HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmesini paylaştı.
Sözlerinin başında, İstanbul'da İstiklal Caddesinde yaşanan patlamada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine baş sağlığı, yaralılara acil şifa dileyen Ramanlı, "Masum sivilleri hedef alan bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz." dedi.
Ağustos ayında tek hane olarak açıklanan işsizlik oranı, eylül ayında tekrar iki haneye çıkarak yüzde 10,1 olarak gerçekleştiğini hatırlatan Ramanlı, geniş tanımlı işsizlik oranının ise yüzde 20,3 olduğunu belirtti.
İşgücündeki artışa rağmen istihdamda azalma meydana gelirken özellikle de 15-24 yaş grubunu kapsayan genç işsizliğinin, kaygı verici boyutlarda olduğuna işaret eden Ramanlı, genç nüfustaki işsizlik oranının da bir önceki aya göre 1,2 puanlık artışla yüzde 19,6 olduğunu ifade etti.
"Beyin göçünün ve nitelikli iş gücünün dışarıya gitmesinin önüne geçilmeli"
Ramanlı, "Yeni Ekonomi Modeli ile yapısal sorunların bugüne kadar çözülemediği, kaydedilen büyümenin ise henüz istenen ölçüde istihdam oluşturmadığı görülmektedir. Hükümetin belirlediği üretim, yatırım, istihdam ve ihracat gibi ana hedefler birbiriyle bağlantılıdır. Herhangi birisindeki zafiyet diğerlerini de olumsuz etkileyecektir." dedi.
Ticaret yapılan ülkelerdeki muhtemel bir durgunluğun da etkisiyle oluşacak bir işsizlik artışının önüne geçmek için şimdiden harekete geçilmesi gerektiğini söyleyen Ramanlı, "Zira üretici enflasyonunun dizginlenememesi, maliyetlerin kontrolden çıkması ile üreticinin ve sanayicinin zorlanması, istihdamı ciddi şekilde olumsuz etkileyecektir. İstihdam oluşturmayan ekonomi politikaları krizin çözümüne bir katkı sunmayacaktır. İşsizlikle mücadele edilmeli, beyin göçünün ve nitelikli iş gücünün dışarıya gitmesinin önüne geçilmeli, coğrafyamızın avantajlarının bilincinde olarak yeni açılımlar gerçekleştirilmelidir. Hayat pahalılığının arttığı bir dönemde insanların sahip oldukları işi kaybetmemeleri ve işsizlerin de iş bulabilmesi için istihdamı artırmaya gayret edilmeli, bunun için var olan bütün imkânlar seferber edilmelidir." ifadelerini kullandı.
Cezaevlerinde çıplak arama iddiaları
Geçmişten bu yana, cezaevleri ve gözaltı süreçlerinin birtakım insan hakkı ihlalleri ile anıldığını söyleyen Ramanlı, "İşkenceye sıfır tolerans politikasıyla bu tür muameleleri kısıtlama girişimleri büyük ölçüde karşılık bulmuş olsa da ihlaller zaman zaman gündeme gelmektedir. Temel insan haklarının uygulayıcılarca yeterince özümsenmemiş olması, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır. İhlal ve suiistimal yaşanması muhtemel alanlarda görevli tüm personelin, başta işkence ve kötü muamele yasağı, özel hayata saygı başta olmak üzere temel hak ve hürriyetler konusunda yeterli bir eğitim ve denetimden geçirilmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
Ramanlı, "Günümüzde yaşanan ihlallerden biri de cezaevlerindeki çıplak arama uygulamasıdır. Bu konuda yaşanan mağduriyetler, insan onur ve haysiyetini zedeleyici boyuttadır. Hükümet, bu yanlış uygulamayı savunma psikolojisinden kurtulmalı, bu vahim iddiaların üzerine gitmeli, bu gibi uygulamalara yasal zemin oluşturan bütün hükümleri mevzuattan ayıklamalıdır. Bununla birlikte, insan hakkı ihlallerinin her türlüsü ile mücadeleyi siyaset ahlakı içerisinde değerlendirmelidir. Çünkü mücadele edilmeyen, hesabı sorulmayan her ihlal, devleti gün geçtikçe hukuk devleti olmaktan uzaklaştırma potansiyeli taşımaktadır. Bu sebeple, personelin vazife sırasında temel insan haklarına ve hukuka uygun hareket etmesini sağlayacak etkin bir denetim ve disiplin mekanizması oluşturulmalıdır." diye ekledi.
