Alimler ve Medreseler Birliği (İTTİHADUL ULEMA) ile Selahaddin-i Eyyubi Enstitüsü tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Selahaddin-i Eyyübi Sempozyumu, İTTİHADUL ULEMA Genel Merkezinde düzenlendi.
İTTİHADUL ULEMA Yönetim Kurulu Üyesi Molla Remzi Uçar, sempozyumda "Normalleşme Süreci’nin Kudüs’ün Özgürlüğü ve Şer’i Delilleri" konulu bir konuşma yaptı.
Uçar, Filistin'in kudsiyet meselesi sadece siyasi bir mesele değil, bilakis Hazreti Muhammed'in İsra yolculuğu yaptığı ve üçüncü büyük Harem-i Şerif olan Mescid-i Aksa'nın Müslümanların kimliğini, varlıklarını ve cihatlarını temsil ettiğine dikkat çekti.
Uçar, "Bu nedenle, sözde barış, uzlaşma veya normalleşme anlaşmaları şer'an haram ve geçersiz olmakla birlikte büyük bir suçtur. Cenab-ı Hakk'ın ve Resulü'nün haklarına, Filistin topraklarının ve halkının haklarına, Hazreti Ömer'in fethiyle başlayan ve Selahaddin-i Eyyubi'nin bu mübarek toprakları özgürleştiren, işgalden temizleyen ve mağluplara hoşgörüyle davranan İslam ümmeti ve şehitlerinin haklarına ve bir asırdır devam eden Filistin halkının direnişine ihanettir." dedi.
İlk olarak normalleşme ile sulhun arasındaki farkın bilinmesi gerektiğini söyleyen Uçar, bunun da Müslümanların meselelerinin hakikatlerini bilmesini gerektiğini ifade etti.
"Normalleşmenin amaçlarından biri de siyonist rejimi meşrulaştırmaktır"
Uçar, "Bunu bilme bizi şer'i hükmü sahih bir şekilde idrak etmeye, vakıayı okumaya, hükmü vakıaya sahih bir şekilde indirmeye ulaştırır. Bir kısım insanların sözleri güzelleştirmeleri, bu konuda Müslümanları aldatmaması gerekir. Mesela faizin 'kâr', içkinin 'ruh içeceği' gibi isimlendirilmesinin bizi aldatmaması gerekir. Bazı Arap ülkeleri ile işgalci siyonist rejim arasındaki 'normalleşme' olarak adlandırılan şey aslında normalleşme değildir. Çünkü lügatte (tatbi'i) kelimesi yani normalleşme olarak adlandırılan şey, bir şeyin normal aslına dönmesi demektir. Filistin topraklarının kendi halkına ait olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda 'Normalleşme' denildiğinde onu tekrar ehline geri vermek anlaşılır. Oysa, bu ülkelerin istediği 'normalleşme' ise; işgal rejimi ile siyasi ve ekonomik olarak normal ilişkilere dönmek, cihadı bitirerek geri kalan toprakları işgal edilen topraklara katmak, Filistin halkının meşru haklarına ve İslam'ın kutsallarına zarar vermektir. Normalleşmenin amaçlarından biri de siyonist rejimi meşrulaştırmak, temellerini sağlamlaştırmak ve varlığını korumaktır." diye konuştu.
"Normalleşme işgalci siyonist rejim ve Amerika'nın istekleri ve menfaatleri doğrultusunda yapılan anlaşmalardır"
Siyonist Yahudilerle yapılan anlaşmaların, aslında onlara "boyun eğme" ve bazı "şer'i hükümleri terk etme", "kafirleri dost edinme" ve "batıl şartlar üzerinde ittifak" etmek anlamına geldiğini vurgulayan Uçar, Bugün Yahudilerle yapılan barış anlaşmaları geçmişte kafir ve müşriklerle yapılan anlaşmalara benzememektedir. Hakikatte bugün Yahudilerle yapılan normalleşme işgalci siyonist rejim ve Amerika'nın istekleri ve menfaatleri doğrultusunda yapılan anlaşmalardır. Bu da Filistinlilerin işgal edilmiş topraklarının işgalci Yahudilere bırakılması, işgalci rejimin Mescid-i Aksa ve Filistin topraklarında diledikleri gibi hareket etmesi manasına geliyor. İşgalci rejimin Filistin topraklarında dilediği gibi hareket etmesi demek, işgalin devam etmesi, Filistinli çocukların ve yaşlıların katledilmesi, kadınların dul kalması, her gün yeni bir ölüm ve yıkım demektir. Bu, Filistinli Müslümanlara ait yerleşim yerlerinin yıkılarak yerine siyonistler için yeni konutların yapılıp işgalcilerin yerleştirilmesi ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın esaret altında kalması anlamına gelir." değerlendirmesinde bulundu.
Üzerinde ittifak edilen şeriattaki 'sulhun', Müslümanların maslahatına uygun olarak kafirlerle belli bir müddete kadar yapılan ve iptal edilebilir bir anlaşma şeklinde olması gerektiğini aktaran Uçar, şöyle konuştu:
Fakat bizler bugüne kadar işgalci siyonist rejimle yapılan anlaşmalarda Müslümanların menfaatine olan bir anlaşma göremedik. Ve normalleşme için atılan adımlarda Filistinli Müslümanlar için bir menfaat söz konusu değildir. Bu nedenle işgalci siyonist rejimle normalleşmenin haram olduğu kanaatindeyiz. Ve bunu şöyle delillendiriyoruz: İlk olarak Allah'ın şu ayetini sizlere delil olarak sunmak istiyorum:'Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.' (Tevbe-29)
Şu an yapılmaya çalışılan bu 'Normalleşme' bu ayetin gerektirdiği hükmü iptal etmekte ve Allah'ın şu ayetiyle de zıtlaşmaktadır;
'Size ne oluyor da Allah yolunda ve 'Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver' diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?' (Nisa-75)
Allah (Celle Celaluhu) bu ayette zulme uğrayanları kurtarmak için savaşı vacip kılmıştır. Eğer siyonistlerle normalleşirsek zulme uğrayanları nasıl kurtarabiliriz. Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor Rabbimiz:
'Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler.' (Tevbe-12)
Bu ayette dinimize saldıran ve anlaşmaları bozanlara karşı savaş emredilmektedir. Ve kendileriyle anlaşmanın haram olduğu kimselerle nasıl normalleşir, nasıl anlaşabiliriz!
