İslam dininde belli bir mal varlığına ulaşan kişilerin nisap miktarına göre malının belli bir kısmını muhtaçlara zekât olarak vermesi Allah'ın bir emri, İslam'ın 5 şartından biridir. Yılda bir defa yapılması farz olan zekât ibadetinin yanı sıra maddi durumu ne olursa olsun zaman fark etmeksizin her zaman yapılabilen sadaka ve infak ise toplumsal mutabakat, birlik ve beraberlik, olası acil bir durumda ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesi gibi birçok konuda ciddi bir öneme sahiptir.

 

İnfak ile sadakanın önemi, toplumdaki yeri ve gerekliliği hakkında İLKHA muhabirlerine konuşan İlahiyatçı-Yazar Abdullah İmamoğlu, infakın İslam literatüründe meşhur bir konu olduğunu, hayat nizamı olan İslam'ın tatbik edilmesi durumunda fakirliğin ortadan kalkacağını belirtti.

"İslam öyle bir hayat nizamı ki tatbik edilmesi halinde fakirliği ortadan kaldırıyor"

İnfakın esas mevzusunun muhtaç insanlara yardımda bulunmak olduğuna değinen İmamoğlu, "İnfak; maişetini temin etmekte, ailesini geçindirmekte zorlanan insanlara imkânı olan insanların yardım etmesidir. O zaman bence infak konusunu İslam fıkhı çerçevesinden delillerin ışığında değerlendirdikten sonra genel manada insanlığın bu fakirliğin girdabında boğulmaya terk edilmiş olması gerçeğini müsebbibi konuşmazsak infak konusu da bir yönüyle eksik kalır diye düşünüyorum. Zaten infak konusu İslam literatüründe maruf bir konu. Delilleriyle işlenmiş. Fakihler, selef alimlerimiz bunu masaya yatırmış ve değerlendirmişler. Müslümanların gündemlerine taşımışlar ve bununla alakalı Müslüman, Allah'ın (Azze ve Celle) kendisinden talep ettiği şeyi yerine getirme konusunda ilmihal kitaplarından buna sahip olabilir, bilgi edinebilir. Müslüman; eğer gücü, imkânı varsa bunu da yerine getirmek durumundadır. " ifadelerine yer verdi.

"İslam'ın tatbik edilmesi halinde fakirlik ve miskinlik sona erecek"  

İlahiyatçı-Yazar Abdullah İmamoğlu

İmamoğlu devamında şunları aktardı:

1630 yılında yapılan bir araştırmaya göre Londra'da ve Paris'te, hani birilerinin öyküsüdür, birilerinin medeniyet aradığı, birilerinin hayat nizamı olarak kendilerinden beslendikleri bu iki ülkeyi kastediyorum. Laikliğin ve demokrasinin beşiği olan Londra ve Paris'i kastederek söylüyorum. Orada her 4 vatandaştan birisi dilenciydi ve aynı dönem yapılan araştırmalarda İslam'ın tatbik edildiği ve olduğu yerlerde bir tane dilenciye dahi rastlanmamıştır. Bu bile aslında İslam'ın tatbik edilmesi halinde onun uygulayacağı ekonomi politikasını neticesinde fakru zaruretini ortadan kaldırılacağını, fakirliğin ve miskinliğin ondan sonra insanların başkalarına muhtaç bir hayat yaşamasının sona ereceğinin en büyük ispatıdır.

"Bugün insanlığın bu fakirliği yaşıyor olmalarının temelinde yatan şey kapitalizmin kendisidir"

İmamoğlu son olarak "Bugün insanlığın, özelde Müslümanların İslam beldelerinde, özellikle Afrika ülkelerinde bu fakirliği yaşıyor olmalarının temelinde yatan şey kapitalizmin kendisidir. Eğer kapitalizm varsa fakirlik vardır. İslam tatbik edilmeyen Londra'da ve Paris'te insanlar dilenciydi. Hatta bir tarihçi şunu söylüyor, 'Ben malımla mülkümle payitahtta geldim. Kendi ülkeme taşıyacaktım Avrupa ülkesine götürecektim. Malımı mülkümü geceleyin açık bir şekilde kapalı olmayan bir mekânda terk ettim. Sabah geldiğimde bütün malın mülkün olduğu gibi yerinde durduğunu gördüm ve dedim ki ben bunu gitsem, Londra'daki kiliselerde bilginlere anlatsam bana söyleyecekleri tek şey olur, bu olsa olsa rüyadır, rüyadan uyan.' İşte onların, yani kapitalizmin olduğu yerde güvensizlik, fakirlik, gayri insani ve ahlaki ne varsa var ama bunun tam aksine Daru'l İslam dediğimiz hilafetin tatbik edildiği topraklarda ise fakirliğin olmadığını, dilenciliğin olmadığını, güvenin olduğunu, insanların güven içerisinde yaşadıklarını görebiliyoruz. Dolayısıyla bugünkü fakirliğin müsebbibi kapitalizm gerçeğini de infak konusundan bağımsız değerlendirmemek gerekir." şeklinde konuştu. (İLKHA)