"Randevu sistemi hastaları mağdur ediyor"
Merkezi Hekim Randevu Sistemine (MHRS) değinen Ramanlı, şunları söyledi:
"MHRS üzerinden çok ileri tarihe randevuların verilmesi hastaları mağdur etmektedir. Aynı durum tahlil ve tetkikler için de söz konusudur. Bu mağduriyetin giderilmesi için doktor göçünün önüne geçilmeli, sağlık alanında İhtiyaç olan tüm branşlarda yeterli sayıda hekim ve sağlık personeli istidam edilmelidir.
Görüntüleme cihazları başta olmak üzere gerekli tüm tıbbi malzeme ihtiyaçları giderilmelidir. Yapımı devam eden şehir hastaneleri en kısa sürede tamamlanıp hizmete açılmalıdır. Uzman hekim sayısını artırmak için vakit kaybetmeden gerekli altyapı hazırlanmalıdır. Devlet imkânlarının ihtiyacı karşılayamadığı yerlerde ücretleri devlet tarafından ödenmek şartıyla sosyal güvencesi olanların, özel hastanelerde muayene ve tedavi olmaları sağlanmalıdır. Polikliniklerdeki yığılmayı kısmen de olsa hafifletecek olan mesai sonrası hasta muayenesi uygulamasının daha faydalı olabilmesi için hastalar bu konuda bilgilendirilmelidir. Neticede Hükümet, temel insanî haklardan olan sağlık hizmetlerine ulaşmayı kolaylaştırıcı adımları en kısa sürede atmalı, halkımızın yaşadığı bu mağduriyetler bir an önce gidermelidir."
Maden kazalarında ihmal iddiaları
14 Ekim’de Bartın Amasra’daki maden ocağı faciası hakkındaki bilirkişi ön raporunun, dikkatleri bir kez daha maden kazalarına çevirdiğini belirten Ramanlı, rapora göre olayın meydana gelmesindeki en önemli sebebin, maden ocağındaki havalandırma sisteminin yetersiz ve etkisiz olması olduğunu ifade etti.
Ayrıca denetim mekanizmasının gereği gibi işletilmemesi, işçi sayısının, iş güvenliği eğitimi ve tatbikatların yetersizliği de kazanın ağır bilançosunu etkileyen diğer unsurlar olarak sayıldığını belirten Ramanlı, "Soruşturma dosyasına giren emniyet fezlekesinde de mevzuatın esnetildiği hatta yok sayıldığı tespitine yer verilerek yönetimsel zafiyet ve ihmaller zincirine işaret edilmektedir." ifadesini kullandı.
Ramanlı, "Türkiye’de özellikle maden ocaklarında iş güvenliği konusunda ciddi sorunlar vardır. Maden facialarının önüne geçilmesi için tüm maden işletmelerinde risk değerlendirilmesi yapılmalı tespit edilen eksikliklerin giderilmesi sağlanmalıdır. Göstermelik denetimlerden vazgeçilmelidir. Fiziki ve teknik açıdan yetersiz olan işletmelerin faaliyetleri derhal durdurulmalı, iş sağlığı ve güvenliği açısından gerekli şartları yerine getirmeyen işletmecilerin ruhsatları iptal edilmelidir." şeklinde konuştu.