Yine başka bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
'Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.' (Mümtehine-9)
Bir başka delilin ise, Yahudilerle yapılan normalleşmenin, Kur'an, sünnet ve icma ile bilinen cihadın maksatlarına zıt olduğuna dikkat çeken Uçar, çünkü cihadın maksadı yeryüzünde Allah'ın dininin yaşanmasını sağlamak, zulme uğrayanları kurtarmak olduğunun altını çizdi.
Bu normalleşmede siyonizmi tanıma ve İslam cihadını yok sayma olduğunu vurgulayan Uçar, "Düşman bir Müslüman ülkeyi işgal ederse, nefs-i müdafaa için veya zulmü önlemek için savaşmak da dahil olmak üzere her türlü cihadın bireysel bir görev haline geldiği üzerinde ittifak vardır. İslam topraklarını işgal edenlerle uzlaşılmaması, zorunlu olarak cihat ve işgalcilere karşı direniş ve hakların iadesinin gerekliliği ile ilgili Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyuruyor: 'Şu halde kim size saldırırsa, onun saldırısının dengiyle siz de ona saldırın. Allah'ın hükmüne saygılı olun ve bilin ki Allah kendisine saygılı olanların yanındadır. (Bakara-194) Rabbimiz başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: 'Onlara haksız bir saldırı yapıldığında elbirliğiyle kendilerini savunurlar.' (Şura 39)"
"Müslümanları desteklemek, bu dinin değişmez sabitelerinden biridir"
Siyonist işgal rejimiyle 'normalleşme'ye gitmenin, bu ve benzeri şer-i nasların çoğunu geçersiz kıldığını belirten Uçar, "Bu nedenle, düşmana karşılık verme ve işgalcilere direnme yükümlülüğü şer'i sabitelerden biridir. Aynı şekilde Müslümanları öldürmeleri ve yurtlarından sürmelerini önlemek ve tüm imkanlarla Müslümanları desteklemek, bu dinin değişmez sabitelerinden biridir. İslam alimleri, siyonist işgalciler ile Filistinli Müslümanlar arasındaki savaş konusuna her zaman öncelik vererek; Balfour Deklarasyonu'ndan bu yana bir asır boyunca konferanslar düzenlemiş ve bu konu hakkında fetvalar vermişlerdir. Dünya Müslüman Alimler Birliği de bu çerçevede yüzlerce fetva yayımlamış, konferanslar düzenlemiş ve Filistin topraklarının bir karışından dahi taviz vermenin haram olduğu, düşmana karşı cihad ve direnişin, halkının egemen olduğu toprağın özgürleştirilmesinin farz olduğu hususlarda birçok karar almıştır." dedi.
Normalleşmeyi, Hazreti Muhammed'in, Medine Yahudileriyle yaptığı anlaşmaya benzetenler…
Molla Remzi Uçar, Siyonist Yahudilerle normalleşmede bir sakınca görmeyip bunu, Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın Medine Yahudileriyle yaptığı anlaşmaya ve Mekke müşrikleriyle yaptığı Hudeybiye Anlaşmasına benzetenlere hitaben şunları kaydetti:
"Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Medine'ye geldiğinde Yahudiler oranın sakinlerindendiler. Resulullah orada bir İslam devleti kurdu, herkesin bu devlette eşit haklara sahip olması üzerine bir anlaşma yaptı. Filistin'e gelince durum çok farklı. Filistinliler kendi topraklarında yaşıyordular, siyonistler bu toprakları binlerce yıl önceki atalarına ait olduğu ve kitaplarında kendilerine vadedilen topraklar olduğu bahanesiyle Filistin topraklarını işgal ettiler, topraklarını gasp ettiler. İbadet yerlerini Yahudileştirip Filistin'in kasaba ve köylerini parçaladılar. Ve birçok Filistinliyi hapsedip bir kısmını da katlettiler. Ve bu şu ana kadar da devam ediyor.
İşgalci Siyonist rejimle yapılan normalleşme, Hudeybiye Anlaşmasına da benzememektedir. Peygamber Efendimiz'in Kureyş'i tanıması, onlarla anlaşma yapması, İslam şehrinin topraklarını teslim etmesine yol açmadı. Ayrıca bu barış, İslam'ın yayılmasına ve yeni kurulan İslam devletinin güçlenmesine ve nüfusunun artmasına sebep oldu. Oysa siyonist işgalcilerle gidilen normalleşmede Filistinlilerin hayatlarını koruyan, güvenliklerini sağlayan ve özgürlüklerini muhafaza eden hiçbir şey yoktur.
Özetle, İslam Ümmeti Alimlerinin ve kurumlarının bir asır boyunca fetvaları, Filistin toprağının en küçük parçasından dahi vazgeçmenin haram olduğu, mübarek beldeyi özgürleştirmek ve işgalcilerden temizlemek için cihadın ve direnişin farz olduğu konusunda hiçbir değişiklik olmamış ve bu konuda Cumhur ittifak içerisindedir." (İLKHA)