Cuma namazının hikmetlerinden birisi de Müslümanların birlik ve beraberliklerini temin etmek, birbirleriyle olan bağlarını daha da kuvvetlendirmektir. Bu hikmetten dolayıdır ki, İslâmın ilk devirlerindeki ulemâ, Müslümanların ayrı ayrı câmilerde cuma namazı kılmalarına razı olmamış; bulundukları yerleşim merkezinde birden fazla cami bulunsa da cuma namazını bütün Müslümanların tek câmide kılmalarını istemişlerdir.
Ancak zamanla Müslümanların sayısı arttı. Yerleşim merkezlerinin nüfusu kalabalıklaştı. Neticede bir köyde veya şehirde bulunan Müslümanların bir câmide cuma namazı kılmaları imkânsız hâle geldi. Müslümanlar ayrı yerleşim merkezinde de yaşasalar, farklı câmilerde kılmak zorunda kaldılar.
Bu durum âlimler arasında farklı içtihadlara sebep oldu. Bazı âlimler, aynı şehirde farklı yerlerde cuma namazının kılınamayacağını, “Bir şehirde iki veya daha fazla yerde cuma namazı kılınmış ise, iftitah tekbirini önce getiren cemaatin cuması geçerlidir.” ifadeleriyle belirtmişlerdir.(1)
Fakat, İmam Muhammed, bir rivâyete göre İmam-ı Âzam’ın görüşlerinden hareket eden daha sonraki ulemâdan İmam Serahsî başta olmak üzere birçok âlim, Cuma namazının bir şehirde bulunan her câmide kılınabileceğine dâir fetva vermişlerdir.(2)
EBÛ HANİFE’NİN MEZHEBİNDEN SAHİH RİVÂYETE GÖRE
Meselâ İmam Serahsî şöyle der:
“Ebû Hanife’nin mezhebinden sahih rivâyete göre, bir şehrin bir veya daha fazla mescidinde cuma namazını kılmak câizdir. Biz bununla amel ederiz.”
İbni Âbidin’in bu husustaki görüşü de şöyledir:
“Cuma namazının muhakkak surette, sadece bir yerde kılınması lâzımdır denilirse, bunda açık güçlük vardır. Çünkü bu durumda cumaya gelenlerin pek çoğunun uzun yol yürümesini gerektirir. Halbuki, çeşitli yerlerde cuma namazının kılınamayacağına dâir delil yoktur. Bilâkis zaruret meselesi böyle bir şartın bulunmamasını gerektirir. Hususan şehir büyük olursa, böyle bir şart bahis mevzuu olamaz.” (3)
İMAM ŞÂFİÎ HAZRETLERİ İTİRAZ ETMEDİ
Diğer taraftan, bu içtihadî bir mesele olduğundan, İmam Şâfiî Hazretleri Bağdat’da birden fazla câmide cuma namazının kılındığını gördüğü hâlde buna itiraz etmemiştir.
Evet, tek bir câmide cuma namazı kılmanın mümkün olmadığını, farklı câmilerde de cuma namazı kılmanın câiz olduğunu söyleyen âlimlerin görüşü daha ağırlıktadır. Zâten fetvâ da bu görüşe göredir. Bugün bizler bu fetvaya göre âmel etmekteyiz.
İSTEYEN KILAR İSTEMEYEN KILMAZ
Buna göre, esas itibariyle cuma namazından ayrı olarak zuhr-i âhir adında bir namazın kılınması gerekli değildir. Fakat bu husustaki içtihad farklılığını da göz önüne alarak, cuma namazının dört rekât son sünnetinden sonra zuhr-i âhir adıyla dört rekât daha namaz kılınmaktadır. Buna da şöyle niyet edilmektedir:
“Niyet ettim zuhr-i âhir namazını kılmaya” veya “Vaktinde yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazını kılmaya niyet ettim.”
Bu namaz öğle namazının farzı gibi kılınabileceği gibi, dört rekâtlık bir sünnet gibi de kılınabilir. Böyle bir namazın kılınmasına da şu husus gerekçe olarak gösterilmektedir:
“Şayet cuma namazı sahih olmamış ise, bu dört rekât ile o günün öğle namazı kılınmış olur.”
Sonuç olarak, cuma namazından başka ayrıca dört rekat daha namaz kılanlara bir şey denilmesi doğru olmadığı gibi, kılmayanlara da diyecek bir şey yoktur.
Dipnotlar:
1. Şurunbillali ve Ebu’l-Zeyd eş-Şiblî. el-Miftâh Şerhu Nûru’l-İzah. s. 98.
2. el-Feteva’l-Hindiyye, 1:145.
3. İbni Âbidin, 1:541.
Sorularla İslamiyet