Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Başkanı Hamdi Sürücü, eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk döneminde gündeme getirilen ve Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in hayata geçirmeye çalıştığı "okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınacak olması" ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Eğitimle ilgili çalışmaların her zaman takdirle karşılanması gerektiğini belirten Sürücü, "Fakat burada iki mesele var. Birincisi, zorunlu eğitim. Zorunlu eğitim Türkiye'de ne kadar faydalı? Asıl mesele burası. Bu sorunun cevabı hiçbir zaman aranmadı. Bu memlekette bir zamanlar 3'üncü sınıfa, daha sonra 5'inci ve 8'inci, şimdi de 12'nci sınıfa kadar eğitim, kademeli kademeli zorunlu hale getirildi. Önceleri insanlar kendi dertlerini anlatacak kadar, okumayı, yazmayı ve hayatı anlayacak kadar bilgi ediniyorlar ve ondan sonra hayata atılıyorlardı. O edindikleri bilgiyle hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Başarı da yakalanıyordu. Sonra 28 Şubat sürecinde, özellikle zorunlu eğitim 8 yıla çıkartıldıktan sonra bunun Türkiye'nin gerçekleriyle örtüşmediği görüldü. Hem köyde yaşayan insanlar hem de şehirlerde ara elemana ihtiyacı olan küçük sanayiciler, küçük işletme sahipleri, tarımda çalışan insanlar bunun kendileri için faydalı olmadığını gördüler. Fakat ne hikmetse bu 8 yıllık zorunlu eğitimi Türkiye'de milletin önüne koyan ve 'Bunu uygulayacaksınız, buna uyacaksınız, başka çareniz yok' diyenler halkın ihtiyaçlarını görmediler. 2012 yılına gelince bu sefer liseleri de 4 yıla çıkarıp zorunlu eğitime eklediler." dedi.
"Gençler zoraki bir şekilde devletin tekeline alınıyor"
"Küçük işletmelerde ara eleman olarak çalışabilecek gençler, zorunlu eğitimden dolayı okulda tutuluyor. Bu insanların birçoğu gerçekten okumak istemeyen, okula gitmek istemeyen, el becerisi daha gelişmiş gençler." diyen Sürücü, sözlerine şöyle devam etti:
Zorunlu eğitimin nedeni ne? Bunun nedeni Avrupa'dan ithal edilen kanunlar… Bu insanlar 18 yaşına kadar çocuk görülüyor. 18 yaşındaki hatta 15 yaşındaki insan çocuk değildir. Onlar gençtir ve kendi kendine yeterli hale gelmiş insan demektir. Ama biz ısrarla, sırf Avrupa'yı taklit etmek için Avrupa'nın peşinden gitmiş olmak için bu gençleri çocuk kabul ediyoruz. Sonra onları, anne babalarının dahi söz hakkı olmayacak şekilde devletin tekeline alıyoruz ve bu insanlara diyoruz ki 'Siz okulda olacaksınız, başka yere gidemezsiniz.' Bu uygulama eğitime kalite katmıyor. Bilakis eğitimin kalitesini düşürüyor. Çünkü okumak istemeyen insanı, çalışmak isteyen genci okula getirdiğiniz zaman okulu neredeyse kendisi için hapishane gibi görüyor, kendisini cezalandırılmış kabul ediyor. Bu insanları okula toplamak yerine erken yaşta tedbirler alınıp o gençlerin emeği sömürülmeden, o gençlerin gücü sömürülmeden, o gençlerin geleceği sömürülmeden adaletli bir şekilde, hakkaniyetli bir şekilde hayata dâhil olmaları sağlansa bu sıkıntılar yaşanmayacak.
"Öğretmen eksikliğinin giderilmesi gerekiyor"
"Şu anda var olan zorunlu eğitim gençlere ne veriyor?" diye soran Sürücü, "Okul öncesini de zorunlu eğitime kattığımız zaman bugünkü eğitim sistemiyle bu çocuklara ne verilecek? Asıl mesele burası. 'Bunları okula zorla getireceğiz' diyorlar. Getirin getirmesine de bu çocuklara bu milletin kültüründen ne aşılanıyor ki zorunlu eğitimde bu kadar ısrar ediliyor? Burada yapılması gereken birinci iş, eğitimin içeriğinin düzeltilmesidir. Bugünkü haliyle çocukların zorunlu eğitime tabi tutulmasının hiçbir faydası ve değeri yok. Çocukların gelecekleri açısından onlara bir katkı sağlamıyor. Çocuklara yarış atı gibi test çözdürmek ve ne kadar doğru yaptıklarını göstermek için uğraşıyoruz. Asıl yanlış burası ve asıl sıkıntı bu. Bundan vazgeçilmesi gerekir." ifadelerini kullandı.
