İstanbul - Dr. Necmettin Acar

Uzun yıllar önemli bir bölgesel aktör olan fakat 2003 ABD işgaliyle zayıflayarak bölgesel güç denkleminden çekilen Irak, son günlerde yeni bir istikrarsızlık sarmalına düşmüş durumda. Son seçimlerden on ay geçmesine rağmen hükümetin kurulamaması ve ülkedeki Şiiler, Kürtler ve Sünniler gibi önemli kesimlerin ülke siyasetine dair yaşadıkları derin ayrışma son dönemdeki istikrarsızlığın en önemli gerekçesi olarak görünüyor.

Soğuk Savaş sonrası küresel siyasetin önemli gündem maddesi olmasına rağmen bugünlerde Irak’ta yaşanan istikrarsızlığı dikkate değer kılan en önemli gelişme, ülkenin son dönemde küresel enerji jeopolitiğinde artan önemidir. Önemli bir petrol ve doğal gaz üreticisi olmasının yanı sıra Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ortasında alternatif enerji kaynaklarına yönelimin arttığı bir süreçte Körfez doğal gaz kaynaklarının batıya transferinde en önemli jeopolitik aktör olması Irak’ı küresel enerji güvenliğinin en önemli unsuru haline getirmiştir. Körfez doğal gaz kaynaklarının batıya transferinin ise iki temel unsuru bulunmaktadır: Irak’ın politik istikrarı ve Irak-Türkiye ilişkilerinin pozitif bir gündemle seyretmesi. Ancak son dönemde yaşanan gelimeler her iki alanda da önemli bir gerilemeye yol açtı.

 

IRAK’IN ENERJİDE ARTAN ÖNEMİ

2000 sonrası dönemde küresel siyasette önemi sürekli artan ve uygun maliyetle kaliteli enerji kaynağına kesintisiz erişim anlamında kullanılan enerji güvenliği, Rusya-Ukrayna Savaşı ile başta Avrupa olmak üzere tüm dünya için en önemli gündem maddesi haline geldi. Rusya’nın enerjiyi politik hedeflere ulaşmak için bir silah olarak kullanması ve Avrupa ülkelerinin Rus doğal gazına bağımlılığı mevcut durumun en önemli sebepleri. Arz kıtlığından kaynaklı fiyat artışları ve tarafların karşılıklı açıkladıkları yaptırımlar uygun maliyetli ve kesintisiz olarak enerjiye erişimin önündeki en önemli engeller.

Rusya-Ukrayna Savaşıyla enerji güvenliğine yönelik artan endişelerin en önemli sonucu Avrupa ülkelerinin alternatif enerji kaynakları arayışına yönelmeleri oldu. Her ne kadar Avrupa ülkeleri son dönemde nükleer enerjiye, yenilenebilir kaynaklara yatırımı artırmak, Körfez bölgesinden, ABD ve Afrika ülkelerinden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatına ağırlık vermek gibi yeni planlar yapsalar da Avrupa’nın doğal gazda Rusya’ya olan yüzde 40 civarındaki bağımlılığının bu yöntemlerle ortadan kalkması olası değil. Kısaca Avrupa’nın enerji güvenliği sorunu ancak büyük bir doğal gaz rezervinden Avrupa’ya doğal gazın boru hattıyla taşınması durumunda tam olarak çözüme kavuşmuş olacaktır.

Küresel ölçekteki mevcut doğal gaz rezervlerine baktığımızda Rusya’ya olan bağımlılığı sonlandırarak Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlayabilecek ölçüde doğal gaz rezervinin bir tek Basra Körfezi’nde mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Körfez’de bulunan ve İran ve Katar arasında paylaşılan Güney Pars Doğal Gaz Sahası dünyanın en büyük kıyı (offshore) doğal gaz sahası olma özelliğine sahip. Bu bölgede Rusya’nın ispat edilmiş 50 trilyon metreküplük rezervine karşılık yaklaşık 60 trilyon metreküplük ispat edilmiş bir doğal gaz rezervi bulunuyor. Yüzde 24’lük pay ile Rusya’nın lider olduğu küresel doğal gaz rezervinde İran ve Katar’ın payları ise sırasıyla yüzde 17 ve yüzde 12'dir.

Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ortasında Rusya’nın politik hedeflere ulaşmak için enerji tedarikini bir silah olarak kullanma eğilimi Avrupa ülkelerinde dünyanın en büyük doğal gaz rezervinin bulunduğu Körfez bölgesine yönelik bir ilgi ortaya çıkardı. Bu ilgi kısa vadede Katar ile devam eden LNG kontratlarının süresini uzatma ve kapasitesini artırma şeklinde tezahür etmiş olsa da Avrupa’nın enerji güvenliği sorununun uzun vadede ancak boru hatlarıyla taşınan doğal gaz sayesinde çözülebilecek olması gerçeği bölgeden Avrupa’ya boru hatlarıyla doğal gaz taşınmasına yönelik girişimleri gündemin ön sıralarına taşımıştır.

