Kur'an Nesli Platformunca Batman’da “Hayat Namazla Güzeldir” sloganıyla düzenlenen "Namaz Çalıştayı" ikinci oturumla sürdü.
İkinci oturumda ilk konuşmacı olarak söz alan Konya HEDA DER Başkanı Müderris Musa Kazım Yılmaz, "Namaz ve Mekan İlişkisinde Camilerin Yeri ve Önemi" konulu bir konuşma yaptı.
1980'li yıllarda İslami camiaların en önemli gündemlerinden birinin camiler olduğunu belirten Yılmaz, bugünde yine en önemli gündemlerden birinin cami ve mescitler olduğunu söyledi.
Her dönemde camilerin Müslümanların birinci gündem maddeleri arasında bulunduğunu vurgulayan Yılmaz, "1980'lerde 'camilerden nasıl uzaklaşır, bağımızı keseriz'i konuşuyorduk, bugün elhamdülillah 'camilere nasıl döneriz ve bağımızı kuvvetlendiririz'i konuşuyoruz. O dönemlerin hararetli konuşmalarında mescid-i dırar tartışması başladı ve bunun sonucunda İslami mücadelenin içerisinde aktif şekilde bulunan, kendini Kur'an-a ve Sünnete bağlı bir hareket olarak tanımlayan Müslüman camia, mescitlerle aralarına mesafe koydular. Özellikle Hanefi mezhebinin fıkıh kitaplarından elde edilen çok geçmiş dönemlere ait bazı fetvaların bu döneme yanlış bir şekilde uygulanmasıyla imamlarla değişik tartışmalar başladı. Akabinde Müslümanlar camilere soğuk bir şekilde bakmaya başladılar." dedi.
"Peygamberimiz mücadelesini Mescid-i Haram üzerinden sürdürmüş"
Kur'an-ı Kerim üzerinden mescitlere dönük yürüttükleri bir çalışmada üç ana mescit gördüklerini ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
Bunların ikisi takva üzerine kurulmuş, diğerinin ise takva üzerine değil zarar verme gayesiyle kurulduğunu görüyoruz. Bunları tahlil ettiğimizde ilk olarak takva üzerine kurulmuş ama içerisinde muttakiler hâkim değil, Allah'ın ahkâmının uygulanmadığı mescittir.Hazreti İbrahim ve İsmail aleyhiselamın elleriyle inşa ettikleri, Mekke'de, içerisinde putlar var, küfür ahkamı hâkim olduğu bir mescitle karşı karşıyayız. Bunun bir benzeri olarak Mescid-i Aksa'yı görmekteyiz ki yine Hazreti İbrahim ve İshak aleyhiselamın elleriyle inşa edilmiş. Bu da takva üzerine kurulmuş olmasına rağmen içerisinde takva hâkim değil, gayri İslami unsurlar var.
Mescitler bu halde olmalarına rağmen Mekke dönemi boyunca Mescid-i Aksa'ya kıble olarak dönülmüş, aynı zamanda Efendimiz Mescid-i Haram'ı terk etmemiş, namaz kılmaya devam etmiş ve mücadelesini Mescid-i Haram üzerinden sürdürmüş. Yani içerisinde bulunan şirk unsurlarına rağmen Mescid-i Aksa kıble olmaktan çıkarılmamış, Mescid-i Haram kendisinde namaz kılınmaya devam etmiş.
"Türkiye'deki mescitlerin tümü takva üzerine kurulu mescitlerdir"
Takva üzerine kurulu 2'nci mescidin Kur'an-ı Kerim ifadesiyle ya Kuba Mescidi ya da Mescid-i Nebevi olarak nitelendirecek bu mescidin birincisinden farklı olduğunu dile getiren Yılmaz, "Takva üzerine kurulu olması yönüyle birincisiyle aynı, farklı olan kısmı ise içerisinde İslam'ın hâkim olmasıdır. Bu hem kuruluş hem de işleyiş itibariyle takva mescididir. Üçüncü mescidin diğer ikisinden ayıran nokta ise zarar vermek, insanlar içerisinde fitne çıkarmak ve mescid-i takvaya muhalefet etmek üzere kurulmuş olmasıdır.
Uzun yıllar boyunca Türkiye'deki mescitler bu mescitlerden hangisine benzer tartışması üzerine oldu. Göreceğimiz şey, Türkiye'deki mescitlerin bu 3 mescitten Mescid-i Dırar'a hiçbir şekilde benzemediğini görüyoruz. Türkiye'deki mescitlerin tümü takva üzerine kurulu mescitlerdir. İnsanlar içinde ibadet yapsın diye buraları birer müessese haline getirdiler. Buraların kendisinde İslam'a zarar vermek veya küfrün hakimiyetini sağlamak kastıyla yapılmış bir mescidin olabileceğini zannetmiyorum." dedi.
"Mescid-i Aksa'ya olan yönelişimiz de terk edilmedi"
"Kim ki gönlünü ve amelini mescitlerden ırak kılarsa zaman içerinde onun gönlünde İslam'a karşı uzaklaşma meydana gelir" diyen Yılmaz, "Kim mescit kapılarını örümcek ağlarına terk ederse o İslam'ı tabiatına muhalefet etmiş olur. Her din kendisine ait olan bir müessese üzerinde bulunur, kavramlar kullanır. İslam, hem Mekke'ye hem Medine'ye Mescid-i Haram üzerine inşa edilmiş. Mescid-i Haram hiçbir şekilde terk edilmedi. Kudüs'e olan sevgimiz de Mescid-i Aksa'ya olan yönelişimiz de terk edilmedi. Daha sonra Mescid-i Nebevi'nin inşasıyla tüm İslam müesseseleri mescit üzerinden yeniden inşa edildi." ifadelerini kullandı.
"Camilerimize alternatif olarak üretmiş olduğumuz hiçbir kurum camilerin işlevini yerine getiremez"
Müslüman toplumun inşası için yeniden camiler üzerinden yeni bir tesisleşme ve kurumlaşmaya gidilmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Camilerimize alternatif olarak üretmiş olduğumuz hiçbir kurum camilerin işlevini yerine getiremez, bir mabet olarak devamlılıklarını sürdüremez. Dernek, vakıf ve aşevlerimizin hiçbiri mabet olmadığı için atıl kalacaklardır. Bir süre sonra işlevlerini kaybedecekler.
Kıble akidenin merkezidir ve bizlerde eğer kendimizi ehli kıble olarak tanımlıyorsak mescitlerimizi yeniden akidemizin ve içtimai amellerimizin merkezine oturtmak mecburiyetindeyiz."(İLKHA)