Enflasyonun tetiklediği ücret sorununa değinen Abdurrahman Yıldırımın yazısı şu şekilde:

Ağustos ayı işgücü verilerinde istihdam edilenlerin sayısı ilk kez 31 milyonu buldu. Rakam bundan 5 yıl önce 2017 Ağustos ayında 28 milyondu. 5 yılda yaklaşık 3 milyon istihdam artışı sağlanmış. Mevsim etkilerinden arındırılmış verilerle yıllık ortalamada 600 bin yeni istihdam demek. Arada bir pandemi yaşanmış, iyi bir artış sayılır.

➔ Ancak işsizliği uzun vadeli ve reel olarak azaltmada yeterli bir artış değil. Nitekim aynı tarihlerde 3 milyon istihdam artışına karşılık 15 yaş ve üzeri nüfus 4.8 milyon arttı.

➔ Anket ve SGK kayıtlarından yararlanılarak hazırlanan işgücü istatistiklerinde son 5 yılda çalışma çağındaki nüfus 4.8 milyon, istihdam 3 milyon artarken, işsiz sayısı 3.3 milyonda kaldı ve artmadı.

➔ Şeytan ayrıntıda gizli derler. Burada da, ödemeler dengesi verilerindeki net hata ve noksan kalemine benzer bir başlık var; işgücüne katılım. İşgücüne katılanların sayısı 5 yıl önce 28.3 milyon kişiden bugün 30.5 milyona çıktı. İşgücüne katılmayanlar 5 yılda düşeceğine 2.2 milyon kişi arttı.

İŞSİZLİK HER SEÇİM ÖNCESİ DÜŞER

➔ Sonuçta 31 milyon çalışana karşılık, işgücüne katılmayanlar ile işsizlerin toplamı 33.8 milyonla daha fazla. Çalışma hayatına katılmayan ve iş bulamadığından dolayı çalışmayanların sayısı çalışanlardan 2.8 milyon daha fazla. Rakam 5 yıl önce 3.2 fazla şeklindeydi. Değişen fazla bir şey yok.


➔ İşsizlik oranı ise mevsim etkilerinden arındırılmış haliyle yüzde 9.6 ile tek haneli rakama indi. Oran 4 yıl 7 ay sonra tekrar tek haneye geriledi.

➔ En son Ocak 2018’de yüzde 9.8 ile tek hanede görülen işsizlik oranı Temmuz 2020’de yüzde 14.1’e kadar yükselmişti.

➔ Aslında 2018 yılında genel seçimler vardı. Bu seçimlerden 5 ay öncesinde işsizlik tek haneyi gördü ama seçimin yapıldığı Haziran 2018’de oran yüzde 10.7’ye yükselmişti.

➔ Geçmiş seçimlerde de, işsizlik seçim tarihine yakın en düşük düzeyine ve genelde tek haneli rakamlara inerken, seçimlerin arasında bir yerde çift hanelere yükseldiği ve tepe yaptığı dikkati çekiyor.

➔ Bu durum 2007, 2011 ve 2014 seçimlerinde daha belirgindir.

SORUN DAHA BÜYÜDÜ

➔ Her seçim öncesinde ortalık düzeltilir, büyümenin gazına basılır, kamu kesiminde harcamalar artırılır, kadrolar açılır, istihdam artar.

➔ Seçmen de genelde son bir yıla göre karar verir.

➔ Seçim sonrası ise normalleşme başlar. Yine işsizlik artışı olur.

➔ Seçimlerin de ötesine geçen uzun vadeye baktığımızda ise Türkiye’nin işsizlik sorunu yerli yerinde duruyor. Hatta dış göçler ve sığınmacıların sayısındaki hızlı artışla sorun daha büyük.

➔ 2000-2010’a kadar yurtdışına yaklaşık 5 milyon gurbetçi gönderirken, 2010’dan sonra bu imkan kapandı.