Okullarda her şeyden önce öğretmen eksikliğinin giderilmesi gerektiğini savunan Sürücü, "Bugün Türkiye'de 150 bin civarında öğretmen eksiği, ihtiyacı var. Buna rağmen 'Sadece 5 öğrenci olsa bile sınıf açacağız.' diyorlar. Köylerde ya da küçük yerleşim yerlerinde okul öncesi eğitime fırsat vermek için sınıf açılacaksa öğretmen açığı nereden karşılanacak? Türkiye'de her yıl 15-20 bin arası öğretmen emekli oluyor. Eğitim sisteminin dışına çıkıyor. Biz de sadece 20 bin öğretmen atayarak adeta buzda patinaj yapıyoruz. Bu şartlarda okul öncesini de zorunlu eğitime dâhil etmek, öğretmen açığını büyütmekten başka bir işe yaramayacak. Ayrıca çocuklara verecekleri bir şey de yok. Çocuklara katılacak bir değer yok. Çocukların ahlakına, kültürüne değer katacak bir eğitim sistemi oluşturulmalı, bir model bulunmalı. Bunu yaptıktan sonra bu çocuklar evinden okula getirilmeli. Yoksa şu haliyle okul öncesinin zorunlu eğitime katılmasının bir faydası olmayacaktır." şeklinde konuştu.
"Zorunlu eğitim dayatmasından vazgeçilmeli"
"Zorunlu eğitim"in aslında "dayatma" olduğunu ifade eden Sürücü, "Zaten adı üzerinde… Bir işe 'zorunlu' dediğiniz zaman insanlara düşünme hakkı, alternatif ve seçme hakkı vermeden bu işi yapıyorsunuz demektir. 'Başka çaren yok, yapacaksın.' denilmektedir. Bugün orta öğretimde, okumak istemeyen birçok öğrenciyi okula gelmeye zorladığınız zaman bu sefer öğrenci ne yapıyor? Ya devamsızlık yapıyor ya da açık öğretime gidiyor. Son yıllarda açık öğretimdeki öğrenci sayısı sürekli artıyor. Bu, sadece Türkiye'nin sorunu değil, diğer ülkelerde de aynı sorun yaşanıyor. Niye? Çünkü bir insana yapmak istemediği bir işi zorla yaptıramazsınız. Bir insan bir işi yapmak istemediği halde 'Bunu yapacaksın, başka çaren yok' diyorsanız, o kişi de o işi yapmamak için elinden geleni yapar ve bulduğu ilk fırsatta kendi çözümünü uygular. Onun için zorunlu eğitim dayatmasından vazgeçilmelidir." dedi.
Sürücü, "Okumak istemeyen, belli bir süreden sonra hayata atılmak isteyen insanlar için de çözüm üretilmesi gerekir. Bu da üretime dayalı ekonomik bir düzenin kurulmasıdır. Üretim dediğimiz zaman sadece sanayiyi kastetmiyoruz. Tarım da bir üretimdir. Hayvancılık da bir üretimdir. Dolayısıyla ihtiyaç duyulan her konuda üretimi teşvik etmeliyiz. Hayata atılmak isteyen insanlar için en uygun koşulları sağlamalıyız." ifadelerini kullandı.
Son olarak Sürücü, "Devlet kadrolarındaki istihdamı çoğaltarak kalkınma olmaz, gelişme olmaz. İnsanların kendi yaşadıkları yerde doymaları için çözüm üretilmesi lazım. Fırsat verilmesi lazım, üretimin yaygınlaştırılması lazım. O zaman zorunlu eğitime de gerek kalmaz, eğitimde dayatmaya da gerek kalmaz. İnsanlara yapmak istemedikleri işleri yaptırmak için bir yerlere zorlamak ihtiyacı da ortadan kalkar." dedi. (İLKHA)