Yeryüzündeki başlıca su kaynaklarını oluşturan okyanus, deniz, göl, buzul ve akarsu gibi yerüstü suları ile yeraltı suları tehdit altında.
Nüfus artış hızının da yükselmesiyle dünya süratle su kıtlığına doğru ilerliyor.
Artan su ihtiyacının yakın gelecekte çatışmalara neden olabileceği iddia ediliyor.
Su kaynakları azalıyor. Kullanım alanı ve miktarı kritik önem taşıyor.
Uzmanlar Türkiye'nin su fakiri ülkeler arasına girme riskine işaret ediyor.
TÜİK: 2050'de Türkiye'de kişi başına su miktarı bin metreküpün altına inebilir
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) projeksiyonlarına göre ülke nüfusunun 2050'de 94 milyon civarına yükselme ihtimali nedeniyle kişi başına düşen su miktarı bin metreküpün altına inebilir. Su Politikaları Derneği'nin hazırladığı rapora göre ise Türkiye'deki göllerin yüzde 60'ı kurudu.
"Türkiye'nin bir zamanlar 5. büyük tatlı su gölü kurudu"
"Doğal Göller ve Sulak Alanlardaki Su Yönetimi" başlıklı raporda, Türkiye'nin bir zamanlar 5. büyük tatlı su gölü olan Akşehir Gölü'nün tamamen kuruyarak doğal göl özelliklerini kaybettiği ve kış aylarında su birikintisi haline geldiği ifade edildi.
Su Politikaları Derneği çalışmasında ayrıca "Göller Yöresi"nin önemli sulak alanlarından biri olan Karataş Gölü'nün de tamamen kuruduğu bilgisine yer verildi.
Aynı raporda Beyşehir Gölü'nün su seviyesinin 26 metreden 6 metreye, Eğirdir Gölü'nün ise 14 metreden 5 metreye düştüğü belirtildi.
Ülkede daha çok Batı Akdeniz- Göller Yöresi, Konya ve Tuz Gölleri havzasında irili ufaklı 15'den fazla doğal gölün de (Avlan, Seyfe Gölü Ereğli Sazlığı Kulu Gölü, Sarıgöl, Yarışlı, Kurugöl, Kırkpınar, Acıgöl, Uyuz Gölü, Suğla, Meke, Güvenç, Sasam, Kocagöl, Karagöl, Hotamış Sazlığı ve Küçük Göl) su seviyelerinin çok azaldığı da ifade edildi.
Devlet Su İşleri raporlarına göre en büyük su tüketimi tarımda, ardından ise sanayi geliyor / Fotoğraf: AA
"Türkiye'de yürütülen su politikaları hatalı"
Independent Türkçe'nin görüş aldığı Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız ve Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç'a göre ülkede yürütülen su politikaları hatalı.
Türkiye'deki göllerin kurumasının ana nedeninin iklim değişikliği ve yükselen hava sıcaklığı olmadığını vurgulayan Yıldız ve Kılıç, su kaynaklarının yönetimine ilişkin eylem planının hazır olmasına rağmen harekete geçilmediği eleştirisinde bulundu.
Van Gölü havzası ve çevresindeki su kaynakları ile akarsu ve göl seviyesinde ekim ayında meydana gelen düşüş, gölde yeni adacıkların ortaya çıkmasına neden oldu.
Son dönemde Marmara Gölü'nün de arasında yer aldığı pek çok göl kururken, Gediz Nehri'nin debisi kuraklığın etkisiyle azaldı / Fotoğraf: AA
"Seyfe, Meke, Koca ve Sarıgöl göller gibi 15'ten fazla doğal gölün su seviyeleri hızla düşüyor"
Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Türkiye'deki göller ve sulak alanlara yönelik eylem planı bulunduğunu ancak uygulamanın sıkıntılı olduğunu öne sürdü.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü'nün eylem planını 2017'de yayımlayarak 302 göl ve su kütlesini takibe aldığını aktaran Yıldız, tespit ve izlemelerden çıkan sonucun iyileştirmeye dönüşmediğini savundu.
Eğirdir'e benzer göllerin su seviyesinin sürekli düştüğünü, Seyfe, Meke, Koca ve Sarıgöl göl ve benzeri 15'ten fazla doğal gölün su seviyelerinin de azaldığı bilgisini veren Yıldız, "Sulak Alanlar ve Göller Eylem Planı'nın üç ayağı var. 2017'de bir plan yapılmış aslında, plansızlık yok ama uygulama sıkıntılı" dedi.
"Envanter ve harita çıkarılıyor, su bütçesi tespit ediliyor" diyen Yıldız, "Su kalitesi miktarı iyileştirilmesi gibi ana nedenler, tespit, izleme planlanıyor ama iyileştirmeye gelince problem var. Havza ölçeğinde su yönetimi için gerekli kurumsal altyapı oluşturulamadı. Bir çerçeveye kavuşturulamadı çünkü su yasası çıkmadı. Kısa sürede yüzlerce gölet ve sulama projesi tamamlandı ancak bunlar, nehir ve göl havası bütünlüğü içinde ele alınmadı" diye konuştu.
Dursun Yıldız'a göre su yönetimi anlayışı değişmezse, Türkiye'yi yeni krizler bekliyor. Kurak periyodlarda sosyal, ekonomik ve ekolojik krizlerin kaçınılmaz olacak.
