Hırvatistan ve Slovenya'nın Yugoslavya'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi ve bu ülkelere batılı devletlerin sahip çıkmasının ardından Bosna Hersek de bağımsızlığını ilan etmek için referanduma gitti.
Referandumda yüzde 64'ün üzerinde bağımsızlık için evet oyu çıkmasına rağmen ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle batılılar bu işe sıcak bakmadı. Bağımsızlığın ilanıyla Sırplar başta olmak üzere Birleşmiş Milletler desteğiyle Bosnalı Müslümanlara karşı bir savaş ilan edildi.
Savaşın şiddetlenmesiyle Aliya İzzetbegoviç, kendilerine yardım edilmesi için dünya Müslümanlarına çağrı yaptı. Yapılan çağrıya Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinden ciddi destek geldi ve birçok ülkede savaşın son bulması adına ciddi gösteriler düzenlenmeye başladı. Bununla yetinmeyen bazı Müslümanlar ise bizzat Bosna'ya giderek sıcak cephede Müslüman kardeşlerine yardım etmek için yola çıktı. Selami Yurdan da Türkiye'den Bosna'ya giderek ilk şehid olan kişi unvanı alarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı.
Gençlik yıllarında birlikte çokça zaman geçirdiği Şehid Selami Yurdan ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan İstanbul Milletvekili Hasan Turan, Şehid Selami ile Türkiye'den Bosna'ya ilginin arttığını, aradan geçen 30 yıla rağmen şehidin unutulmadığını, bununla birlikte batının desteğiyle Bosna'da işlenen ve hala hesabı verilmeyen katliamın da unutulmadığını ifade etti.
"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler"
Şehadetinin 30'uncu yılında rahmetli Selami Yurdan'ı özlem, minnet ve rahmetle yâd ederek konuşmasına başlayan Turan, "Selami Yurdan kardeşimiz, 26 yaşında şehadet şerbetini içerek makamların en yücesine ulaştı. Genç ömründe şehid olmayı hep arzu ediyordu. Hangi Müslüman arzu etmez ki! Peygamberlikten sonra en yüce makam olan şehadet makamı, ulaşılabilecek ve iftihar edilebilecek makamların en yükseğidir. Mektebinde şehadet olan bir millet için esaret yoktur. Rabbimiz, 'Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz! Onlar diridirler, rableri katında rızıklandırılırlar. Ancak siz fark edemezsiniz.' diye buyuruyor. Rableri katında rızıklandırılanlara selam olsun. Şehidlere selam olsun. Şehidlerin yolunu sürdürenlere selam olsun. Şehadet bir muştudur. Bu şerbeti içenlere Hazreti Peygambere (Sallalahu Aleyhi Vesellem) komşu olanlara, yoldaş olanlara, arkadaş olanlara selam olsun. Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler." dedi.
"Bosnalı kardeşlerimize yapılan zulmü kınamak için meydanlara iniyorduk"
Turan, "1992 yılının ilk aylarında, Sırp Çetniklerin batılı güçler himayesinde Bosnalı Müslümanlara karşı hayâsızca saldırmaya ve bir katliam yapmaya başlamışlardır. Adeta soykırım işlediler. 250 bine yakın Müslüman kardeşimiz şehid oldu. Her gün Bosna'dan acı haberler geliyordu. Bu haberler milletimiz başta olmak üzere İslam dünyasını ayağa kaldırıyordu. Çünkü bilinçli olan her Müslüman, Peygamber Efendimizin 'Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut rahatsız, uykusuz kalır. Onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!' hadisi gereğince birbirlerine yardım ederler. Bizim kardeşlik hukukumuz sınırlar ötesi evrensel bir kardeşliktir. Müminler kardeş oldukları için Bosna'da 'Ey Müslümanlar! Yardım eden yok mu?' feryatlarına ülkemiz başta olmak üzere İslam dünyası bu feryada kulak kesildi ve 'biz varız' diye cevap verdiler. Meydanlar hareketleniyordu. Meydanlarda gösteriler, mitingler yapılıyordu. Müslümanların gündemini Bosna'daki savaş teşkil ediyordu. Türkiye de bu konuda en önde gelen ülkelerden birisiydi. Bosna ile ilgili çeşitli gösteriler yapılıyordu. Biz de bu gösteriler içerisinde kardeşlerimize yapılan zulmü kınamak, tepki göstermek için meydanlardaki yerimizi alıyorduk. Zaten Türkiye Müslümanları dünyanın neresinde olursa olsun İslam'a ve Müslümanlara karşı yapılan saldırılara anında tepki veren bir yapıya, bir şuura sahiptiler. Bu konuda da serdengeçtiler vardı. Bunlar da meydanlara çıkanlar oluyordu. Selami kardeşimiz de bunlardan birisiydi." diye konuştu.
