Muhammet Şerif / haber - yorum

Tabi gündem, malum olduğu üzere Taksim Gezi Parkı olayları ve sonrasında yaşanılanlardı. Özellikle üç parti liderinin verdiği mesajların ana temasını ‘gençler’ oluşturuyordu. Yani üç lider de, kendi zaviyelerince gençlere seslendi. Bahçeli milliyetçi Türk gençliğine, Kılıçdaroğlu ayyaş Cumhuriyetçi gençliğe, Başbakan Erdoğan ise bu gençlerin eylem ve söylemlerini tasvip etmeyen, destek vermeyen tüm gençlere seslendi.

Siyasilerin grup toplantılarında ne konuştuklarını irdelemeyeceğim. Ancak Taksim gezi parkı olaylarıyla ilgili medyada yazılanların aksine bir-iki hususa değinmenin, okurlarımızın istifadesine sunmanın ve bu olayları nasıl değerlendirdiğimizin bilinmesi açısından yararlı olacağı kanaatindeyim.

Ak Parti karşıtlığıyla başlayan bu eylemler, Taksim merkezli olmakla beraber ülkenin birçok yerine yayıldı. Kimi ulusalcı, ergenekoncu sol kesim bu eylem ve protestoları büyük bir kaosa çevirme derdinde. Yazılı ve görsel medyaları aracılığıyla, Ak Parti şahsında Başbakan Erdoğan’ı çok sert bir şekilde eleştirmektedirler. Hatta bazı televizyon, gazete ve internet siteleri Erdoğan’ı “diktatör” olarak nitelemekte, bazıları da “zalim Esad”a benzetmektedirler.

Türkiye’nin gelişimine hiçbir fayda vermeyen bu eylemler, sadece ulusalcı, ergenekoncu, kemalist solcu kesimlerin ve Ak Parti’nin duruşunu ve politikalarını desteklemeyen odakların işine gelmektedir. Çünkü bahse konu ettiğimiz bu kesimler, gezi parkı eylemlerini kullanarak gündem oluşturmaktadırlar. Bu kesimlerin arkasındaki gizli odakların ülke içerisinde çıkarmaya çalıştıkları kargaşa ortamının oluşması ve böylece kirli emellerini ve hedeflerini uygulama noktasının da göz ardı edilmemesi gerekir.

Taksim gezi parkı eylemlerine en fazla ana muhalefet partisi CHP sahip çıkmaktadır. CHP her fırsatta bu konuyu gündemde tutmaya çalışmakta ve eylemcilerin İstanbul’un doğasına ve ağacına sahip çıktığını ifade etmektedir.

Orantısız güç kullanımını ve polisin masum (!) eylemcilere biber gazlı müdahalesini eleştiren CHP başkanı Kılıçdaroğlu, 16 gündür ülkeyi halden hale sokan gezi parkının ayyaş eylemcilerini savunmakta ve Ak Parti’yi otoriter olmakla suçlamaktadır.

CHP başkanı Kılıçdaroğlu, “Eylemi gerçekleştiren gençlerin ellerinde silah mı var; kitapları var, şarkı söyleyip, çadır kurmuşlar. Sabahın beşinde baskın düzenleniyor. Siz düşman ülkesine mi giriyorsunuz? Polisle basıyorsunuz. Onlar bu ülkenin çocukları…” açıklamalarını yaparak sabah akşam molotof atan eylemci gençleri masum göstermeye çalışmaktadır. Oysa canlı izlediğimiz görüntüler sayın Kılıçdaroğlu’nu maalesef haklı çıkarmamaktadır.

Polisin orantısız güç kullanımına karşı molotof ve taşlarla karşılık veren eylemcilerin görüntülerini yorumlamaya gerek yok! Zaten iki haftadan beridir bu görüntüleri izlemediğimiz bir gün hatta bir saat bile yok!

Ülkeyi karıştırma ve Ak Parti hükümetini düşürmeye varan Taksim gezi parkı olaylarında polisin orantısız güç kullandığı, çok sert müdahalelerde bulunduğu ve çok fazla biber gazı sıktığı bir gerçek. Bu konuda elbette güvenlik teşkilatının kullandığı orantısız gücü ve yaptığı sert müdahaleleri savunacak değiliz.