İklim değişikliğinin olumsuzluğu artıran bir etken olduğunu ancak artık olağanüstü bir koşul olmadığının altını çizen Yıldız, "Bilinen ve buna karşı harekete geçilmesi şart olan bir durum. Her şeyin nedenini iklim değişikliğine bağlamak, sorumluluktan kaçmaktan ve yaşananlara kılıf bulmaktan başka bir şey değil" yorumunu yaptı.
Yıldız'a göre her şeyin nedenini iklim değişikliğine bağlamak, sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değil / Fotoğraf: Su Politikaları Derneği
"Türkiye, iklim krizinde en hızlı kuraklık yaşayacak ülkeler arasında"
Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç'a göre de Türkiye'de su kötü yönetildiğinden sulak alanlar ve göller kaybediliyor.
Akdeniz havzasında bulunan Türkiye'nin, dünyanın en hızlı kuraklık yaşayacak ülkeleri arasında yer alındığını aktaran Kılıç, tüm su kullanım planlarının iklim değişikliğinin de etkisiyle yaşanacak kuraklığa göre yapılması gerekirken zaman kaybedildiğini dile getirdi.
Su ve tarıma ilişkin eski, hatalı politikalarda ısrar edildiği söyleyen Kılıç, Türkiye'nin çok sayıda kapalı su havzasından oluşması nedeniyle suyun ağırlıklı döngüsünün ülke içinde gerçekleştiğine vurgu yaptı.
Kılıç, şunları kaydetti:
Bu demek oluyor ki, ne kadar suyumuz varsa ona göre harcama planı yapmalıyız. Bize başka yerden su gelmiyor, gidiyor. Bu çok kritik bir nokta. Tüm planlamayı elimizdeki su miktarına göre yapmalıyız. Göllerin nasıl muhafaza edileceği, sulak alanların nasıl yaşatılacağı, enerji projeleri için ne kadar kullanılacağı ve suyu tekrar nasıl döndürebileceğimizi planlamalıyız. Su kaynakları giderek azalıyor. Yeraltı ve yerüstü sularının boşalması problemlere neden oluyor. Yerüstü suları azaldığından yeraltı su kaynaklarına baskı gerçekleşiyor.
Dicle Tuba Kılıç / Fotoğraf: Doğa Derneği
"Sanayi, içilebilir kalitede su kullanıyor, bunun geri dönüştürülmesi şart"
DSİ raporlarına göre en büyük tüketimin önce tarım, ardından da sanayide bulunduğunu aktaran Kılıç, akan suların önünü kesip, büyük ölçüde tarımda kullanılmasına tepkili.
Hem yerüstü kaynaklarının önü kesildiğinden hem de yeraltından gölü besleyecek kaynaklar tarımda kullanıldığından kuraklığın büyüdüğü uyarısını yapan Kılıç, "Sanayi, içilebilir kalitede su kullanıyor. Sanayide kullanılan suyun geri dönüştürülmesi şart. Yoksa musluğu kapatmak, diş fırçalarken sudan tasarruf etmek hiç yoktan iyidir elbette ama totalde büyük bir etki sağlamaz. Tarımda harcanan su miktarı yüzde 77, evlerde ise yüzde 10. Tarımdaki su israfının önüne geçmek şart" şeklinde konuştu.
"Marmara Gölü'nü yanlış su politikası kuruttu"
Göller Bölgesi, Konya Kapalı Havzası gibi alanlarda ciddi kuraklık yaşandığına değinen Kılıç, Marmara Gölü'nün de yanlış su politikası nedeniyle kuruduğunu ileri sürdü.
Gördes Deresi'ndeki suyun barajda tutulması ve "çiftçinin ihtiyacı olur" görüşünden hareketle Marmara Gölü'ne sula verilmediğini ileri süren Kılıç, "Gölün neredeyse tamamı kurudu ve bu bir suç. Kurutulmuş göl yüzeyinde faaliyette bulunmak da suç. Ama burası tarım alanlarına dönüştürülmeye çalışıldı. Burası devlet arazisi, işgal edip tarım yapmak istediler. Çatışma da yaşanmaya başladı. İklim krizinin de etkisiyle su savaşları şimdiden başladı" ifadelerini kullandı.
"Seyfe Gölü'nde ve Konya Kapalı Havzası'nda en az 300 bin kaçak kuyudan bahsediliyor"
Önlem alınmadığı için sulak alanların kurumasının ve yeraltı sularının kaçak şekilde kullanılmasının, doğanın ve gelecek nesillerin hakkı olan suya saldırı niteliği taşıdığını da belirten Kılıç, "Seyfe Gölü'nde ve Konya Kapalı Havzası'nda en az 300 bin kaçak kuyudan bahsediliyor. Cezai işlem yok çünkü bu 300 bin oy demek!" yorumunu yaptı.
"Kuraklıkla mücadele etmek için son 10 yılımız"
Kuralıkla mücadelede 10 yılın kritikliğine de vurgu yapan Kılıç, "Muhtemelen dibe vurduktan sonra aklımız başımıza gelecek. İş işten geçtikten sonra tarım politikamızı değiştirsek ne olur? Dışa bağımlı ülke haline geleceğiz. Doğal alanlarını, biyoçeşitliliğini kaybetmiş bir ülke olacağız. Neden bu hale gelelim?" sorusunu sordu.
İndependent Türkçe