Şarku'l Avşat'ın haberine göre, araştırmacılar 2000-2018 yılları arasında İsveç’te kalp yetmezliği geçmişi olan yaklaşık 500 bin hasta ve 1987-2018 yılları arasında ilk kalp yetmezliği teşhisi konanları incelediler. Hastaların aile geçmişi ve meydana gelen ölümler hakkında bilgi elde edildi.
Yas sürecinden geçen toplam 58 bin 949 kişi ortalama 3,7 yıl boyunca takibe alındı. Araştırmacılar, yaşamını yitiren kişiyle olan ilişkinin, ölüm nedeninin veya ölümden bu yana geçen sürenin kalp yetmezliğinden ölme riskini etkileyip etkilemediğini analiz ettiler.
Kalp yetmezliği nedeniyle ölüm riskinin çocuğun ölümünde yüzde 10, eş ya da partner ölümünde yüzde 20, torun ölümü sonucu, yüzde 5, kardeşin ölümünde de yüzde 13 risk arttığı tespit edildi.
Herhangi bir aile üyesinin kaybından sonra kalp hastalığından ölme riski, yasın ilk haftasında yüzde 78 ile en yüksek seviyedeydi. Bu risk çocuğun ölümü durumunda yüzde 31 eş ya da partner ölümünde yüzde 13 olarak gösterildi. Aynı zamanda iki kayıp için riskin artma oranı yüzde 35 iken bir kayıp için yüzde 28 daha yüksekti.
Araştırmacılar, yasın, stres ve duygusal tepkiyi düzenleyen önemli bir nöroendokrin sistem olan hipotalamik-hipofiz-adrenal (HPA) eksenini aktive edebileceğini bildirdiler. Söz konusu acının, her ikisi de kalp hastalığına verilen nöroendokrin tepkinin temel özellikleri olan renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi (RAAS) ve sempatik sinir sisteminde etkileşimi tetikleyebileceğini vurguladılar.