HaberTürk yazarı Nagehan Alçı, Taliban’ın elinde 3.5 yıl tutsak kalan ve sonra Taliban’a katılıp Afganistan’a yerleşen Avustralyalı öğretmen Timothy Weeks, yeni adıyla Cebrail Ömer’in hikâyesini aktardı.
Alçı sözlerine, eski adıyla Timothy Weeks, yeni adıyla Cebrail Ömer'i tanıtarak başladı.
“Weeks Avustralyalı bir eğitimciydi. 2016 yılında Kabil Üniversitesi’ne İngilizce ders vermeye gelmişti. Henüz çalışmaya başlayalı 10 gün olmuşken bir gün Amerikalı meslektaşı Kevin King ile birlikte okulun kapısının önüne çıktı ve kafasına bir torba geçirilerek arkadaşıyla bir arabaya bindirildi. Taliban güçleri tarafından alıkonulduğu 3.5 yılın hikayesi işte böyle başladı” diyen Alçı, anlatımına şöyle devam etti:
Taliban tarafından bir araca bindirilip elleri sıkı sıkı bağlandıktan sonra devamlı karanlık ve kapalı yerlerde, çoğu zaman hücreyi andıran mekanlarda tutulmuş Cebrail Ömer.
Elleri ve ayakları zincire bağlı imiş. Sabahları bir parça bisküvi ve çay, akşamları bir küçük tas kuru fasulye ve pirinç. 3.5 yıl bunlarla ayakta kalmış. "Ayda ya da iki ayda bir yumurta da veriyorlardı", diyor ve ekliyor: "Onlarda da yoktu, olanı paylaşıyorduk."
Arkadaşı Kevin King’in zincirlerini bir yıl sonra çözmüşler ama Weeks kaçıranların gözünde daha tehlikeli göründüğü için zincirlerden bir türlü kurtulamamış.
Defalarca çok hasta olmuş, ölümden dönmüş ve hiçbir ilaca erişimi olmamış. Tam 50 kilo vermiş. “Serbest bırakıldığımda yürüyebilen iskelettim” diyor.
Peki nasıl olmuş da kendisine bu işkenceleri yapanların arasında karışmış? Onlara karşı ne hissediyor?
“Ben affetmeyi öğrendim” diyor. “Onları affettim, onları sevdim, bazıları bana çok kötü davranıyor bazıları ise insani bağ kuruyordu. Kaçırıldıktan iki yıl sonra bu insanları tanıdıkça hayata bakışım değişmeye başladı ve İslam’ı seçtim. Birçoğu çok iyi insanlardı. Şimdi de bu ülkeyi düzeltmek için çalışıyorlar. ”
“Peki Müslüman olduktan sonra farklı davranmaya mı başladılar?” diye sorunca “Hayır bazıları kötü davranmaya devam etti, zincirlerimi de çözmediler” cevabını veriyor.
3.5 yıl boyunca defalarca yer değiştirmişler. “Bazen bir köyde yerin altında bir yere sokuyorlardı, oksijenin olmadığı bir delikte zincirli bir şekilde bekliyordum. Yukarıdan bomba sesleri duyuyordum, Amerikalılar bütün köyü bombalıyorlardı. Bazen de oynayan çocuk sesi işitiyordum. Çocukların sesi dünyanın her yerinde aynıdır. Talihsiz minikler o imkansızlıklar içinde oynayacak bir şeyler buluyorlardı” diye anlatıyor.
Ömer 2019’da bir takas sonucu serbest bırakılınca Avustralya’ya evine dönmüş. Annesi o tutsakken yaşamını yitirmiş, kardeşleri ise Ömer’in dönüşümünü kabul edememişler, Stockholm Sendromuna kapıldığını söylemişler. “Benim yaşadığım aydınlanmayı, dönüşümü anlamadılar” diyor. Peki ya arkadaşları? “Bazıları anlıyor, bazıları anlamıyor” yanıtını veriyor.
- Burada ne yapmak istiyorsunuz?
Kız çocukları için bir okul açmak istiyorum.
- Ama desteklediğiniz hükümet kız çocuklarının okula gitmesinin önüne engel çıkarıyor…
Hayır sadece geçici olarak alınmış bir önlem bu. Bu hükümet kız çocuklarını DAEŞ’in saldırılarından korumaya çalışıyor. Bakın daha geçen hafta birçok kız öğrenciyi hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi DAEŞ.
Daha sonra Taliban mensuplarına ve çocuklarına yüzme ve voleybol dersleri verdiğini anlattı Ömer. "Burada sık sık sel oluyor, yüzme bilmedikleri için boğuluyorlar, onlara yardımcı olmaya çalışıyorum" diye ekledi...