Sosyal medya yasası olarak bilinen Basın Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, gündeme geldiği ilk günden itibaren tartışma konusu olan ve geçtiğimiz günlerde Resmî Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren, "Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" hakkında İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu. 

"Temel olarak basın ve gazetecilik alanını düzenleyen kanun diye tanımlamak mümkündür"

Basın Kanunu'nun basın alanını düzenleyen bir kanun olduğunu dile getiren İrvan, "Kimlerin gazeteci olduğuna, gazetecilik yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğine ilişkin 5187 sayılı çerçeve bir kanundur. En son yapılan kanunda da basın kanununda da değişiklik yapan maddeler var, basın kanunu da birçok maddesi itibariyle güncellenmiş oldu. Temel olarak basın ve gazetecilik alanını düzenleyen kanun diye tanımlamak mümkündür." dedi.  

"İnternet medyası açısından aslında sevinçle karşılanması gereken bir gelişme oldu"

Prof. Dr. Süleyman İrvan

Türkiye'de internet gazeteciliğinin 1995 yılında başladığını hatırlatan İrvan, "27 yılda Türkiye'de internet medyası çok gelişti hatta basılı gazetelerin ömrü neredeyse sona erdi. Hala internet medyasıyla ilgili bir tanımlama yoktu. Biz aslında uzun yıllar bu alanın yasal çerçeveye kavuşması, internet medyasında çalışan gazetecilerin de gazeteci olarak kabul edilmesi, yasal çerçeve içinde tanımlanması, basın kartı alabilmesi gerektiğini savunduk. Bu maddelerin önemli bir kısmını aslında olumlu görüyorum. İnternet medyası açısından aslında sevinçle karşılanması gereken bir gelişme oldu. İnternet medyası basın kanunu çerçevesine alındı, tanımlanmış oldu. Ayrıca burada çalışan gazeteciler de diğer gazetecilerin yararlandıkları haklardan yararlanabilir hale geldiler. Yasanın bence en olumlu tarafı budur. Künye bilgisinin olması gerekiyor zaten biz bunu hep savunduk. İnternet medyası da etik ilkelere de uymak zorundadır. Sadece yasal olarak değil etik ilkelere de uymak zorundadır. Etik ilkeleri belirlerken internet haber sitelerinden özelikle bunu da talep ediyoruz. Eğer habercilik yapıyorsanız sizin bir kimliğiniz olmalı. Mesela bir itiraz olduğunda kime başvuracağız, arandığında bir muhatap olması lazım. Yasada onlar da aslında gelmiş oluyor. Künye bilgilerinin olması, haberlerde tarih kurulması, haber ne zaman yayınlandı ne zaman güncellendi. Bu bilgilerin konulması da gerekiyor, bunlara olumlu olarak bakıyorum. Yasada bu konudaki düzenlemeler gayet olumludur." şeklinde konuştu.

"Cevap ve düzeltme hakkı hangi koşullarda sağlanmalı konusu çok net değil"

 

Yasanın 7'nci Maddesi'nde, internet haber sitelerinde uygulanacak cevap ve düzeltme prosedürünü tanımlanması hakkında konuşan İrvan, "Cevap ve düzeltme hakkı da çok önemlidir. Cevap ve düzeltme hakkı; zaten basın kanunu da var. Normalde bir haber yaptığınızda suçlanan taraf varsa ona da mikrofon uzatmak zorundasınız, uzatmazsanız cevap ve düzeltme hakkı devreye giriyor. Eğer tartışmalı bir haber yapmışsanız, karşı tarafın da itirazı varsa, cevap ve düzeltme yazısı gönderebilir, siz de onu yayınlarsınız. Yasa bunu da aslında düzenlemiş diyor ki eğer cevap ve düzeltme talebi gelmişse onu kendi sayfanızda yayımlamak zorundasınız. İlk hali biraz problemliydi, bir hafta süreyle diyordu şimdi 1 güne indirdi. Çünkü internet medyasının mantığına da uygun olması lazım. Hiçbir internet sitesinde bir hafta kalan haber yoktur yani. Çünkü haberler ana sayfada günlük olarak değişir. Cevap ve düzeltmenin de aslında bir gün muhafaza edilmesi iyi olmuş. Bence sıkıntı şu; cevap ve düzeltme hakkı hangi koşullarda sağlanmalı konusu çok net değil. Mahkeme cevap ve düzeltme yazısının yayınlanmasına karar verirse, siz ona itiraz edemiyorsunuz. Kararı kabul etmek ve yayımlamak zorundasınız. Oysa haberiniz doğru olabilir. Buna rağmen karşı taraf suçlandığı için itiraz edebilir. Ama suçlansa bile sizin haberiniz doğruysa; cevap ve düzeltme yazısını yayınlamak zorunda olmamalısınız. Mahkeme de itiraz etme yolunun açık olması lazım. Pürüzler var ama onu uygulamada göreceğiz. Uygulama nasıl olacak onu bilmiyorum, umarım sıkıntılı şeyler olmaz. Yasa; haberi yapana, haberi doğruysa onun arkasında durma imkânı da vermek zorundadır. Doğru haber yapmışsanız, karşı taraf itiraz etse bile cevap ve düzeltmeyi yayınlamak zorunda değilsiniz, yasa biraz burada problemli gibi görünüyor." diye belirtti.