"Selami'nin şehadeti bir çığır açtı; Şehid kayıp değil kazançtır"
Sadece Selami değil tüm ailesinin İslam davasına gönül verdiğini hatırlatan Turan, "Ferman amca başta olmak üzere tüm ailesiyle Allah'a resulüne imam etmiş, Kur'an-ı Kerim'i kendisine rehber olarak kabul etmiş, Allah'ın rızasını kazanmak için çabalayan mümin, muvahhid insanlardı. Selami de bu ailenin evladıydı. Dolayısıyla içi dışına sığmayan bir yapıya sahipti. Meydanlarda oluşan tepkiler hepimizin yüreğini ısıtıyordu. Müslümanlara yardım etmek için çeşitli kampanyalar düzenleniyordu. Gerek iktisadi gerekse de gazete ve dergilerde o günkü imkânlarla yazıp çiziyor, meydanlarda gösteriler yapılıyor, yardım kampanyaları düzenleniyordu. Elin yeterse elinle, elin yetmezse dilinle, dilin yetmezse kalbinle buğz et' mucibince herkes kendince bir tepki vermeye çalışıyordu. Selami kardeşimiz bizzat eliyle müdahale etmek, oradaki Müslümanların yardımına koşmak için bir takım arkadaşlarıyla birlikte Bosna Hersek cephesine gitti ve orada şehid oldu. Ülkemizden gidip şehid olan ilk kişi oldu. Selami'nin şehadeti bir çığır açtı. Ülkemizde Bosna'ya ilginin atmasına vesile oldu. İslam dünyasında büyük bir duygunun oluşmasına vesile oldu. Ülkemizde on binlerce kardeşimiz Beyazıt Meydanı'nda Selami Yurdan kardeşimizin gıyabi cenaze namazını kıldı. Sadece İstanbul'da değil Türkiye'nin birçok ilinde namazlar kılındı, dualar edildi. Ülkemizden Bosna'ya ardı sıra kardeşlerimiz sefere çıkmaya başladı. Şehid bir kayıp değil bir kazançtır. Şehid tarihin kalbidir. Şehidin kanı yere dökülür ancak döküldüğü yerden nice fidanlar yeşerir. Bu tarihi hakikatler o günlerde de aynen tecelli ediyordu. Bir ölür bin diriliriz misali Bosna mücadelesine binlerse Selami'nin katılmasına vesile oluyordu." şeklinde konuştu.
