Allah Teala örtünmeyi emreder. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“Ey Nebiy-yi zîşân! Sen zevcelerine ve kerîmelerine vesâir mü’minlerin zevcelerine de ki: Onlar bürgülerini üzerlerine bürünsünler zîra; onların bürgülerini üzerlerine bürünmeleri onların bilinip de eza olunmamalarına ziyâde yakındır. Hâlbuki Allah Teâlâ onlardan evvelce vâkî olan kusurlarını affedici ve hallerine münâsib mesâlihi temşiyetle merhamet buyurucudur.” (Ahzab Sûresi / 59)
Yani, ey kullarımı irşâd için meb’ûs ve müeyyed min indillah olan Nebiy-yi Zîşân!
NEDEN TESETTÜRE GİRMELİYİZ?
Evvelâ kendi ezvâc-ı mutahharâtına ve kerîmelerine ve sâniyen sâir mü’minlerin haremlerine nasîhat tarîkıyle de ki onlar bürgülerini üzerlerine bürünsünler. Zîrâ, şu bürgülerini bürünmeleri onların bilinmekle süfehânın taarruzundan kurtulup ezâ olunmamalarına en yakîn bir meslektir.
Hâlbuki Allah Teâlâ bu âyetin nüzûlünden evvel bürgüsüz gezmelerinden dolayı vâkî olan kusurlarını setreder ve hallerine münâsib ahkâmı inzâl ile merhamet buyurur. Şu halde tesettürün meşrûiyetindeki hikmet: Fitne kapısını kapamak, nesebi zâyî olmaktan muhafaza etmek, zevceyi zevcine rabt ile başkasının taarruzundan kurtarmak, âile teşkilâtına intizam vermek, evladın terbiyesine ve dünyanın imarına erkek dışarıdan, kadın içeriden çalışmaktır.
Hak teâlâ hazretleri bu âyet-i celîle ile afîfe olan kadınları, setr sebebiyle süfehânın sû-i zannından ve taarruzlarından mahfuz kılmakla kalblerinin rahat olacağını beyan buyurmuştur.
Hak teâlâ hazretlerinin tesettür emri bütün insanların kalblerinin râhatı ve âile arasında imtizâcın esasını ve bîçâre çocukların terbiyesini te’min etmekle ve insanları yekdiğerine husûmetten âzâde kılmakla âlemin intizam üzere cereyânına büyük bir hâdim ve kanûn-ı dâimdir. Tesettür, kadınların hürriyetlerini muhâfazaya yegâne hâdimdir. Hâtunlar çocuk getirmekle ve haml meşakkatleriyle meşgul olduğu cihetle emr-i maîşeti lâyıkıyle te’min edemediğinden behemahal maîşet hususunda bir erkeğin himâyesinde bulunması zarûrîdir.
Fıtratta ricâl hâkimdir. Zevc, zevcesinin nafakasını ve kisvesini ve süknâsını te’min etmekle mükellef olduğu gibi; esbâb-ı maîşet yüzünden her türlü mezâhime göğüs germek, gece ve gündüz onların rahatını düşünmek; onların himâye ve muhafazalarını deruhde etmek gibi sayılmaz ve tükenmez meşakkatlerle mükelleftir.
İslâmiyet’te kadının mükellef olduğu şey yalnız zevcinin muhabbetini ihlâl etmemekle kalbini tatmin etmektir.
“O cennetlerde gözlerini zevclerine hasretmiş, asla başka bir kimseyi nazarından geçirmez kadınlar vardır ki onları zevclerinden evvel ins ü cinden hiçbir kimse mess etmemiştir. Hal böyle olunca Rabbinizin nîmetlerinden hangisini tekzib edersiniz?” (Rahman Sûresi / 56-57)
Yani, ehl-i îmân ve erbâb-ı ibâdet için hazırlanmış olan cennetlerde nazarlarını ancak zevclerine hasretmiş ve zevclerinin gayriyi hatırından geçirmez ve başkalarına bakmaz hâtunlar vardır ki onlar zevclerinden evvel insandan olan hâtunları insten ve cinden olan hatunları cinden hiçbir erkek mess etmemiştir.
Binâenaleyh; ehl-i cennetin hâtunları gözleriyle zevclerinin gayriye bakmadıkları gibi kalbleriyle dahî zevclerinin gayriye muhabbet etmezler ki zevc ile zevceden her birinin kalbleri yekdiğerine karşı emîn ve muhabbetleri dâim olur.
Şu halde Rabbinizin nîmetlerinden hangisini tekzibe cür’et edersiniz? Âyet-i celîlede tâife-i nisvânın tesettürü memdûh ve yekdiğerine karşı muhabbetleerinin devâmı ancak tesettürde olduğuna işâret olunmuştur. İslam ve İhsan