"İlan ve reklam pastası büyümediği sürece benim görebildiğim mevcutların alacağı pay küçülmüş olacak"

Basın İlan Kurumu vasıtasıyla haber sitelerinin de resmi ilan alabilecek olmasını olumlu karşıladığını fakat kanunda geleceğe dönük sıkıntılar yaşanabileceğine dikkati çeken İrvan, "Şu anda Basın İlan Kurumu üzerinden Türkiye çapında yerel ve ulusal olmak üzere resmi ilan alma hakkına sahip olan 800 civarında gazete var. Bu 800 kadar gazete arasında resmi ilanlar paylaştırılır. Basın İlan Kurumu bu kanunla birlikte haber sitelerine de resmi ilanlardan verecek. Şimdi ne oldu? 800 küsur gazeteye paylaşılan ilan pastasının toplam sayısı ne olacak? Yani şu anda Türkiye'de haber sitesi olarak faaliyet gösteren ne kadar site var, ben bilmiyorum. Bilen var mıdır, onu da bilmiyorum. Elinizde 1000 lira var diyelim. Şimdi 1000 lirayı 800 kişi arasında paylaştırılır iken 2 bin 800 kişi arasında paylaştırmak durumunda kalacaksınız. İlan ve reklam pastası büyümediği sürece benim görebildiğim mevcutların alacağı pay küçülmüş olacak. Burada soru; 'resmi ilan ve reklamları nasıl büyüteceğiz' sorusudur. Madem Basın İlan Kurumu bu kadar çok mecraya destek verecek, peki bu desteği nasıl verecek? Türkiye'nin resmi ilan sınırı, kapasitesi belli. Bu ilan pastası büyümediği sürece oradan alınacak miktar azalmış olacak. Bence uygulama şu anda mevcut gazeteleri mutlu edecek bir uygulama olmayabilir." şeklinde ifade etti.  

"Yasanın bu maddesinin (29'uncu madde) kendisi insanlarda kaygı yarattı"

Basın Kanunu'nun en tartışmalı maddesinin 29'uncu madde olduğunu savunan İrvan, "Madde yeni bir suç tanımlıyor. Bir tür yalan haberi yayma suçu suç tanımlıyor. Aslında dezenformasyon kanunu denmesinin nedeni o çünkü dezenformasyondan hareket ediyor. Eleştirenler aslında dezenformasyon tanımlamak çok kolay olmayabilir dolayısıyla buradaki muğlaklık nedeniyle sansüre ve oto sansüre yol açabilir gibi iddialarda bulunuyor ki ben de bu görüşteyim. Bu madde aslında TCK'da yeni bir suç tanımı yapıyor ve suç tanımını yaparken de biraz muğlak ifadeler kullanmış. Net biçimde herkesin üzerinde anlaşabileceği bir çerçeve çizmiyor. Tam maddeyi okuyayım ki daha net olsun 'sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliğiyle ilgili, kamu düzeniyle ilgili ve genel sağlıkla ilgili, toplumu ilgilendiren, gerçeğe aykırı bir bilgiyi ya da haberi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası' diyor. Sadece suçu tanımlamıyor, suçun karşılığında da bir cezayı öngörüyor. Mesela bu maddeyi savunanlar diyorlar ki burada aslında kriterler var. Yani beş tane kriter var diyorlar; suç saik olacak, yalan olacak, ülkenin iç ve dış güvenliği ile ilgili olacak, aleni olacak gibi kriterler sayıyorlar. Ama buna kim, nasıl karar verecek? İşte bu korkunun kişilerde yarattığı kaygı kişilerde otosansür yol açabilir. Otosansür, sansürden daha tehlikelidir. Aslında yasanın bu maddesinin kendisi insanlarda kaygı yarattı. Burada öngörülen toplumda korku, endişe, panik yaratma yasanın içinde var. Dezenformasyon aslında hiçbirimizin onayladığı bir şey değil. Dezenformasyon ne demek? Dezenformasyon, bir bilginin çarpıtılması demektir. Bunu hiçbir insan kabul etmez. Ama bunun kararını kim verecek meselesi bence çok ciddi bir sorundur." ifadelerini kullandı. (İLKHA)