İrfan Onat yazısında şu ifadeleri kullandı;

Şimdi sonbahar kapıda.

Gözler yavaş yavaş gıda fiyatlarının bundan sonraki seyrine çevrilmiş durumda.

En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Bu kış havalar nasıl olur bilemiyoruz ama gıda fiyatları açısından oldukça sert geçeceği aşikâr.

Görünen köy kılavuz istemez.

TÜİK’in tarımsal girdi enflasyonu ile tarımda üretici enflasyonu her ay rekor tazeliyor.

Tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE) yıllık bazda yüzde 135 seviyesine çıkarak endeks tarihinin zirvesini gördü.

Alt kalemlere baktığımızda son 1 yılda gübre fiyatlarındaki artış yüzde 234 düzeyinde. Tarımda kullanılan enerji maliyeti yüzde 228 artmış gözüküyor. Mazot fiyatı yüzde 242 zamlanırken, yem fiyatları son 1 yılda yüzde 146 yükselmiş durumda.

Girdilerdeki bu artışlar ister istemez Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ni (Tarım-ÜFE) de tetikliyor.

Tarım-ÜFE, yıllık yüzde 158 ile yeni bir rekora imza attı.

Böyle bir ortamda gıda enflasyonu yüzde 95'te kalabilir mi?

Ve üstelik bunlar TÜİK’in rakamları…

Üreticinin hissettiği maliyet artışı ile tüketicinin çarşı, pazar ya da markette hissettiği enflasyon, resmi verilerden çok daha yüksek.

İşte böyle bir süreçten geçerken gıda fiyatları açısından bu kışın sert geçeceğine yönelik bazı gelişmeleri ve öngörüleri de paylaşalım.

FİYAT ARTIŞLARI SÜRECEK

Yaş meyve ve sebze maliyetlerinde ve dolayısıyla fiyatlarındaki artışa paralel olarak işlenmiş gıda ürünlerinde de fiyat artışları yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek.

Örneğin önceki hafta hasadına başlanan salçalık domateste geçen yıl 700-800 TL bandındaki tarla fiyatları bu sezon önce ton başına bin 600 TL oldu ardından 2 bin 800 TL’ye kadar yükseldi. Buna paralel olarak aynı hafta salça firmaları ürünlerine yüzde 45 oranında zam yaptı. Bu zammın bir kısmını Ağustos ayı enflasyon rakamlarında bir kısmını da sonraki ayda göreceğiz. Sebze ve meyve fiyatlarındaki artışa paralel olarak konserve ve dondurulmuş gıda gibi ürünlerde fiyat artışları da kaçınılmaz gözüküyor.

Fiyatının yılsonuna kadar yeniden artması beklenen bir diğer ürün ise şeker.

Hatırlarsanız bu yıl şeker pancarı avans fiyatını ton başına önce 800 TL olarak açıklayan Türkşeker, ardından avans fiyatı bin TL’ye çıkarmıştı. Ekim ayına kadar söz konusu avans fiyatın bin 350 TL’ye çıkarılması gündemde. Prim miktarının da 100 TL’den 150 TL’ye revize edilmesi bekleniyor. Bu gelişmeler ışığında şeker fiyatının da yılsonuna kadar yüzde 20 civarında artması öngörülüyor. Bu da aslında şekerli ürün ve mamullerde de fiyat artışı anlamı taşıyor. Meyve suyu fiyatlarında da benzer bir hareketlilik görülebilir. Mevcut konjonktürde un ve makarna fiyatları da yüksek seyretmeye devam edecek gibi gözüküyor.

Kasım-Aralık 2021’de yaşanan sert yükselişler nedeniyle yıl sonunda enflasyonu aşağı çekecek belirgin bir baz etkisi bulunsa da alım gücü azalan tüketici bu düşüşü pek hissetmeyecek.

TARIM KREDİ MARKETLERİ YENİDEN GÜNDEMDE

Fiyat artışlarının hız kesmediği bu süreçte Tarım Kredi Marketleri enflasyonla mücadele aracı olarak yeniden gündem oldu.