Sayılan bu gelişmeler, kendisi de halihazırda önemli bir petrol üreticisi olmasına ilaveten önemli miktarda doğal gaz rezervine de sahip olan Irak’ı küresel enerji jeopolitiğinin en önemli aktörlerinde biri haline getirdi. Bugün Irak, kendi topraklarında petrolle birlikte çıkan doğal gazı kullanmak için gereken ileri teknolojiye sahip olmadığı için, yıllık yaklaşık 20 milyar metreküplük doğal gazı değerlendiremeden boşuna yakmaktadır. Daha da önemlisi Irak, Katar ve İran arasında paylaşılan Güney Pars Doğal Gaz Sahası rezervlerinin Avrupa’ya taşınmasında kilit aktördür. Çünkü bölgedeki rezervler sadece Irak ve Türkiye üzerinden geçen bir boru hattıyla Avrupa’ya taşınabilir. Dolayısıyla küresel enerji güvenliği ile Irak’ın politik istikrarı ve Irak-Türkiye ilişkileri arasında güçlü bir bağlantı bulunmaktadır.

 

IRAK’TAKİ İSTİKRARSIZLIKLARIN ENERJİ GÜVENLİĞİ BOYUTU

20 Temmuz’da Türkiye-Rusya-İran arasında Tahran’da gerçekleşen zirvenin hemen arkasında Irak’ın Dohuk vilayetinin Zaho bölgesinde sivillere yönelik düzenlenen saldırı ve saldırıdan hemen sonra Türkiye’nin bu saldırılardan sorumlu olduğuna dair yapılan açıklamalar hem merkezi Irak hükümeti hem de bölgesel yönetim ile Türkiye arasında önemli bir gerilim ortaya çıkardı. Bu olay sonrası bir taraftan Irak’taki Türkiye’ye ait diplomatik misyonlara yönelik gerçekleşen saldırılar, diğer taraftan ülkedeki Türkiye askeri üslerine yönelik saldırı iddiaları gerilimin tırmanmasına yol açtı. Bu olaylardan kısa bir süre sonra Mukteda es-Sadr yanlılarının Irak Parlamentosu’na düzenlediği baskın ülkedeki istikrarsızlığı iyice derinleştirdi. Uzun yıllar İran-Batı, Şii-Sünni vekalet savaşının merkezi olan Irak’ta yaşanan son gelişimleri ülkenin küresel enerji jeopolitiğinde artan önemini bilmeden anlamlandırmak oldukça zordur.

İçinde bulunduğumuz dönemde Rusya’nın, Batı ile girdiği rekabette enerji kartını en önemli silah olarak kullanıyor olması endüstrileşmiş Batılı aktörler nezdinde Körfez ülkelerinin önemini artırmıştır. Bu süreçte İran’ın enerji kartını nükleer anlaşma ve İran-Batı yakınlaşması için, Suudilerin ise rejim güvenliğinin Batılılar tarafından sağlanması için bir kaldıraç olarak kullanma eğilimleri ortaya çıkmıştır.

Enerjinin Rusya, İran ve Suudi Arabistan tarafından bu ölçüde politik bir araç olarak kullanılmaya başlandığı bir dönemde Irak’ın hem kendi petrol ve doğal gaz kaynaklarını hem de Körfez doğal gaz kaynaklarını batıya transfer edebilme ihtimali sayılan aktörler nezdinde iki önemli tehlike barındırıyor: İlk olarak, Irak’ın güvenilir bir enerji transfer rotası haline gelmesi Rusya, İran ve Suudi Arabistan’ın politik hedefler için işlevsel bir biçimde kullandığı enerji kartını önemli ölçüde zayıflatacaktır. İkincisi, Katar-Irak-Türkiye doğal gaz hattının etkili bir enerji transfer rotası olmasıyla Türkiye enerjide merkez ülke konumuna yükselecek ve küresel enerji güvenliğinin en önemli aktörü haline gelecektir.

Son dönemde Irak’ın kuzeyinde sivillere yönelik saldırı, Türk diplomatik misyonlarına yönelik saldırılar ve ülkede derinleşen siyasi kriz sadece Irak’ın küresel enerji jeopolitiğindeki bu kritik öneminin heba olması anlamına gelmemektedir. Irak’ta yaşanan bu gelişmeler aynı zamanda Türkiye’nin küresel enerji ve gıda güvenliğinde oynadığı ve oynayabileceği olumlu rolleri baltaladığı gibi Avrupa’nın enerjide Rusya’ya olan bağımlılıktan kurtulmasını da engellemektedir. Ülkenin içine düştüğü istikrasızlıktan ve Türkiye-Irak ilişkilerinde yaşana gerilimden ise en çok enerjiyi politik hedefler için bir silah olarak kullanma eğilimindeki aktörler kazançlı çıkmaktadır.   AA