28 Şubat Davası kapsamında müebbet hapse mahkûm edilen emekli orgeneral Çevik Bir, bulunduğu cezaevinden sağlığı cezaevi koşullarında kalmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle tahliye edilmişti. Yaşanan gelişme, akıllara cezaevinde ölümcül hastalıklarla mücadele eden ve tek başlarına hayatlarını idame ettiremeyen, buna rağmen tahliye edilmeyen çok sayıda hasta mahkûmların durumu getirdi.
Özellikle İslami kesimden siyasi mahkûmların çeşitli ölümcül hastalıkları olmasına rağmen cezaevinde tutulmaları birçok kesim ve hukukçular tarafından tepkiyle karşılansa da maalesef Çevik Bir'e uygulanan muamele diğer hastalara uygulanmaması olayın siyasi ve taraflı olarak verilen kararlar çerçevesinde geliştiğini ortaya koyuyor.
Cezaevlerindeki hasta mahkûmların yaşadığı zorluklar, hastane ve tedavi süreçleri gibi birçok konuda İLKHA muhabirine değerlendirmede bulunan MAZLUMDER Cezaevi Komisyonu Başkanı Av. Eyüp Akıncı, bağımsız olması gereken Adli Tıp Kurumu'nun Adalet Bakanlığı'na bağlı hareket etmesi sebebiyle verdiği kararlarda siyasi davrandığını, bir hastaya tanınan hakkın başka bir hastaya tanınmadığını, hasta mahkûmların hem tedavi süreçlerinin sancılı geçtiğini, cezaevlerinde uygulanan katı kurallar sebebiyle hasta mahkûmların ölüme terk edildiğini ifade etti.
"Hasta mahkûmların tedavi süreçlerinde ciddi sorunlar var"
Akıncı, "Hasta mahkûmların birçok sorunu bulunmaktadır. Bize göre bu sorunların temelinde katı kurallar yatar. Cezaevlerinin şehir merkezlerine çok uzak olması hasta mahpuslar için bir sorun haline gelebiliyor. Çünkü hastanelere acil nakilleri halinde sıkıntılar yaşanabiliyor. Giriş prosedürleri, ambulansın içeri girmesi, aranması, hasta mahpusun dışarı çıkarılması bu süreçte bir kalp krizi yaşanması gibi bir durumda sağlığa erişim konusunda ciddi sıkıntı yaşanabiliyor. Tetkik ve tedavi süreçlerinde de çok sıkıntılar yaşanabiliyor. Hastanelerde hasta koğuşunun olmaması da hasta mahpusların yaşadığı sıkıntıların başında yer alıyor. Esasında çoğu hastanede yeterli hasta koğuşu yok, kimi hastanelerde hiç yok. Üniversite hastanelerinin hasta mahpusların tedavisini yapmaya yanaşmaması, ücret talep etmesi, ameliyat sonrası süreçlerin, tetkik-tedavi süreçlerinin sorunlu geçmesi, tedavilerin aksatması, tek başlarına hayatlarını idame ettirememeleri gibi sorunlar var." dedi.
"Çelişkili kararlar veren Adli Tıp Kurumu'nun Adalet Bakanlığı'na bağlı olması bağımsızlığına gölge düşürüyor"
Hasta mahpusların cezaevlerinden tahliye edilebilmelerinin Adli Tıp Kurumu'nun vereceği rapora bağlı olduğunu belirten Akıncı, "Adli Tıp Kurumlarından da kaynaklı sorunlar var. Bu sorunların başında Adli Tıp Kurumu'nun Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kurum olarak yer almasıdır. Oysaki ceza infaz, erteleme veya bir dosyada beraat ile sonuçlanabilir veya bir kişinin cezasının ertelenmesine karar verebilecek kadar bağımsızı olması gereken bir kurumun adalet bakanlığın bağlı ve bütçesinin de adalet bakanlığından sağlanması bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Adli Tıp Kurumları son dönemde ciddi tartışılan bir kurum haline geldi. Bunun sebebi de çelişkili kararlar vermesi veya düzgün kararlar vermemesidir. Bazı mahpuslar yönünden verdiği kararların tartışılabilir olmasıdır. Örneğin Çevik Bir müebbet ceza almışken ve cezası da Yargıtay tarafından onanmışken onu bırakabilecek bir karar verirken aynı durumda olan çok sayıda mahkûm için olumsuz karar verebiliyor. Verdiği raporlarda 'tek başlarına hayatlarını idame edebilirler' şeklinde kararlar veriyor. Ancak adli tıp kurumu ne cezaevindeki durumu görebilir ne de oradaki doktorlar bunu bilirler. Hasta mahpusun cezaevinde nasıl yaşadığını görmüyorlar. Gerçeklikten kopuk, bağımsız karar veremediklerini apaçık bir şekilde görebiliyoruz." diye konuştu.
"Şeyhmus Alpsoy siyasi mahkum olduğu için serbest bırakılmıyor"
Şeyhmus Alpsoy dosyasında doktorların açık açık 'siyasi bir mahkûm olmasaydı bu şekilde bir raporun çıkması imkânsız olurdu' dediğini hatırlatan Akıncı, "Hasta mahpusların, özellikle ağırlaştırılmış müebbet cezası olanların büyük bir sorunu var. Onlar sadece cumhurbaşkanı kararıyla affedilebiliyorlar. Çünkü ağırlaştırılmış müebbet cezalarında infaz erteleme söz konusu değildir. İnfaz erteleme olmadığı için cumhurbaşkanı kararına bağlı kalmışlar. Cumhurbaşkanı da adli tıp kurumunun kendisine bakamayacak, cezaevinde hayatını tek başına idame ettiremeyecek şeklinde rapor vermediği müddetçe de cumhurbaşkanı onlara yönelik af yetkisini kullanamaz." şeklinde konuştu.