➔ Üstüne ülkeye sığınmacı, yasal ve kayıt dışı göçle 6 milyon yabancı geldi. Özellikle Suriye savaşı sonrası işsizlikteki artış bir basamak daha yükseldi.

ÜCRET ARTIŞLARI NE OLACAK?

➔ Daha önemlisi ise istihdam edilenlerin ücret düzeylerinin reel olarak düşmesi ve yükselen enflasyon karşısında alım güçlerinin hızla gerilemesidir.

➔ Gençler çalışmak için bir devlette iki yurtdışında çalışmaya istekli. Özel sektörde kariyer yapma unutuldu gibi.

➔ Şimdi yeni yıl yaklaşıyor. Asgari ücrete zam yapılacak. Şirketler artacak ücretlerin altından nasıl kalkacaklarını kara kara düşünüyor.

➔ Ancak her asgari ücret zammının en azından tüketici fiyatları içinde yer alan gıda fiyat artışı kadar olması esastır. Bu işin bazı budur.

➔ Eylül itibariyle TÜFE Gıda ve Alkolsüz İçecekler grubu fiyat artışı yıllık yüzde 93’tür. Yıl sonuna doğru baz etkisiyle 5-10 puan gerilese bile yüzde 70-80’ler düzeyinde bir oran karşımıza çıkabilir.

➔ Buna uygun asgari ücret zammının ve asgari ücretin yükselteceği genel ücret düzeyinin altından kalkmak en azından bazı şirketler için zor olabilir.

NE YAPILMAK İSTENİYOR?

➔ Üstelik kredi kullanımı kısıtlanmış, 2022 sonuna kadar toplam yüzde 10 artış sınırı konulmuş. 2022’de sınırlamanın devam edip etmeyeceği de bilinmiyor.

➔ Ancak bu arada esnaf kesimine yönelik 100 milyar liralık yüzde 7.5 faizli 5 yıl vadeli kredi paketi açıklandı.

➔ Bir yanda kredi kısıtlaması devam ederken, diğer yanda çok cazip koşullarda kredi paketleri açılıyor. Eğer bu paketler gerçekten yürürlüğe konulacaksa birbiri içinde çelişen bir durumla karşı karşıyayız.

➔ Belki daha doğru tespit, kredi tayınlamasının artık piyasa koşullarında değil büyük ölçüde Ankara ve siyasetçi tarafından yapıldığıdır.

➔ Bu durumda ne yapılmak istendiğini anlamak da kolaylaşıyor.

EN ACİL İHTİYAÇ

➔ Uygulanmak istenen ekonomi politikalarında benim gördüğüm en acil ihtiyaç ihracatın artırılması ve dövizde likidite sorununun hafifletilmesidir.

➔ Çünkü bu durumda süren büyüme için ithalat yapılabilir, ödemeler dengesinde kriz riski azalır, kur sıçramaz, düşük faiz politikası için gerekli döviz satışları devam edilebilir.

➔ Ancak asıl ihracat pazarımız Avrupa resesyona doğru giderken bile ihracatçıların kredi talepleri karşılanmıyor.

➔ Uygulanan selektif kredi politikası. Kredi verilen kesimlere bakıldığında ise ekonominin stratejik ihtiyaçlarından çok iktidarın seçimi almasına yönelik adımlar atıldığını görüyoruz.

➔ Yoksa esnafa kredi asıl pandemi döneminde gerekliydi. O zaman verilmeyen destek bugün veriliyor.

➔ Bugün gerekli olan da üretim, yatırım ve ihracat yapan şirketlerin krediye ulaşımıdır.

➔ Yoksa artırılan asgari ücretin genel ücret seviyesini yükseltmesiyle bu şirketler nasıl başa çıkacak? İstihdamı azaltarak mı? Seçim öncesinde iktidar böyle bir durumu ister mi?

➔ İstemezse bugün kısılan kredi kanalları herkese mi açılacak? Herkese ucuz kredi muslukları açılırsa dövizin, enflasyonun, cari açığın durumu ne olacak?