HÜDA PAR Sözcü Serkan Ramanlı, partisinin iç ve dış gündeme ilişkin değerlendirmesini paylaştı.
Seçim yılı olması sebebiyle siyasi partilerin önümüzdeki yıl hazineden alacağı mali yardım yaklaşık 4,5 milyar lira olarak belirlendiğini belirten Ramanlı, seçim yardımlarının paylaştırılması usulünün, adalet ve hakkaniyetten uzak olduğunu söyledi.
Ramanlı, "Mevcut kanuni düzenlemelere göre mali yardım, sadece yüzde 3 barajını geçen siyasi partilere aldıkları oy oranında yapılmaktadır. Hâlihazırda, seçimlere girme yeterliliği bulunan 27 siyasi parti vardır ve bu partilerin büyük çoğunluğu, sadece üyelerinin katkılarıyla siyasi çalışmalarını sürdürmektedir. Devletin yapmış olduğu mali yardımın yüzde 3 barajını aşma şartına bağlanması; çoğulculuk, adil rekabet ve fırsat eşitliği ilkeleriyle bağdaşmamaktadır." dedi.
"Seçime girme yeterliliği bulunan tüm partilere mali yardım yapılmalıdır"
Siyasi partilerin sadece üye aidatları ile varlıklarını korumaları ve siyasi çalışmalarını sürdürmelerinin, özellikle de seçim dönemlerindeki giderlerini karşılamalarının kolay olmadığını belirten Ramanlı, "Medya aracılığıyla yapılacak tanıtım ve reklam için devasa bütçeler ayıran partiler ile mütevazi bütçelerle çalışmalarını yürüten partilerin şartları arasındaki bu devasa uçurum kapatılmalı, eşitsizlik ve adaletsizlik ortadan kaldırılmalıdır. Seçime girme yeterliliği bulunan tüm partilere, fırsat eşitliğini sağlamak adına mali yardım yapılmalıdır." ifadelerini kullandı.
Merkez Bankasının faiz indirim kararı
Merkez Bankası tarafından kademeli olarak düşürülen politika faizi oranları en son yüzde 10,5 seviyesine indirildiğini hatırlatan Ramanlı, ancak banka kredilerine uygulanan faiz oranlarının ise hala yüksek olduğunu ifade etti.
Ramanlı, "Öte yandan oldukça yüksek düzeyde seyreden bir enflasyon tablosu da var. Kapitalist teoriye göre serbest piyasa ekonomisinde faiz artırımı, enflasyonun panzehridir. Onlara göre faizlerin artırılması talep üzerinde bir baskı oluşturacak böylece enflasyon frenlenecektir. Fakat faizin oluşturduğu kalıcı tahribatlar gözden kaçırılmaktadır. Zira bu durumda yatırım, üretim, istihdam ve ekonomik büyüme gerilemekte ve faize feda edilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Ramanlı, şunları ekledi: "Politika faizinin indirilmesinin borçlanmaya olumlu bir etkisi olsa da bunun piyasaya yansımaması, enflasyonla ilgili olumsuz beklentilerin toplumda risk olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. Hükümetin bir yandan yüksek politika faizine savaş açması, diğer yandan enflasyonla birlikte yaşamayı kanıksayan politikalar yürütmesi, politika faizi, kredi faizleri ve enflasyon arasındaki çelişkilerin sürmesine neden olmaktadır. “Ya yüksek faiz ya da yüksek enflasyon” seçeneği, küresel kapitalist sistemin dar gelirlileri daha da fakirleştirme kıskacıdır. Bu çarkın kırılması için faizlerin düşürülmesi ile birlikte enflasyonun da üretim maliyetlerinin aşağıya çekilmesi suretiyle durdurulması gerekmektedir."
"Maliyetleri düşürecek etkili tedbirler alınmalı"
Ramanlı, şöyle devam etti:
Siyasetin ve kamuoyunun her geçen gün seçim atmosferine biraz daha angaje olduğu bu süreçte öncelikli olan konular ile tali konular yer değiştirebilmektedir. Siyasetçilerin seçim hesapları halkın sorun ve sıkıntılarını perdelerken, şov ve gösteriş ön plana çıkmaktadır. Oysa asıl önemli olan memleketin bütün sorunlarına dengeli yaklaşmak ve makul çözümler üretmektir.Arka arkaya gelen sıkıntılar ekonomik hayatta çok ciddi değişimlere sebep olmaktadır. Hükümet bireylere ve hanelere yönelik çeşitli paketler hazırlamış ancak özellikle enerjide yaşanan fiyat artışları üretici kesimin yükünü ise daha fazla ağırlaştırmıştır. Bu yüzden birçok üretici özellikle enerji maliyetleriyle baş edemeyerek işini ya yavaşlatmış ya da tamamen durdurmuştur. Sanayici ve üretici kesim bu enerji maliyetleriyle yürüyebilecek durumda değildir. Bu duruma mutlaka bir çare bulunmalıdır, aksi takdirde üretici kesim açısından devam eden maliyet artışları enflasyonun 3 haneli sayılara çıkmasına ve ülkenin daha fazla yoksullaşmasına neden olacaktır. Hükümet başta enerji maliyetleri olmak üzere bu konuya acilen el atmalı ve maliyetleri düşürecek etkili tedbirler almalıdır.