Yeniden diyoruz çünkü Ekim 2021’de “Tarım Kredi Marketleri gıda enflasyonunu frenler mi?” başlıklı bir yazı daha kaleme almıştık. O dönemde 486 şubesi olan Tarım Kredi Marketleri enflasyonla mücadelede tekrar vitrine sürülmüştü.

O günden bugüne bin 300 şubeye ulaşan Tarım Kredi Marketlerinde 15 Ağustos itibariyle 30’un üzerinde temel tüketim ürününde indirimli fiyat uygulamasına geçildiği duyuruldu.

Ayrıca bin tane de bayilik sistemi verilerek Türkiye genelinde mağaza sayısının artırılması planlanıyor.

Daha önce birkaç kez denenen ancak kalıcı bir çözüm elde edilemeyen bu hamleden bu sefer nasıl bir sonuç alınması bekleniyor?

Türkiye’de 10 ve üzerinde şubeye sahip marketler “zincir market” olarak tanımlanıyor.

Temmuz sonu itibariyle Türkiye’de bu tanıma uyan 157 firma var.

Ve zincir market statüsündeki bu firmaların toplam şube sayısı 46 bin 139.

Bu zincir marketler arasında en fazla şubeye sahip ilk 3 firma ise discount market olarak da tabir edilen A101, BİM ve Şok.

A101’in 11 bin 901 şubesi bulunuyor. 10 bin 86 şubeye sahip olan BİM, aynı zamanda iştiraki olan FİLE markası ile de 185 şubeye sahip. Şok ise 9 bin 865 şube ile listenin üçüncü sırasında yer alıyor.

Dolayısıyla sadece bu üç discount market tabir edilen ve her sokak başında yer alan zincir mağazaların toplam şube sayısı 32 bin 37 adet.

Dolayısıyla organize perakende dinamiklerine bakıldığında Tarım Kredi Marketlerinden gıda fiyatlarında kalıcı bir düşüş ve istikrar sağlayacak fonksiyon beklemek ne kadar gerçekçi?

Kaldı ki mesele şube sayısını artırarak ya da etiket fiyatlarını bir gecede indirerek çözülecek kadar basit değil.

Gıda perakendeciliğinde satılan işlenmiş ya da işlenmemiş tüm ürünlerin üretim ve tedarik şartları üç aşağı beş yukarı aynı...

Tarım Kredi marketleri gıda ürünlerini farklı yollardan ya da yerlerden tedarik etmiyor.

Ürünler yine tarlada, bahçede ya da çiftliklerde üretiliyor, yine mandıralarda işleniyor ve yine fabrikalarda katma değerli hale getiriliyor. Tedarik zinciri üç aşağı beş yukarı aynı şekilde işliyor. Dolayısıyla bu işletmelerin tamamı neredeyse aynı üretim ve işletme maliyetlerine katlanıyor.

O yüzden market sayısı ne kadar artarsa artsın orada satılan ürünlerin maliyetleri düşmüyor.

Bu arada ufak bir not…

Müstahsilden 25 TL maliyetle pirinç alan Tarım Kredi bu ürünleri raflarında 18-20 TL’ye zararına satıyorsa bu işin sürdürülebilir olmadığı da ortada.

Daha açık ifadeyle girdi maliyetlerindeki artışı kontrol altına almadan raflardaki etiketlerde indirime gitmek enflasyonla mücadelede kalıcı bir çözüm değil. Bu daha çok palyatif bir hamle, suni bir adım.

Hep söylediğimiz şeyi bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

Üretim planlamasının olmadığı, maliyetlerin kontrol altına alınamadığı, sağlıklı bir serbest piyasa ortamının yaratılmadığı ortamda tarım ve gıda sektöründe fiyat istikrarı yakalanamaz.

Tüketicinin sağlıklı, kaliteli ve makul fiyatta gıdaya erişimini sağlamanın yolu üreticiyi korumak ve üretimi sürdürülebilir şekilde desteklemekten geçiyor.

“Bu kış domates 50 TL olacak”

Sonbahar yaklaşırken artık yavaş yavaş seralarda yeni sezon üretim için hareketlilik başladı.

Topraksız tarım yapılan 11 bin dekar alanda dikimler neredeyse tamamlandı. Yoğunluklu olarak domates üretiminin yapıldığı seralarda da maliyetler ciddi oranda arttı.

