Nizamettin Aşkın
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında "Kamuda Kılık Kıyafet Yönetmeliği" adıyla uygulamaya konulan başörtüsü yasağı, 28 Şubat sürecinde ise bir dayanak olarak kullanıldı ve on binlerce insan mağdur edildi. Okuldan, kamu kurumlarından ve özel sektörden atılarak sosyal hayatın dışına itilen Müslümanlar, şiddet, baskı, zulüm ve cezaevlerine mahkûm edilerek kendilerine hayat hakkı tanınmadı. AK Parti hükümeti döneminde 2008 yılında cumhurbaşkanlığına sunulan önerge sonrasında 411 kişinin oy birliğiyle başörtüsünün üniversitelerde serbest olması sağlanırken 2013 yılında diğer kamu kurumlarında da serbest bırakıldı. 2015 yılında hâkimler ve savcılar için kalkan başörtüsü yasağı, 2016 yılında polisler, 2017 yılında ise TSK üyeleri için son buldu. Günümüzde hala bir yönetmelikle serbest olan başörtüsü konusuna ilişkin İLKHA muhabirine konuşan Tesettür Seferberliği ve Erdemli Kadınlar Derneği (TESSEP) Yönetim Kurulu Üyesi Mürüvvet Cengiz, yasağın olası bir yönetim değişikliğinde geri gelmemesi, kazanılan hakların kaybedilmemesi, başörtüsü yasağının kanunen güvence altına alınması için STK'lar başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine kamuoyu oluşturma çağrısında bulundu.
"BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI İLE ÇOK MAĞDURİYETLER YAŞANDI"
Cengiz, "Cumhuriyetin ilk yıllarına baktığımızda tesettür çok yaygın değildi. Eğitim kurumlarında, sosyal hayatın içerisinde çok fazla örtülü Müslüman kadın görülmediği için herhangi bir yasak, bir müeyyide getirilmemişti. Sonraki süreçlerde yüksek eğitime olan rağbet arttıkça ve örtülü Müslümanların sosyal hayatın içerisinde sayısı arttıkça bu zihniyetin hazımsızlığı, düşmanlığı da gün geçtikçe arttı. Sonraki süreçlerde sayı arttıkça bir yasaklama getirmeye karar verdiler. Özellikle yapılan darbelerle, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat sürecinde büyük mağduriyetler yaşandı. Çalışmış ve bir yerlere gelmiş Müslüman bayanlarımız vardı. Örtülü olan ve yüksekokullarda gayretleriyle bir yerlere gelen Müslüman kızlarımız vardı. Sosyal hayat içerisinde bir kademeye gelmiş insanlar vardı. Bu insanlar bu zihniyetçe zulme maruz bırakıldılar. Hakları ellerinden alındı. Okul birincilikleri olan Müslüman kızlar okullarından atıldı. O dönemlerde büyük baskılara maruz kaldılar. Kimi tutuklamalar, sürgünler oldu. İnsanlar işlerinden atıldı ve bu mağduriyetler hala tamamen bitmiş değildir. O dönemin mağduriyetini yaşamış insanlarla konuştuğumuz zaman ne büyük acılar çektiklerine şahit oluyoruz." dedi.