Başörtüsüne anayasal güvence
Başörtüsüne "yasal-anayasal güvence" tartışmaları devam ederken Cumhurbaşkanı’nın "Mecliste halledemez isek gelin referanduma gidelim" çağrısında bulunduğunu hatırlatan Ramanlı, bununla birlikte siyaset gündeminin bir kez daha "başörtüsü tartışmasına" kilitlendiğini kaydetti.
Ramanlı, "Ana muhalefet partisinin yasa teklifini yetersiz gören hükümet, aile kurumunun güçlendirilmesine ilişkin bir düzenlemeyi de kapsaması beklenen teklifini olgunlaştırıp hala meclise sunmuş değildir." dedi.
Ramanlı, "Geçmişte ceberut devlet anlayışıyla ülkeyi idare etmiş olanlar, yıllarca halkımızın inancına ve kılık-kıyafeti başta olmak üzere yaşam tarzına pervasızca müdahalelerde bulunmuş ve milyonlarca insanı mağdur etmiştir. Mevcut iktidarın sadece bir yönetmelik değişikliği yaparak topluma nefes aldırdığı böyle devasa ve yıllara sâri sorunun, seçim ve siyaset malzemesi yapılmadan kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulması siyasi partiler açısından bir samimiyet testidir. Böyle bir düzenleme, bugüne kadar ihmal edilmiş bir sorumluluğun geç de olsa yerine getirilmesi demektir. Diğer taraftan toplumun temel taşı olan aile kurumu, küresel sapkın anlayışlar karşısında her geçen gün kan kaybetmeye devam etmektedir. Sapkın anlayışlar, sözde birtakım uluslararası sözleşmeler ve uygulamalar ile koruma altına alınırken neslimizi ve aileyi korumaya yönelik mevcut düzenlemeler ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmıştır. Anayasada aile kurumu yeniden tanımlanmalı ve sapkın anlayışlar ve girişimler açık bir şekilde yasaklanmalıdır. Gerek başörtüsüne güvence olacak gerekse aile kurumunun korunmasına yarayacak yasal ve anayasal düzenlemeler derhal meclise sunulmalı ve herkes bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir." ifadelerini kullandı.
250 bin sosyal konut projesi revize edilmeli
Hükümetin dar gelirliler için tasarlamış olduğu sosyal konut projesine şu ana kadar 8 milyona yakın başvurunun olduğunu ifade eden Ramanlı, "Bu şaşırtıcı derecedeki rakam aslında vatandaşlarımızın yüksek kiralardan ne kadar bezmiş ve ev bulamamaktan bunalmış olduğunu göstermektedir. 8 milyona yaklaşan başvuru sayısı hükümete daha ağır bir sorumluluk yüklemektedir." dedi ve şunları ekledi:
Yılların birikmiş stresi ev kiralarının fahiş derecede artması ile açığa çıkmıştır. Bir türlü ev sahibi olamayan ve başını sokacak kiralık ev bulmakta bile zorlanan insanların çaresizliğine sosyal devlet olmanın gereği olarak hükümet bir çözüm bulmalıdır. 250 bin olarak düşünülen konut sayısı talebi karşılamaktan çok uzaktır. Hükümet bu talebe göre arzı genişletmeli, konut sayısını artırmalıdır. Şartlar zorlanarak konut sayısı en azından talebin dörtte biri olarak revize edilmeli, yapılacak konut sayısı en az 2 milyona çıkarılmalıdır.Proje, bir konut seferberliği ile yeni baştan ele alınmalı ve şartlar vatandaşın lehine olacak şekilde hafifletilmelidir. Projenin hedef kitlesi olan dar gelirliye; onu kimseye muhtaç bırakmayacak, taksit ödetirken aç bırakmayacak şekilde bir ödeme kolaylığı sağlanmalıdır. Peşinat yüzdesi azaltılarak, taksitler düşürülmeli ve vade süresi uzatılmalıdır. Mevcut dağılımla illere göre konut kontenjanında da adaletli davranılmadığı ortadadır. 2.5 milyon nüfuslu bir şehre 10 bin daire ayrılmışken, 800 bin nüfuslu bir şehre bin daire kontenjan ayrılmıştır. Aynı vekil sayısını çıkaran bir ile 7 bin kontenjan verilirken diğer bir ile 4 bin kontenjan verilmiştir. Bazı şehirler kayırılırken bazı şehirlerse ayrımcılığa maruz bırakılmıştır. Bu adaletsiz dağılım düzeltilerek nüfusa oranlanacak adil bir dağılım yapılmalıdır.