Sera Yatırımcıları ve Üreticileri Birliği (Sera-Bir) Başkanı Müslüm Yanmaz, geçen sezon maliyetlerin 3 kat arttığı bir ortamda üretici satış fiyatlarının iki kat arttığını söyledi.

Yanmaz, “Üreticimizin seralarını ısıtmak için kullandığı kömürün fiyatı son 1 yılda 4-5 kat arttı. Yüzde 238 artan bir enerji maliyeti ve yüzde 250 yükselen bir gübre maliyetiyle bizim bu yıl 50 TL’nin altında domates satmamamız gerekiyor. Avrupa’daki seralar yüksek enerji maliyeti ve doğalgaz kesintileri nedeniyle üretim yapamayacak duruma geldi. Bizden kilosu 2 eurodan tüm ürünleri almak istiyorlar. Kış ayları geldiğinde domates fiyatları yüzünden herkes ayağa kalkacak. Domates fiyatı 50 TL olacak” dedi.

Yanmaz, olası bir ihracat kısıtlamasından korktuklarını belirterek, “Ürünlerin yüzde 85-90’ını Avrupa ve Rusya’ya ihraç ediyoruz. İhracat kapatılırsa dekara 60-100 bin dolar yatırım yapan seracılar zarar eder” dedi.

Balın üretim maliyeti ikiye katlandı

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin, geçen yıl 1 kilogram çiçek balının üretici maliyeti 25-26 TL bandındayken bunu 30 TL’den toptan olarak satabildiklerini söylüyor.

Ama market raflarına bakıldığında aynı balın fiyatının 80-90 TL’den satıldığına işaret eden Şahin, aradaki 3 kat farkın da sorgulanması gerektiğine dikkat çekiyor.

Bu sezona gelirsek, yüksek girdi maliyetlerinden arıcılar da nasibini almış gözüküyor.

Son 1 yılda mazotun 3-4 kat arttığı bir ortamda arıcıların 1 kilogram bal maliyetinin 58-60 TL bandına çıktığını ifade eden Ziya Şahin, “Kimse 60 TL’ye mal ettiğimiz balı bizden 50 TL’ye vermemizi beklenmesin. O yüzden bu yıl üreticinin 1 kilogram bal için toptan satış fiyatı en az 75-80 TL aralığında olacaktır” diyor.

Üreticiden 75-80 TL’ye çıkan ürünün raflardaki fiyatını artık siz hesap edin.

2022 yılı destekleri hâlâ açıklanmadı

Tarımsal destekler aslında üretim planlamasında kullanılan en önemli enstrümanlardan birisidir.

Avrupa Birliği tarımsal destekleme bütçesini 7 yıllık plan dâhilinde açıklıyor. Örneğin 2020’de açıklanan desteklerle Avrupalı çiftçiler 2021-2027 döneminde hangi ürüne ne kadar destek verildiğini biliyor ve üretim kararını ona göre belirliyor. Bu da aslında Avrupa’nın gelecek 7 yılın tarımsal üretim planlamasında önemli bir rol oynuyor.

Bizde ise desteklemeler yıllık bazda açıklanıyor. Genelde yılın sonuna doğru tüm ekim ve dikim bittikten, hatta ürün hasat edilip satıldıktan sonra açıklanıyor. Destek ödemeleri de bu enflasyonist ortamda bazen 1 yılı aşan gecikmelerle ödeniyor. Dolayısıyla üretimde planlama yapmak açısından desteklemelerin yönlendirici manada pek olumlu bir etkisi olmuyor. Bu da bizim üretimde plansız ve dengesiz bir sürece sürüklüyor. Ardından da üreticinin ve tüketicinin mağdur olduğu fiyat hareketleri ile baş başa kalıyoruz. Bu yılki destek ödemelerine ilişkin gelişmeleri merak edenler için hemen söyleyelim. 2022 yılına ilişkin desteklemeler Ağustos sonuna gelmemize rağmen hâlâ açıklamadı. Desteklerin sadeleştirilerek Ekim’de açıklanması bekleniyor.