olduğu ortada. Bunun önüne geçilebilir. Öncelikle kişilerle doğruda rehabilitasyon süreci, madde kullananlara yönelik psikolojik yaklaşımları ve bunların sosyal çevresindeki ilişkileri takip edilebilir. Çünkü çevrenin etkisi çok fazla. Kişiyi ya çevresi ya da çevresine yönelik algıları maddeye iter. Bunlar birbiriyle etkileşim halindedir. Eğer bunlar doğru bir yaklaşımla sürdürürse kişi maddeden kurtarılabilir. Hastanede yatış işlemi de olabiliyor. Eğer bu olursa kanı temizleme işlemi, yapılıyor. Bundan sonra süreç psikolojik destek ile sürdürülüyor. Eğer çocuğa yaklaşım şiddet, öfke benzeri olursa bu kişiyi maddeden uzaklaştırmak yerine daha da yakınlaştırır. Çünkü aile ilişkileri, sosyal çevre bu konuda çok önemlidir. Eğer davranışlarda bir tutarsızlık olursa, destek yerine cezalandırma yöntemine gidilirse burada kişi kendisini doğrudan maddenin içerisinde bulur. Aileden uzaklaştığı her an kavuştuğu şey madde oluyor. Dolayısıyla aile bu konuda çok önemli. Destek olmaya çalışmalılar ve bu süreçte yanında olarak iletişim konusuna çok dikkat etmeliler. Eğer burada bir eksiklik olursa kişi direnci tek başına bu yükümlülüğü kaldıramaz. Bu konulara dikkat edilmezse kişiyi maddeden kurtarmaz pek mümkün olmaz." şeklinde konuştu. (İLKHA)