Bunlar, Mâlikî mezhebinin kurucusu İmam-ı Mâlik (r.a.)’in de hadîs imamlarının tartışmasız önderi ve mezhep imamı olduğunu unutarak davet ettikleri yolun selef metodu olduğunu zannetmektedirler. Ayrıca bunlara göre Hanbelî mezhebinin kurucusu, cerh ve ta‘dil ilminin önderi Ahmed b. Hanbel (r.a.)’in de mezhep imamı olduğunu unutmuş görünmektedirler.
Bu durumda mezheplere karşı çıkanların İmam-ı Mâlik (r.a.) ve Ahmed b. Hanbel (r.a.)’den daha isabetli görüş ortaya koymaları, İmam-ı A‘zâm Ebû Hanîfe (r.a.) ve İmam-ı Şâfiî (r.a.)’den de ileri seviyede fıkıh âlimi yetiştirmeleri gerekmektedir. Hadislerin tamamını bir araya getiren, fıkhı bilen, Arap diline vâkıf ve ileri seviyede zeki birini gördüğümüzde ona ilk tâbi olan biz oluruz. Ancak hadis usulünü bilmeden hadise yönelmeye, fıkıh ilminden uzaklaşmaya davet eden kimselere de dinimizi satmaz, onları önder olarak kabul etmeyiz. Çünkü biz, Allah (c. c.)’un hadis ve ilimlerini bahşettiği bir ümmetiz. Ayrıca hadis fakihin en temel kaynaklarından biridir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.); “Sözümü işittiği gibi muhafaza edip başkasına nakledenin Allah (c.c.) yüzünü nurlandırsın, zira kendisine hadis nakledilen nice kimseler nakleden kişiden daha kavrayışlıdır” buyurmuştur. (Ebû Davûd)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mu’az (r.a.)’i Yemen’e gönderirken; “Bir problemle karşılaştığında nasıl çözeceksin?” sorusuna, Mu’az (r.a.); “Allah (c.c.)’un kitabıyla” demiş, “Onda bulamazsan?” sorusuna; “Resûlü (s.a.v.)’in sünnetiyle”, “Onda da bulamazsan?” sorusuna ise; “kendi re’yimle çözerim, bundan da geri durmam” şeklinde cevap vermiştir.
(Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.14-15)