Hak Sanayici ve İşadamları Derneği (HAKSİAD) Diyarbakır Şubesi, Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi bir sempozyum düzenledi.

Sempozyuma HAKSİAD Genel Başkanı Fikri Karavil, HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Faruk Dinç, bölgedeki iş adamları katıldı.

Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan programda HAKSİAD Genel Bakan Yardımcısı ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Koordinatörü Selahattin Güneş açılış ve selamlama konuşması yaptı.

Programda İnsan Gelişimi ve Eğitimi Danışmanı, iş insanı Dr. Hayatullah Atid ‘Müslüman Tüccarın Şahsiyeti’, Tarım ve Orman Bakanlığı Müşaviri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Başkanı Ali Recep Nazlı da 'Tarım ve Hayvancılık Alanında Devlet Destekleri’ konulu birer sunum yaptı.

"Müslüman kişi, İslam’ın çizdiği sınırları dikkat eden kişidir"

Ekonomist Atid, konuşmasında Müslüman tüccarların ihlaslı ve samimiyetli olmak zorunda olduğunu söyledi.

Atid, “Tüccar, alışveriş akitlerini yapan ve bunun sonucunda kâr elde etmeyi amaçlayan kişidir. Müslüman tüccar kimdir? Müslüman tüccar alışveriş akitlerini yaparken ancak şeri ölçülerin dışına çıkmayan kişidir. Yani bunun manası Müslüman tüccar, helal ve haramı ayırt eden ve dikkat edendir. Müslüman tüccar ister maddi ister manevi olsun kazancı elde etmeye çalışıyor. Bugünkü mevcut sistemin temeli daha çok faize dayanıyor. Müslüman kişi, İslam’ın çizdiği sınırları dikkat eden kişidir." dedi.

Atid, Müslüman tüccarın özelliklerini şöyle sıraladı:

İhlas ve samimiyet, güvenli, cesur ve güçlü, cesaretli, cömert, dürüst, bilgi sahibi, işini severek yapan, işine odaklanan, kendini anlayan ve tanıyan, iletişimde becerikli, sunum becerisine sahip, misyon sahibi, yetenekli, tecrübeli, şahsiyetli, Allah’a karşı hüsnü zanda olan, yaratıcı, yenilikçi, hikmetli ve basiretli, kendini yetiştiren, lider ve yönetici kabiliyetli, başkalarına örnek, tevazu sahibi, net bir duruş, anlama kabiliyetli, merhametli ve hoşgörülü, vefalı, Allah yolunda infak veren, rekabetçi, istikamet sahibi, mütevekkil, girişken, sabırlı.

Dr. Ali Recep Nazlı ise konuşmasında Türkiye'nin, doğusuyla batısıyla 78 buçuk milyon hektar alandan oluştuğunu hatırlatarak burada da en büyük payın (23,4 milyon hektar) tarım alanları olduğunu belirtti.

Tarım alanlarımız son yıllarda azaldığını ancak son bir yılda artışa geçtiğini söyleyen Nazlı, "Özellikle kullanılamayan hazine arazileri ve kullanılamayan birtakım boş araziler bir kısmını tarıma aktarılarak gelişim ve dönüşümü tersine çevrildi. Şu anda Türkiye tarım arazisini son bir yılda arttıran ülkelerden birisi oldu." dedi.

Coronavirus salgının oluşturduğu olumsuz etkilere değinen Nazlı, "Her ne kadar bugün kısıtlamalar kaldırmış olsa bile oluşturduğu psikolojik baskılar durmuyor, bu baskılar şu an hala üzerimizde devam ediyor ve bunun bize getirdiği negatif etkilerde üzerimizde devam ediyor." ifadelerini kullandı.

Nazlı, "Mart ayı ile beraber başlayan kısa sürmesi beklenen fakat bir türlü bitmeyen ve bitmeyecek gibi görünen Ukrayna-Rusya savaşı her geçen gün derinleşmeye devam ediyor. İçinde bulunduğumuz coğrafyada olumsuz etkileri ile beraber negatif etkileri ile beraber yaşıyoruz ve Avrupa bunu enerji krizi ile yaşıyor. Şu anda biz bunu çok derin olarak hissetmesek te Avrupa ülkeleri enerji krizi çok yüksek miktarda derin olarak yaşıyor." diye konuştu.

 

"Büyük şirketler değişik ülkelerde tarım arazilerini satın alıp üretim yapmak için sırada bekliyorlar"

"Şirket tarımı" şeklinde bir tanımın geliştiğini ifade eden Nazlı, Artık tarım aile çiftçiliği ve aile işçiliği dediğimiz formatının dışına doğru gitmeye başladı. Dünyanın önemli zenginler ve varlıklı insanlar tarım arazileri satın almaya ve tarım arazilerine sahip olmaya başladılar. Büyük şirketler devasa organizasyonlar dünyanın değişik ülkelerinde tarım arazilerini satın alıp bu arazilerde üretim yapmak için sırada bekliyorlar. Dolayısıyla dünya, bir şirket tarımına ve şirket organizasyona doğru gidiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Son 2 yıldır çok ciddi bir kuraklığın yaşandığına işaret eden Nazlı, "Bunu geçen sene Türkiye çok derin yaşadı, bazı bölgelerde hasat bile yapılamadı. 50-60 kiloluk buğdaylarla sene tamamlandı. Şimdi geçen sene yaşadığımız çok daha derinini Avrupa yaşıyor, 500 yılın en kurak yılını geçiriyor. Birçok bölgesinde dereler ve nehirleri kurudu. Şu anda Amerika’nın birçok eyaletinde tarım arazileri ekilemeyecek duruma geldi. Gerçekten önemli bir kuraklık ve iklimin getirdiği olumsuz ve negatif etki bütün dünyada yaşanıyor. Artık tarım ihmal edilemeyecek kadar önemlidir. Çünkü şunu herkes gördü ki bir gün birileri kapıyı kapatıp artık ben sana artık buğday, domates ve pirinç vermiyorum diyebilir. O yüzden de herkes bütün dünya ülkeleri ve Türkiye de dahil buna vaziyet almaya çalışıyor." şeklinde konuştu.

"Gıda milliyetçiliğini yaşıyoruz"

Nazlı, şöyle devam etti:

"Gıda milliyetçiliği diye bir şey yaşıyoruz, ne demektir? Ülkeler kendi stratejik ve temel ürünlerini üretmek için son derece agresif davranıyorlar ve bunları öncelikle kendi vatandaşlarına satıyorlar. Bakın stokçuluk artı, dünyanın dev ülkesi Çin stok miktarlarını iki katına çıkardı. İşte bunun sonucu olarak buğday, pirinç, mısır fiyatları gibi fiyatlar arttı işte bizde bunu evimizde yaşıyoruz ve bunu hissediyoruz. Gıda milliyetçiliği ile beraber yaşıyoruz ve son derece kritik bir konudur. Bizim de bununla ilgili vaziyet almamız gerekiyor.

Diyarbakır için en önemli fikir bence tohumculuktur. Türkiye'de en fazla tohum firmasının olduğu şehirlerden birisi Diyarbakır’dır. Devletin sattığı tohumu kenara koyarsak Türkiye'de en çok tohumun satıldı il de Diyarbakır’dır. Burada 40'ın üzerinde ihracat yapan tohum firması var. Dolayısıyla tohumculukta Diyarbakır kümelendi ve yeni yeni şirketler, firmalar ve fabrikalar çıkıyor. Önemli bir konudur, faydalanmanızı öneriyorum." (İLKHA)