İSTANBUL - Mazlum-Der Cezaevleri Çalışma Grubu tarafından 11.`ncisi düzenlenen Cezaevi söyleyişlerine katılan Umut Davası mağdurlarından Abdulhamit Çelik, 28 Şubat sürecinde Selam Gazetesi`ne de operasyonlar yapıldığını söyledi. Selam Gazetesi`nin özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşananlar ve Amerika/İsrail siyasetine yönelik eleştirel haberleri sebebiyle ön plana çıktığını, bu süreçte gazete binasının iki defa kurşunlandığını, iki defa da gazete binasının önüne bombalı paket bırakıldığını aktaran Abdulhamit Çelik, "Tüm bu gelişmelere rağmen İslami medya sessiz kaldı. 5 Mayıs 2000 tarihinde de evime yapılan operasyon neticesinde gözaltına alınarak tutuklandım. O gün gece yarısı saat 3,5-4 gibi uyanmış ve sabah namazımı kıldıktan sonra kitap okumaya başlamıştım. Bir an tıkırtılar duydum ve kapı çaldı. Kapıdakinin kim olduğunu sordum. `Kapıyı aç, biz polisiz` cevabını aldım. Kapıyı açtıktan sonra yaklaşık 20-30 polis üzerime çullandı ve beni yere yatırarak ellerimi kelepçeledi. Ardından hemen gözlerimi bağlayarak beni araçlarına götürdüler.
`Uğur Mumcu`yu siz öldürdünüz itiraf et`!
Daha ne olduğunu bile anlamama rağmen polisler bana, `itiraf et suçunu` diye baskı yapmaya başladılar. Ne suçu diye sorduğumda ise `Uğur Mumcu`yu siz öldürdünüz, itiraf et` karşılığını vererek bana baskı yapmaya devam ettiler. Karakola getirildiğimde ise daha içeri girer girmez şiddetle muhatap oldum. Orada da `suçunu itiraf et, Uğur Mumcu`yu siz öldürdünüz` diyerek baskı yapmaya devam ettiler" diye konuştu.
Uğur Mumcu`nun Ankara`da öldürüldüğünü, kendisinin ise İstanbul`da yaşadığını ve belirtilen tarihte de İstanbul`da olduğunu belirten Abdulhamit Çelik, tüm itirazlarına rağmen 2 İstanbul, 9 gün de Ankara`da toplamda 11 gün boyunca sorgulandığını ve işkenceye uğradığını, bu işkencelerin ise Irak`ta ya da Suriye`de yapılan işkencelerden farksız olduğunu söyledi.
Daha ne olduğunu bile anlamama rağmen polisler bana, `itiraf et suçunu` diye baskı yapmaya başladılar. Ne suçu diye sorduğumda ise `Uğur Mumcu`yu siz öldürdünüz, itiraf et` karşılığını vererek bana baskı yapmaya devam ettiler. Karakola getirildiğimde ise daha içeri girer girmez şiddetle muhatap oldum. Orada da `suçunu itiraf et, Uğur Mumcu`yu siz öldürdünüz` diyerek baskı yapmaya devam ettiler" diye konuştu.
Uğur Mumcu`nun Ankara`da öldürüldüğünü, kendisinin ise İstanbul`da yaşadığını ve belirtilen tarihte de İstanbul`da olduğunu belirten Abdulhamit Çelik, tüm itirazlarına rağmen 2 İstanbul, 9 gün de Ankara`da toplamda 11 gün boyunca sorgulandığını ve işkenceye uğradığını, bu işkencelerin ise Irak`ta ya da Suriye`de yapılan işkencelerden farksız olduğunu söyledi.
"Cezaevi değil ayrı bir işkence yeri"
Tutuklu bulunduğu süre içerisinde cezaevleri koşullarına da değinen Çelik, kendisinin ilk olarak Eskişehir Cezaevinde tutulduğunu söyleyerek şunları anlattı: "Eskişehir Cezaevi oda sistemine dayanıyordu ve her odada tek bir mahpus tutuluyordu. Açık görüş süreleri yetersizdi ve ziyaretçiler de uzun süreli aramalarla yıpratılıyordu. Cezaevinde kaldığım dönemde devlet `Eve Dönüş Yasası`nı çıkarmıştı. Bu yasanın diğer adı itirafçı yasasıdır. Bu yasa sebebi ile başvuruda bulunmayan mahpuslar F Tipi Cezaevlerine sevk edilmekle tehdit edildi. Ben de başvuru yapmamıştım ve Ankara 2 No`lu F Tipi Cezaevine sevk edildim. F Tipi Cezaevinin diğer adı ölüm evidir. Burada mahpuslar birbirine para veremez, elektrik mahpuslara para ile veriliyordu. Televizyon ve buzdolabı gibi ihtiyaçlar da pahalı fiyatlarla mahpuslara satılıyordu. Günde üç defa sayım yapılıyordu" dedi.
Tutuklu bulunduğu süre içerisinde cezaevleri koşullarına da değinen Çelik, kendisinin ilk olarak Eskişehir Cezaevinde tutulduğunu söyleyerek şunları anlattı: "Eskişehir Cezaevi oda sistemine dayanıyordu ve her odada tek bir mahpus tutuluyordu. Açık görüş süreleri yetersizdi ve ziyaretçiler de uzun süreli aramalarla yıpratılıyordu. Cezaevinde kaldığım dönemde devlet `Eve Dönüş Yasası`nı çıkarmıştı. Bu yasanın diğer adı itirafçı yasasıdır. Bu yasa sebebi ile başvuruda bulunmayan mahpuslar F Tipi Cezaevlerine sevk edilmekle tehdit edildi. Ben de başvuru yapmamıştım ve Ankara 2 No`lu F Tipi Cezaevine sevk edildim. F Tipi Cezaevinin diğer adı ölüm evidir. Burada mahpuslar birbirine para veremez, elektrik mahpuslara para ile veriliyordu. Televizyon ve buzdolabı gibi ihtiyaçlar da pahalı fiyatlarla mahpuslara satılıyordu. Günde üç defa sayım yapılıyordu" dedi.
Cezaevleri Müslümanlar için birer Yusufi medresedir
Çelik cezaevlerine ilişkin son olarak şunları söyledi: "Devlet baskı ve şiddetle büyük bir korku imparatorluğu kurmuştur. Zalimler ve müstekbirler, kendilerini ilahlaştırarak Müslümanları aşağılamaya çalışmaktadır. Eğer bu zulme karşı mücadele etmezseniz yenilirsiniz. Sonuçlarını göze almışsanız, inanıyorsanız ve bir hedefiniz varsa, cezaevleri sizi korkutamaz. Orayı bir cennet bahçesi de yapabilirsiniz, bir cehennem çukuru da. Cezaevleri Müslümanlar için birer Yusufi medresedir" ifadelerini kullandı. (Yusuf Özcan - İLKHA)
Çelik cezaevlerine ilişkin son olarak şunları söyledi: "Devlet baskı ve şiddetle büyük bir korku imparatorluğu kurmuştur. Zalimler ve müstekbirler, kendilerini ilahlaştırarak Müslümanları aşağılamaya çalışmaktadır. Eğer bu zulme karşı mücadele etmezseniz yenilirsiniz. Sonuçlarını göze almışsanız, inanıyorsanız ve bir hedefiniz varsa, cezaevleri sizi korkutamaz. Orayı bir cennet bahçesi de yapabilirsiniz, bir cehennem çukuru da. Cezaevleri Müslümanlar için birer Yusufi medresedir" ifadelerini kullandı. (Yusuf Özcan - İLKHA)