Bilinmesini isteriz ki, ulusalcı, ergenekoncu, kemalist eylemcilerin safında olmaktan Allah’a sığındığımız gibi, geçmişinde birçok masum, mazlum ve mütedeyyin insana haksızlık yapan, zulüm eden, keyfi gerekçelerle gözaltına alan güvenlik teşkilatının yaptıklarından dolayı da onları savunmaktan Allah’a sığınırız.

Her fırsatta halkın partisi olduklarını dile getiren CHP başkanı Kılıçdaroğlu gezi parkında yaşanan olayları değerlendirirken, neden halkın gözüyle olayları değerlendirmiyor? 16 gündür işlemedikleri melânat kalmayan sözde özgürlükçü gençlerin işledikleri cürümleri neden görmüyor? Yoksa sayın Kılıçdaroğlu gerçekleri görmek ve halkın da gerçeklerden haberdar olmasını istemiyor mu? Sayın Kılıçdaroğlu nasıl bir gençlik istiyor; sabahlara kadar içen, hiçbir ahlaki hassasiyete dikkat etmeyen, halktan kopuk ayyaş bir gençlik mi istiyor? Yoksa başka bir gençlik tipi mi?

Gelelim Ak Parti cephesine… Taksim gezi parkı olayları sonrasında Ak Parti cephesinden de çeşitli açıklamalar yapıldı. Başbakan Erdoğan’ın ülkede olmaması dolaysıyla “Başbakan Vekili” olarak basın açıklaması yapan Bülent Arınç eylemcilerden polisin sert müdahaleleri sebebiyle özür diledi. Daha sonra eylemcilerden bir grup ile birebir konuştu; eylemciler taleplerini Arınç’a bildirdi.

Çocuklarının başörtülü okula gitmelerini desteklediği için gözaltına alınan, sonrasında ise hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği cezalar alan ailelerin durumu karşısında hiçbir ses etmeyen Cumhur-u Reis Abdullah Gül, Taksim eylemcilerinin protestoları sonucunda mesajlarının alındığını ve gerekli çalışmaların yapılacağını açıkladı.

Yine ülke dönüşünde Başbakan Erdoğan’da benzer açıklamalar yaptı; hükümet olarak özür dilediklerini, üzerlerine ne düşerse yapacaklarını ve şiddete dayanmayan tepkilere karşı tahammülkâr davranacaklarını açıkladı. Yazıyı kaleme aldığım dakikalarda, Başbakan Erdoğan’ın bir başka eylemci heyeti kabul edeceği de açıklandı.

Ak Parti ve Başbakan Erdoğan’a karşı yapılan eylemlerin savunmadığımı ve yakma, yıkma, kırma gibi şiddet yöntemleriyle hak aramanın yanlış olduğunu belirterek, yazımı Başbakan Erdoğan’a seslenerek bitirmek istiyorum.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan! Her fırsatta ‘yüzde ellinin değil, 76 milyonun partisiyiz’ dedin. ‘Bizim için sadece bir kısmın memnuniyeti değil, tüm vatandaşlarımın memnuniyeti’ ifadelerini kullandın. ‘En yakınlarım başörtü taktıkları için yerlerde sürüklendiler. Hatta kızım başörtülü olduğu için yurt dışında okumak zorunda kaldı’ açıklamasında bulunarak mağdurları oynadın. Gün geldi ayet ve hadislerle örnekler verdin. Hz. Ömer’in adaletinden bahsettin.

Taksim gezi parkı olayları sonrasında sizden ve hükümetinizden ulusalcı solculara yapılan diyalog çağrıları bazı gerçekleri zuhur ettirdi; demek ki iktidarınız süresince istenilen hedefe ulaşmak için şiddete başvurmak, sağı solu yıkmak ve yakmak gerekir. Eğer öyle olmasaydı, sırf İslami etkinlikleri organize ettikleri, fakir ve muhtaçlara yardım ettikleri, kutlu doğum programlarına katıldıkları için bu ülkede mütedeyyin insanlar hapis cezaları almazdı. Hiçbir şekilde şiddete başvurmayan insanlar neden yürekleri yaralayan cezalar aldılar? Bu mütedeyyin insanların asıl suçu, şiddete başvurmamak mı? Söyler misiniz sayın Erdoğan!

www.dogruhaber.com.tr