Ankara Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu'nda gerçekleşecek ve üç gün sürecek olan sempozyumda, bu yıl Mevlid-i Nebi için belirlenen 'Peygamberimiz, Cami ve İrşat' konusu ele alınacak.
Sempozyumda, "Mabet Geleneği: Tarihi, Değeri ve Dönüşümü", "Peygamberimiz ve Mescit", "Tebliğ ve İrşat Açısından Cami", "Peygamberimiz, Davet ve İrşat", "Davet ve İrşatta İlke ve İmkânlar", "Diyanet İşleri Başkanlığının Cami ve İrşat Hizmetleri Bağlamındaki Çalışmaları" konu başlıkları alanında uzman isimlerle ele alınacak.
'Uluslararası Mevlid-i Nebi Sempozyumu' bu yıl için belirlenen "Peygamberimiz, Cami ve İrşat" temasıyla ele alınacağı sempozyumda, Kur'an ve hadisler ışığında mescitlerin birleştirici rolü konuları ortaya konulacak.
Kur-an'ı Kerim tilavetinin ardından açılış konuşması yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, şu ifadelere yer verdi:
“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in çağrısını insanlığa ulaştırmak için çağımızın imkân ve şartları muvacehesinde bir davet ve irşat modeli geliştirmek mabet merkezli hizmetlerimize yeni bir perspektif kazandırmak adına “Peygamberimiz, Cami ve İrşad” teması çerçevesinde kapsamlı müzakereler gerçekleştireceğiz. Huzur ve güven bunalımlarının en yoğun yaşandığı; hak, hakikat, adalet ve merhamete ihtiyacın en fazla hissedildiği bir dönemde Peygamber Efendimizin kutlu çağrısını, davet ve irşat yöntemini onun örnekliğinde yeniden tefekkür edeceğiz. Müjdeleyici, uyarıcı, davetçi ve bir şahit olarak gönderilen Hz. Nebiyy-i Zîşan Efendimizin doğum yıldönümü vesilesiyle icra ettiğimiz bu ilim meclisimizi Cenab-ı Mevla, hayırlı sonuçlara vesile kılsın.”
“İnsanın en temel yükümlülüğü Yüce Allah’a borçlu olduğunu bilmek ve yalnız O’na hakkıyla kulluk etmektir”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş
İnsanın akıl, irade ve muhakeme kabiliyetiyle mahlûkat arasında müstesna bir yeri olduğunu belirten Erbaş, “İnsan; kendisine bahşedilen imkân ve nimetler karşısında dinî, ahlakî, içtimaî ve hukuki bakımdan yükümlülükleri olan bir varlıktır. İnsanın en temel yükümlülüğü, varlığını, mülkün yegâne sahibi Yüce Allah’a borçlu olduğunu bilmek ve yalnız O’na hakkıyla kulluk etmektir. Her daim iyiye, doğruya, helal ve temiz olana yönelmek; kötülükten, günahtan, haram ve münkerden sakınmaktır. Elbette her insan, yaratılıştan gelen özellikleri sayesinde söz konusu yükümlülüklerini ifa edebilecek bir donanıma, imkâna ve iradeye sahiptir. Ne var ki insanın dünya imtihanını zorlaştıran da yine aynı özelliklerdir. Zira insanın fıtratında iyiliğe olduğu kadar kötülüğe, doğruya olduğu kadar yanlışa, helale olduğu kadar harama da meyletme potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyeli ne yönde kullanacağı ise kendi hür iradesine bağlıdır. İradî bir şekilde koyacağı tercihler neticesinde insan, dünya hayatında huzur veya huzursuzluk, ahirette ise ebedi mutluluk ya da sonsuz pişmanlıkla karşılaşacaktır.” dedi.