"Gündeminden İslam hiç düşmüyordu; İslam'ın ve Müslümanların geleceğini konuşmayı kendisine prensip edinmişti"
Şehidin kişiliği hakkında da bilgi veren Turan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Selami kardeşimiz yiğit bir Müslümandı. İçi dışına sığmıyordu. Çok heyecanlı, arkadaş canlısıydı. Kendi meselelerinden çok Müslümanların meselelerini, dünyadaki tüm Müslümanların meselelerini, ülkemizdeki meselleri konuşuyor, onlara çözüm bulma arayışına giriyordu. 'Her Müslüman kadın ve erkek bedel ödemeye hazır olmalıdır' cümlesini sık sık tekrara ederdi. İnanmanın ciddi bir iddia olduğunu, her iddia sahibinin de iddiasını ispatla mükellef olduğunu söylerdi. Her inanan toplumun tarih boyunca çeşitli sınavlardan geçirildiğini biliyordu. Okumalar yapan dertli bir mümindi. Okuduğu kitapları tahkik ediyor, arkadaşlarıyla tahlil ediyordu. Gündeminden İslam hiç düşmüyordu. Davasının heyecanını içerisinde taşıyor, davası için her an feda olmaya hazır bir kardeşimizdi. Etrafına enerji saçıyordu. Dostlarıyla çok candan ilişkiler kuruyordu. Öyle ki Selami'yi görmediğiniz zaman kendinizi biraz yalnız hissediyordunuz. Onu gördüğünüzde de yüzünüzde bir tebessüm beliriyordu. Bir dostu, bir arkadaşı görmenin hazzını yaşıyordunuz. Selami bunu size hissettiriyordu. Gece gündüz dünya meselelerini konuşurken kendi geçiminden çok dünyadaki Müslümanların, mazlumların meselelerini konuşmayı, İslam'ın ve Müslümanların geleceğini konuşmayı kendisine prensip edinmiş, gündeminden bu konuları hiç düşürmeyen bir kardeşimizdi. Allah rahmet eylesin. Onunla ilgili hafızamıza gelen her şey güzelliklerle dolu. 30 yıl gibi bir zaman geçti ama daha dün gibi. Unutmak çok zor. Onlar ölü değil diridirler manasındaki ayette olduğu gibi sanki hep aramızda gibi hissediyorum. Belki gözümüzle görmüyoruz ama o bu âlemde bir yerlerdeymiş, bizi gözlemliyormuş gibi bir his var içimde. Ölmek unutulmaktır. Şehitler unutulmadığı için de ölmüyorlar. Rabbim şehidlerimizi en yüce katında mükâfatlandırsın. Geride kalan arkadaşlarına da onların yollarını sürdürmeyi nasip etsin. Bize bıraktıkları mesajları doğru anlamayı nasip eylesin. İnandığımız dava doğrultusunda fedakârlıklarda bulunmayı, gerektiğinde canımızdan, yârimizden, malımızdan, her şeyden vazgeçebilme şuuru nasip eylesin.
"İnsan hakları deyince batılıların aklına asla Müslümanlar gelmiyor; Filistin 100 yıldır Kerbela'ya döndü"
Bosna'da yaklaşık 3 yıl içerisinde katledilen 250 binden fazla insana karşı batılıların ses çıkarmadığını, söz konusu Müslümanlar olunca çifte standart uyguladığını vurgulayan Turan, "Batılıların bugün dünyaya pazarlamaya çalıştıkları, dillerinden düşürmedikleri demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hak, hukuk, adalet gibi kavramlar sadece kendileri için düşündükleri kavramlardır. Keşke böyle olmasa. Maalesef diğer insanlar için bunu söylemiyorlar. Batı dünyasından bu kavramlar yükselince aklımıza 'herhalde bir yeri daha işgal edecekler' diye geliyor. Bu kavramlardan bahsederken kendi sınırları içerisinde kalan, kendileri gibi düşünen, kendi dinlerinden ve soylarından olanlar geliyor. Asla Müslümanlar gelmiyor. Müslümanlara ve kendileri gibi olmayanlara karşı çifte standart içerisindeler. İkiyüzlü davranıyorlar. Hiçbir zaman samimi değiller. Maalesef bu hakikat hepimizin test ettiği, yaşayarak acı tecrübelerle öğrendiği bir hakikat. Dün Bosna'da da Irak'ta da Suriye'de de Afganistan'da da böyle oldu. Filistin 100 yıldır Kerbela'ya döndü. Hatta Asya'da mazlum olan, Müslüman olmayan milletlere de böyle davranıyor, emperyal politikalarını sürdürüyorlar. İnsan deyince akıllarına kendi ırklarından ve Hristiyanlar geliyor. Hatta Hristiyan-Yahudi karışımından müteşekkil inançlar geliyor. Onun dışındakilere karşı samimi değiller, ikiyüzlü davranıyorlar. Maalesef Bosna'da da aynı şeyi acı bir şekilde yaşadık. 3 yıla yakın bir zaman içerisinde 250 binden fazla Müslüman batılıların gözü önünde, hatta destek ve himayelerinde, Srebrenitsa'da Birleşmiş Milletlerin yol verdiği Sırp Çetnikler binlerce Müslümanları katledip toplu halde mezarlara gömdü. Hala bunun hesabı sorulmadı. Bir öz eleştirisini yapmadılar. Bundan mesul olanları mahkeme önüne çıkarmadılar. Kendilerini yargılamadılar. İnsanlıktan, insani değerlerden özür dilemediler. Kendilerine yüzleşmiyorlar." dedi.
