Rivâyet edilir ki: Cenâb-ı Hâkk, Âdem (a.s.)’ı halketmek istediği vakit, Cebrâil (a.s.)’a yerden bir miktâr toprak getirmesini emretti. Yer: “Senden Allâhü Teâlâ’ya sığınırım, benden bir şey eksiltme!” dedi. Cebrâil (a.s.) da bir şey almaksızın Hâkk Teâlâ’ya döndü: “Yâ Rabbi! Sana sığınınca ona dokunmaya teeddüb ettim.” dedi. Özür diledi. Sonra Cenâb-ı Hak Mikâil (a.s.)’ı gönderdi. O da eli boş döndü ve i’tizâr etti.
Allâhü Teâlâ müteakiben Azrâil (a.s.)’ı vazifelendirdi. Yer ondan da istiâze etti. Fakat Azrâil (a.s.); “Ben de emrine muhalefet etmekten Allâhü Teâlâ’ya sığınırım” dedi. Ve yerin beyaz, siyah ve kırmızı toprağından aldı. Bu sebeble Âdemoğullarının renkleri çeşitli oldu. Sonra bunu suyun tatlısı, acısı ve tuzlusuyla yoğurdu. Bu sebeple de Âdemoğullarının ahlâk ve tabiatları çeşitli oldu. Toprağı Râbb’ine getirdi.
Allâhü Teâlâ: “Senden önce Cebrail ve Mikâil’i göndermiştim. Onlar yere merhamet ettiler, sen etmedin. Âdem’i bu getirdiğin topraktan yaratacağım. Rûhları kabzetmeye de seni me’mûr ettim.” buyurdu. İbn-i Abbas (r.a.) der ki: “Herkesin iki eceli vardır. Biri ölümüne kadar, diğeri dirilmesine kadardır. Eğer kişi takvâ sâhibi olur da sıla-ı rahim yaparsa, dirilme ecelinden alınıp, ömür eceline katılır. Günahkâr olur da sıla-ı rahmi yapmazsa, ömür ecelinden alınıp, dirilme eceline verilir.”
(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.6-7)