“İnsan, yaratılış gayesinden uzaklaşma tehlikesiyle; hayat yolculuğunda sağlam bir kılavuza muhtaç olduğunu göstermektedir”
İnsanın sorumlulukları noktasında ihmale ve gaflete düşebileceğini ve şeytanın aldatmalarına kanıp istikametini kaybedebileceğini vurgulayan Erbaş, “Onun için insan, yaratılış gayesinden uzaklaşma tehlikesiyle her an karşı karşıyadır. Bu durum, insanın hayat yolculuğunda sağlam bir kılavuza muhtaç olduğunu göstermektedir. Tercihlerini iyiden, doğrudan, haktan ve helalden yana kullanması için ulvî bir rehberliğe daima ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Hayatın zorluk ve sıkıntıları, dünyanın mihnet ve sınamaları karşısında insanı savrulmaktan koruyacak, onun elinden tutacak, ona istikamet verecek, yolunu ve yönünü gösterecek bir irşada duyulan ihtiyaç, insanlıkla yaşıt bir olgudur. Bu ihtiyaca binaen Cenab-ı Hakk, ilk insandan itibaren vahiy ve elçiler göndererek hakikatin ve hidayetin yolunu göstermiştir. ‘Er-Reşîd’ olan yüce Allah, vahiy ve risalet meşalesiyle kullarına en doğru yolu göstererek onları irşad etmiştir. Böylece akıl, irade, duygu ve arzular ekseninde tebarüz eden eğilimlerini hakikate, iyiliğe ve hayra yöneltmiştir. Esasen bu, Yüce Rabbimizin insanlığa sonsuz rahmetinin, lütfunun ve inayetinin bir tecellisidir.” ifadelerini kullandı.
“İlahî lütfa mazhar olabilmenin esası, Cenab-ı Hakk’ın davetine uymak ve O’na iman etmektir”
Konuşmanın devamında Erbaş, “Kur’an-ı Kerim’de vahyin ve risaletin ilahî bir lütuf olduğu açıkça bildirilmektedir. ‘Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.’ (Âl-i İmran, 3/164) Bu ilahî lütfa mazhar olabilmenin esası, Cenab-ı Hakk’ın davetine uymak ve O’na iman etmektir. İnsanın bu ilahî tecelliden tam anlamıyla nasibini alabilmesi ise Allah’ın teklif ettiği istikamette bir hayat yaşama azmine ve bu teklifinin idrakiyle varlığa, hayata ve çevreye dair sorumluluklarını gerçekleştirme hususundaki gayretine bağlıdır.” şeklinde belirtti.
“Vahyin ve risaletin temel hedefi insana sorumluluklarını bildirmektir”
Vahyin ve risaletin temel hedefinin insana sorumluluklarını bildirmek ve bu minvalde bir hayat yaşamanın yollarını göstermek olduğunu belirten Erbaş, “İnsanı cehaletin karanlık dehlizlerinden ve sorumsuzluğun süflî neticelerinden kurtararak ilmin, irfanın ve hikmetin beslediği bir imanla sonsuz aydınlığa çıkarmaktır. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in dünyaya gönderildiği andan bugüne Allah’ın bütün elçileri, bu ideali gerçekleştirmek için mücadele etmişlerdir. Bu uğurda dünyevî her şeylerinden vazgeçebilme cesaretini ve dirayetini göstermiş; tebliğ, davet ve irşat yolunda hayatlarını ortaya koymuşlardır. Âlemlere rahmet son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in tebliğ ve davetinin özünde de aynı gaye, aynı kararlılık ve aynı mücadele vardır.” diye belirtti.
“Hazreti Muhammed, insanlığı ebedi huzura kavuşturacak yolda şaşmaz bir kılavuz olmuştur”
Erbaş, “Rasul-i Ekrem’in gelişi, yolunu kaybeden, yönünü şaşıran, zihnî savrulmaların girdabında bocalayan ve bir hakikat ışığı arayan insanlık için kurtuluş umudu olmuştur. Onun bir ilim, irfan, hikmet ve muhabbet membaı olan örnek hayatı, insanlığı ebedi huzura kavuşturacak yolda şaşmaz bir kılavuz olmuştur. Onun getirdiği ilahî kitap; hakkın, adaletin ve merhametin yüzünü perdeleyen her türlü cehaleti izale edebilmenin imkânını doğurmuştur. Manevi hastalıkların pençesinde kıvranan insanlık için bir kurtuluş reçetesi ve bir şifa kaynağı olmuştur.” dedi.
Son olarak Erbaş, “Kur’an-ı Kerim, inançtan ahlaka, aileden topluma, eğitimden sanata, siyasetten iktisada kadar hayatı ilgilendiren her alanda insanlığı bilgiye, hakikate, iyiliğe, doğruluğa ve güzelliğe yönelten en hakiki mürşittir. İnsanî erdemlerin ihya edilmesi hususunda kıyamete kadar bizlere rehberlik edecek bir hayat pusulası; bizleri iki cihan selametine eriştirecek bir hidayet rehberidir.” şeklinde konuştu. (İLKHA)