Şeyhmus Alpsoy ne durumda?
Şeyhmus Alpsoy'un sağlık durumu hakkında da bilgi veren Akıncı, "Şeyhmus Alpsoy, Çevik Bir'den daha ağır durumda. Kolon kanseri, kalın ve ince bağırsakları tamamen alınmasına rağmen tahliye edilememektedir. Avukatlarının bugüne kadarki talepleri karşılanmamıştır. Hayatını tek başına idame ettirebileceği söyleniyor ama hastanede olduğu sürece eşinin yardımı olmadan hayatını devam ettirememiştir. Bu durumda hâlihazırda tek başına hayatını idame ettirebilmesi tartışmalıyken adli tıp kurumu buna rağmen rapor vermemiş, vermeye de yanaşmamıştır. Çünkü siyasi mahpus olduğu için taraflı davrandığını düşünmekteyiz." ifadelerini kullandı.
"Sıddık Durgun ile Çevik Bir'in hastalığı aynı ama serbest bırakılmıyor"
Akıncı, "Aslında Çevik Bir vakasıyla çok yakın bir dosya diyebileceğimiz Sıddık Durgun vakası var. Sıddık Durgun, 65 yaşın üzerinde olan hasta bir mahpus. Diyarbakır D Tipi cezaevinde kalmaktadır. İleri düzey demans hastalığı var. Çevik Bir de demans hastalığından dolayı tahliye edildi. Çevik Bir, müebbet hapis cezası almasına rağmen infaz ertelemesi kabul edilmiş ancak Sıddık Durgun'un infaz ertelemesi kabul edilmiyor. Sıddık Durgun'un 2 kızı ziyaretine gidip ağlayarak dönmüşler. Babasının kendilerini tanımadığını ve kim olduklarını sorduğunu ifade ettiler. Aynı şekilde avukatı Abdülgani Orhan da ziyaretine gitti ve onu da tanımadı. Bu şekilde ileri düzeyde demans hastası olmasına rağmen bırakılmaması, adli Tıp Kurumu'nun Müslüman mahpuslar yönünde taraflı kararlar verdiğini gösteriyor." dedi.
Ahmet Dizlek'in tedavi süreci ve yaşadığı sorunlar
Tedavi sürecinde hastanelerde ciddi sorunlarla karşılaşan ve midesi tamamen alınmasına rağmen hala cezaevinde tutulan Ahmet Dizlek'in yaşadığı sıkıntılarla ilgili de bilgi paylaşan Akıncı, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Ahmet Dizlek, 2019'da revire gitmiş ve İzmit Seka Devlet Hastanesi'ne sevk edilmiş. Midesinde bir takım sorunlar tespit edilmiş ve tetkikleri sonucunda mide kanseri olduğu ortaya çıkmıştır. Buna rağmen 2,5-3 yıllık süre içerisinde defalarca hastaneye gitmesine rağmen ameliyatı yapılmadı, geciktirildi. Hastane ile görüştüğümüzde hasta mahpuslar için koğuş bulunmadığı, yetersiz olduğu gerekçesiyle Ahmet Dizlek ile ilgili hasta koğuşumuz bulunmamaktadır, bunun için Kocaeli Devlet Hastanesi'nden yer ayırtıp ameliyattan sonra oraya geçirileceği, onun için ameliyatın geciktirildiği bilgisi, verildi. İkinci bir savunma olarak da gardiyanların kendilerinden randevu almadıkları için ameliyat yapamadıklarını söylediler. Daha sonra Ahmet Dizlek ile cezaevinde yaptığımız görüşmede bize ailesinin de Kocaeli Devlet Hastanesi ile görüştüğünü, bu görüşmede ameliyat ücreti talep edildiği, ücret ödenmesi halinde ameliyat yapılacağı yönünde bilgi verildiğini söyledi.
Bu yönüyle bakıldığında Ahmet Dizlek'in midesi tamamen ameliyat ile alındı, hiçbir şekilde kemoterapi uygulanmadı. Kanser olan bir insana öncelikle kemoterapi uygulanması, hasta kısmın zayıflatıldıktan sonra ameliyat ile alınması gerekir. Ancak hiçbir şekilde kemoterapi uygulanmadan doğrudan kanserli mide tamamen alınmış ve yerine kalın bağırsaktan yapay bir mide yapılarak geçiştirilmiş. Hasta mahpusların çoğunun katı uygulanan kurallar sebebiyle hayati tehlikeleri bulunmaktadır. Bir nevi cezaevlerinde ölüme terk edilmiş durumdalar. Cezaevinde hasta mahpuslar için uygun olmamasına rağmen maalesef bunu hiç kimse umursamamaktadır. Herkes için önemli olan mahpusun yaşam hakkı, sağlıklı bir şekilde idame ettirmesi değil tamamen katı kuralların en üst düzeyde uygulanmasının daha öncelikli olarak uygulandığını görmekteyiz. Bu yönüyle de mahpuslar gerçekten ölüme terk edilmektedir." (İLKHA)