"GEÇMİŞTE YAŞANANLAR BUGÜN YAŞANABİLECEK OLUMSUZLUKLARA BİR DELİL HÜKMÜNDEDİR"
Yaşanan süreç sonrasında mevcut hükümet tarafından iyileştirme yapıldığını, böylece kamuda başörtüsünün serbest olduğunu belirten Cengiz, "Kamusal alanlarda, eğitim kurumlarında, her ne kadar günümüzde bir yozlaştırma, tesettürün içi boşaltılmışsa da artık başörtüsü yasağı diye bir şey yok. Başörtüsü serbestliği bir yasa ile güvence altına alınmadığı için kendimizi rahat hissetmiyoruz. Hem biz hem de muhafazakâr dediğimiz kesim olası bir değişiklikte, iktidar değişiminde tesettüre hazmı olmayan, düşmanlık besleyen insanların tekrar bir yasaklama getirmeyeceğine dair kendisini güvende hissetmemektedir. Çünkü geçmişte yaşananlar bugün yaşanabilecek olumsuzluklara bir delil hükmündedir. Bu da dikkat ettiğimiz kadarıyla geçici rehavete kapıldığı için herhangi yasal bir güvence altına alınmadığını düşünüyoruz. Müslüman çevreler de 'artık olay bitti, bundan sonra bir mağduriyet yaşanmayacak' gibi bir algıya kapılmışlar maalesef. Bu da doğru değildir. Nitekim son dönemlerde, özellikle bazı eğitim kurumlarında veya işverenlerin keyfi uygulamalarına tabi tutulan bazı örtülü Müslüman kadınlar var. Bunlar işlerinden atılıyor ya da eğitim kurumlarına alınmıyor. Birkaç gün öncesinde staj yapacak bir kızımızın meselesi vardı. O kızımızın başörtülü olarak staj yapmasına müsaade edilmemişti. Bu da bu zihniyetin henüz bitmediğini ve fırsat ele geçtiğinde belki katmerlisini yapacaklarına dair bir kaygıya sebep olmaktadır." diye konuştu.
"KAMUOYU OLUŞTURULARAK BAŞÖRTÜSÜ SERBESTLİĞİNİN KANUNEN GÜVENCE ALTINA ALINMASI SAĞLANMALI"
Cengiz, "Hükümet bir rahatlama getirdi ama buna kanılmaması kanaatindeyim. Özellikle dindar, muhafazakâr çevrelerce bu durumun sıklıkla gündeme getirilmesi, kamuoyu oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bu mesele tekrar gündeme getirilerek cumhurbaşkanının önüne, yetkili makamların önüne getirilerek bu konunun önemi tekrar tekrar dile getirilmeli ki kanunen bir güvence altına alınsın. Herhangi bir iktidar değişikliğinde mağduriyet yaşanmasın. Hepimizin ümidi ve umudu aslında budur. Bu olmadığı müddetçe de rahatlama geçici bir rahatlama olacaktır." şeklinde konuştu.
"TEK İSTEĞİMİZ ÖRTÜMÜZLE SOSYAL HAYATIN İÇİNDE OLMAK VE İNANCIMIZI RAHATÇA YAŞAMAK"
TESSEP olarak tesettür konusunun doğru anlaşılması için büyük gayretler içerisinde çalışmalar yaptıklarını ve gösterdikleri hassasiyetin farklı kesimler tarafından da konuyu kendisine dert edinenler tarafında da desteklenmesi, sürekli gündemde tutulması gerektiğini vurgulayan Cengiz, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Eğer bugün geçici sürece aldanırsak ve rehavete kapılırsa Allah muhafaza ileride yaşanabilecek mağduriyetlerin vebalinin altına girmiş oluruz. Vicdanen rahat olabilmemiz için elimizden geleni gayreti göstermeli, kamuoyu oluşturmalı, gerekli açıklamalarda bulunmalı ve bu konuyu yetkili makamların önüne sürmeliyiz ki bu mağduriyet tekrardan yaşanmasın. Biz diyoruz ki, madem tesettür Allah'ın emridir hiç kimsenin bu emri yasaklamaya hakkı yoktur. Allah'ın emri başımızın üstüne. Kimse de hakkımıza karışmasın. Herkesin inancını istediği gibi yaşadığı bu süreçte neden Müslüman kadınlar bir ayrımcılığa tabi tutulsun? Neden özellikle tesettüre yasaklama getirilsin? Bizim isteğimiz rahat bir şekilde dinimizi, inancımızı yaşamaktır. Tesettürümüzle sosyal hayatın içinde yer edinelim. Yüksek eğitim kurumlarında da istediğimiz yerlere gelebilelim. Hiç kimse de bu konuda bizi bir tehdide maruz bırakmasın. İsteğimiz, dileğimiz budur." (İLKHA)