"Dünyaya insan hakları, demokrasi hikâyeleri anlatıyorlar ama davranışlarında asla bunu ortaya koymuyorlar"
Ukrayna'da yaşanan savaşta batılıların hemen oradaki insanlara sahip çıktığını hatırlatan Turan, "Biz Müslümanlar, hiçbir insanın başka insana zulmetmesini doğru bulmuyoruz. Dinine, diline, ırkına da bakmıyoruz. Mazlum kim olursa olsun kimliğini sormayız. Zulmeden bizden de olsa zalime karşıyız. Bizim inancımız da kitabımız da değerlerimiz de bize böyle öğretti. Ancak batılılar maalesef böyle değiller. Dünyaya insan hakları, demokrasi hikâyeleri, masalları anlatıyorlar ama davranışlarında asla bunu ortaya koymuyorlar. Dolayısıyla hiçbir şekilde inandırıcı değiller. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz! Denilir. İşlerine baktığımızda inandırıcı olmadıklarını yüzlerce tecrübe ile müşahede ettik. İnanmamız için beyaz bir sayfa açmaları, herkese eşit olmaları ve adaleti tesis etmeleri gerekir." diye konuştu.
"Filistinlilerin evlerinin işgal edilerek dışarıdan getirilen Yahudilerin yerleştirilmesi batılıların insan hakları, demokrasi, özgürlük, hak, hukuk ve adalet kavramlarına hiçbir şekilde ters gelmiyor"
Turan, "Bugün Filistin'de israil her gün kan döküyor. İsrail, Filistin topraklarını gasp ediyor. Eğer batı dürüst olsa israilin yanında değil Filistinlilerin yanında yer alırdı ama Filistinlilerin yanında yer almadığı gibi hayâsızca israilin güvenliğini sağlıyor, ahlaksızca açıklamalar yapıyor. Hâlbuki Filistinlilerin toprağını işgal eden siyonist israildir. Filistin topraklarıyla bir bağı olmayan insanları sırf Yahudi diye getirip işgal ettirdiği bir Filistinlinin evine, arazisine çökerek yerleştirilebiliyor. Bu batının insan hakları, demokrasi, özgürlük, hak, hukuk ve adalet kavramlarına hiçbir şekilde ters gelmiyor. Bunların samimiyetine nasıl inanacağız? Bosna'da da aynı şey oldu. 'Tırnağın varsa başını kaşı' dediler. Müslümanlar kendi işlerini kendileri görmek zorunda kaldılar. Bosnalı Müslümanlar başta olmak üzere önce ülkemiz ardından dünyanın birçok ülkesinden Müslüman kardeşlerimiz Müslümanların yardımına koşarak içerisinde bulundukları girdaptan kurtarmaya çalıştılar. En sonunda da Sırplara geri adım attırdılar. Batılılar ne zamanki yandaşları mağlup olmakla karşı karşıya kaldıklarında o zaman anında müdahale ederler ve barış tavsiyesinde bulunurlar. Aksi takdirde kendi yandaşları eğer Müslümanları eziyorlarsa onlara hiç müdahale etmezler. Bunları Bosna'da yaşadık, başka coğrafyalarda da yaşıyoruz." şeklinde konuştu. (İLKHA)