Kamuda yönetmelik ve genelgelerle serbest olan başörtüsü, sosyal medyada tehlikeli paylaşımların doğuracağı sonuçlar ve kamuoyunu sıkça meşgul eden ev sahibi-kiracı anlaşmazlıklarıyla ilgili İLKHA muhabirine konuşan Özbay, önemli değerlendirmelerde bulundu.

 

Başörtüsü meselesinin uzun süredir var olduğunu ve İslam düşmanları tarafından sürekli hedef haline getirildiğini belirten Özbay, son dönemlerde var olan yumuşamanın veya rahatlamanın kanunlarla değil de yönetmeliklerle uygulanmaya çalışıldığını vurguladı.

“Genelgeler, çok rahat bir şekilde değiştirilebilecek bir kanun uygulamasıdır”

Avukat Hakan Özbay

Genelgelerin, Türkiye Hukuk Sistemi’nde yasalar hiyerarşisinin en altında bulunan bir uygulama olduğunu ve başörtüsünün de bu zemine oturtulduğunu söyleyen Özbay, “Genelgeler, kanun yapma sistemine girmeden, bir kurulun çok rahat bir şekilde değiştirebileceği bir kanun uygulamasıdır. Kanun yapılırken veya Anayasa’yı değiştirirken dahi belli bir sayısal çoğunluk aranırken, genelgelerin değiştirilmesi-kaldırılması pamuk ipliğine bağlı bir şekilde yürütülebilmektedir.” şeklinde konuştu.

“Başörtüsü meselesi pansuman niteliğinde, geçici bir uygulama olan genelgelerle yürütülmekte”

Başörtüsünün temel insani bir hak olduğu vurgusunu yapan Özbay, başörtüsünün anayasal bir zemine oturtularak korunmasının, anayasal kanunlardaki değişikliklerin zorluğu düşünüldüğünde, bu meselenin çözümüne ciddi katkı sunacağını söyledi.

Özbay, “Türkiye’de sorunun şu olduğunu görmekteyiz. Başörtüsü meselesi, bir bakıma pansuman niteliğinde geçici bir uygulama olan genelgelerle yürütülmekte. Bu konuda en korunaklı çerçeve başörtüsünün anayasada olmasıdır. Buradan yetkililere çağrıda bulunmakta fayda var. Bu temel hakkı anayasal hak çerçevesine alıp uygulamaya koymaları gerekir. Çünkü ilerde bunun vebalini kimse kaldıramaz.” dedi.

Meselenin anayasal zeminde çözüme kavuşturulmamasının, hala birtakım kişiler tarafından çok rahat bir şekilde suistimal edilebildiğine dikkat çeken Özbay, yakın bir zamanda bir okul müdürünün başörtüsüyle okula girmek isteyen bir kız çocuğunu başörtüsü nedeniyle okula almadığını ve şu an ailenin şikâyeti üzerine yasal süreci başlattıklarını ifade etti.

“Sosyal medyada işlenen suçun cezası 6 aydan 2 yıla çıkabilmektedir”

Sosyal medyada suç unsuru tehlikeli paylaşımların bir yaptırımının olduğunu vurgulayan Özbay, işlenen suçun niteliğine göre alınacak cezanın 6 aydan 2 yıla çıkabildiğini kaydetti.

Sosyal medyada işlenen suçun, geneli ilgilendiren bir durum olmasında ise alınacak cezaların arttırılmasının söz konusu olduğu uyarısında bulunan Özbay, “Sosyal mecra, maalesef insanların içini rahatlattığı veya birilerine hakaret edebileceğini düşündüğü alanlardan biri. Zira, kişiler sahte hesaplarla hiçbir sebep yokken bile bir başkasına hakaret veya küfür edebilmekteler. Bu rahatlık da sosyal medya uygulamalarının uygulayıcısı olan, bu hizmetleri veren şirketlerin tutumundan kaynaklanmaktadır. Çünkü şirketler belli birkaç suç dışında, hiçbir şekilde şahısların bilgilerini paylaşmamaktadır. Bu da işlenen suçların cezasız kalmasına sebep olmaktadır.” diye konuştu.

“Sosyal medya genel ahlaka uygun ve hedef göstermeyen bir şekilde kullanılmalı”

Sosyal medyanın hem şahsın hem de toplumun haklarının muhafaza edileceği bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade eden Özbay, şunları kaydetti:

“Genel ahlaka uygun olan, birilerini aşağılayıcı olmayan, hedef göstermeyen, iftira boyutuna varmayan paylaşımlar yapmakta fayda var. Daha çok etki altında kaldığını düşündüğümüz gençlerin, sosyal medyada herhangi bir akıma kapılarak, yaptıklarının bir suç olduğunu bilmeden, sosyal medyayı yanlış bir şekilde kullanmaya devam etmesi, belirlediğimiz çerçevenin dışına çıkmasına sebebiyet vermektedir. Bu da her iki taraf için de sorun oluşturmaktadır.”

“Ev sahibi kiraya verdiği evi, üç seneye kadar bir başkasına kiralayamaz”

Son dönemde birçok kiracı ve ev sahibi davasının önlerine geldiğini ve bu konuya ilişkin sorular yöneltildiğini söyleyen Özbay, açılan davaların, geçici kanun olarak çıkarılan yüzde 25’lik kira artışına ev sahipleri tarafından uyulmamasından kaynaklandığını söyledi.

Özbay, “Şunu bilmekte fayda var. Kiracılar, kendi ev sahipleri tarafından kendi veya yakınları için çıkarılacağı konusunda ihtar almışsa, bu ihtara binaen kiracıda çıkmışsa o eve, ev sahibinin kendisinin veya yakınlarının oturması gerekir. Ev sahibi kiraya verdiği evi, kanunun belirttiği haklar dışında, üç seneye kadar bir başkasına kiralayamaz. Bu kiracıyı koruyan bir maddedir. Aksi durumda kiracı ev sahibine dava açmalıdır. Kiracılar da ev sahipleriyle yaptıkları sözleşmeye göre kira bedelini düzenli ödemelidir. Belirlenen kira bedelini ödememesi, eve zarar vermesi, kiracı olarak kaldığı binada geçimsizlik çıkarması ve eve zarar vermesi durumunda tahliye içerikli icra takibi yoluyla kiracıyı çıkarma yoluna gidebilir.” dedi. (İLKHA)