"Gençlerin başlattığı direniş Filistin yönetimince desteklenmeli"
Siyonist işgal rejiminin, Küdus'te devam eden saldırılarına değinen HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, "Filistin yönetimi, İşgal rejiminin Mescid-i Aksa’ya ve yerleşim yerlerine baskın düzenlemesinin, Filistin halkına yönelik topyekûn bir savaş ilanı olduğunu açıkladı. Siyonist rejim barbarca saldırılarının dozunu her geçen gün artırırken Batı Şeria’nın adeta direnişin merkezi konumuna gelmesi ve böylece Filistin halkının her bölgede işgale karşı ayaklanması sevindiricidir. Ancak işgalcilerin Batı Şeria ve Kudüs’te işgal alanlarını genişletme planlarına karşı gençlerin başlattığı direnişin Filistin yönetimince desteklenmesi, engel değil destek olması gerekmektedir." ifadelerini kullandı.
Ramanlı, "Dışarıdan getirdiği Yahudileri bölgeye yerleştirerek işgali genişletmeyi, Filistinlileri topraklarından sürmeyi hedefleyen siyonistlerle mücadele etmenin tek yolu ortak direnişten geçmektedir. Bölge ülkelerinin Siyonist rejimle başlattığı iş birliği süreci, ne yazık ki Filistin halkını, işgale karşı yalnız ve yardımsız bırakmıştır. Yönetimlerin duyarsızlığına karşın Müslüman kamuoyu Filistin meselesini gündemden düşürmemeli, direnişin desteklenmesi için yönetimler üzerinde baskı kurmalıdır." çağrısında bulundu.
Sahra altı Afrika’daki gıda güvensizliği ve Libya’da yardıma muhtaç insanlar
Ramanlı, değerlendirmenin devamında, dünyadaki sömürü ve adaletsizliğe bağlı olarak gıda ürünlerinde dengeli bir dağılımının olmamasından dolayı dünyanın bazı bölgelerinde gıda israfı ve tüketim çılgınlığının hat safhaya varmışken bazı bölgelerinde ise insanların açlık ve yoksulluk ile karşı karşıya kaldığına işaret etti.
Bu durumun IMF ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın geçen hafta yayımlanan raporlarına da yansıdığını hatırlatan Ramanlı, "IMF'nin Bölgesel Ekonomik Görünüm raporuna göre, Sahra altı Afrika nüfusunun yüzde 12’sine tekabül eden yaklaşık 123 milyon insan, bu yılın sonuna kadar geçici gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacaktır. Afrika’nın bazı bölgelerinde yaşanan iç huzursuzluklar, kuraklık, Rusya-Ukrayna savaşı ve Covid-19 salgını bu rakamı geçen yıla göre yüzde 50 oranında artırmış durumdadır." dedi.
Ramanlı, açıklamasına şu ifadelerle son verdi:
"Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın raporunda ise Libya’daki nüfusun yüzde 13’üne tekabül eden 1,3 milyon kişinin acil insani yardıma muhtaç olduğu belirtilmektedir. Normal şartlarda fakir olmayan Libya’da yaşanan iç savaş ve çatışmalar, insanların yaşadıkları yerleri terk etmesine, mülteci durumuna düşmesine ve yardıma muhtaç hale gelmesine neden olmaktadır. Bütün bunlar gösteriyor ki yaşanan her savaş ve çatışma, dünyada var olan fakir ve yardıma muhtaç insan sayısına yenilerini eklemektedir. Uluslararası tüm kurum ve kuruluşlar fakirlik ve yoksulluğa sebebiyet veren çatışma ve savaşların bitmesi için çalışmalı, muhtaç insanların acil ihtiyaçlarının karşılanması için zengin ülkelerin daha fazla yardım etmesini sağlamalıdır."
(İLKHA)