Sektör paydaşlarının da katılımıyla maden kazalarının önüne geçmek için acil bir eylem planının hazırlanması gerektiğini kaydeden Ramanlı, "Maden ocaklarındaki olası tehlikelere karşı; çalışanların tahliyesi ve ilk yardım gibi konularda eğitimler verilmeli, belirlenen eksiklikler süratle tamamlanmalıdır. Çalışanların sosyal ve ekonomik şartları da iyileştirilmeli, Ucuz iş gücüne dayalı çalışma anlayışı terk edilmelidir. Teknolojik gelişmeler ışığında mekanizasyona gidilmeli, özellikle kazaların yoğunlaştığı işlerde makine kullanımı artırılmalıdır." diye konuştu.
Gazze ablukası
İşgal rejiminin 2007 yılından bu yana havadan, karadan ve denizden ablukaya aldığı Gazze’de hayat şartlarının giderek kötüleştiğini vurgulayan Ramanlı, "İşgalciler, gıda ve ilaç sıkıntısı yaşanan bölgeye yönelik hava saldırılarıyla tüm nüfusu yok etmeye çalışırken dünyanın bu soykırıma karşı sessizliği de ibretliktir. Gazze’de dünyanın gözü önünde kadınları, çocukları bilinçli olarak hedef alan işgalciler, ne yazık ki bölge ülkelerinin de verdiği destek nedeniyle en güçlü dönemlerini yaşamaktadır. İşgalcilerle iş birliği arttıkça zulmün boyutu da artmaktadır." dedi.
Ramanlı, "Müslüman kamuoyu, açık hava hapishanesine dönüştürülen Gazze’nin esaretini kanıksamamalı, Yurt Dışındaki Filistinliler Halk Kongresi’nin, Gazze ablukasını kırmak için başlattığı kampanyaya tüm gücüyle destek olmalıdır. Gazze abluka ve ambargodan, Filistin toprakları işgalcilerden kurtarılmadıkça bölgenin huzur bulması mümkün değildir." ifadelerini kullandı.
ABD’nin haydutluğu ve Suriye rejiminin mülteci kamplarını bombalaması
Ramanlı, ABD'nin Suriye petrolünü kaçırması ve rejimin sivillere yönelik saldırılarına ilişkin şunları söyledi:
"Suriye halkının malı ve serveti olan Suriye petrolü ABD tarafından çalınarak dünya pazarlarında satılmaktadır. Sadece geçen hafta içerisinde petrol yüklü 144 tankerden oluşan bir konvoy Haseke’nin kuzeydoğusundaki Mahmudiye geçişinden Irak topraklarına kaçırıldı.
Suriye’de petrol ve doğal gaz yataklarının bulunduğu Haseke, Rakka ve Deyr ez-Zor bölgeleri ABD ve kontrolündeki silahlı güçlerin işgali altındadır. Burada üretilen günlük 80 bin varil petrolün sadece 14,2 bin varili rafinerilere teslim edilirken geriye kalan kısmı ABD tarafından yağmalanmaktadır.
Suriye rejimi, bu yağmalamayı engellemek yerine maalesef ölümden kaçarak mülteci kamplarına sığınan masum insanları bombalamakla meşgul olmaktadır. Astana sürecinde 'Çatışmasız Bölge' olarak ilan edilen ve ateşkesin önemli ölçüde korunduğu İdlib’in kuzeyinde kurulan Maram Kampı'na misket bombalı saldırı düzenlenmiş, saldırıda 6 sivil hayatını kaybetmiş 75 kişi de yaralanmıştır. Bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Astana sürecinde garantör ülke olan İran ve Rusya, rejimin bu türden saldırılarına engel olmakla yükümlüdür. Suriye’deki bütün taraflar, sorunların şiddetle çözülemeyeceğini kabul etmeli, siyasi müzakere yoluyla çözüm aramalı, ülkede barış ve huzurun sağlanması için çaba sarf etmelidir."