Yeryüzünde en güzel inşa görevini yapmış olan Hz. Muhammed’e Salat; O’nun (AS) inşa olan sahabesine ve ehli beytine de selam olsun.
Allah (sübhanehu ve Teâlâ) insanlara “kullarım” diye hitap etmekle onlara en büyük şerefi nasip etmiştir. Zaten ondan önce de insanı, varlık sahasına çıkarmakla ayrıca büyük bir nimet vermişti.
Yaşadığımız bu asır ve bundan önceki asırlarda insana bahşedilen bu büyük şeref ve ahsen nimet unutuldu. Bu unutuş, onu yaratılış gayesinden uzaklaştırmayı beraberinde getirdi. O, Rabbinin kendisine ihsan ettiği nimet ve kıymetin kadrini bilmedi, kendi kadrini de bilmedi. Başkalarına kulak verdi ve nihayet eşreften esfele bir iniş, bir dereke içerisine girdi. Başkaları ona hayvan muamelesi yaptı, yapıyor. O, en şerefli olarak tesmiye edildiği halde… Allah (sübhanehu ve Teâlâ) onu güzel bir yaratılışla (ahsen-i takvimle) yaratmış ve onu yaratılmışlar içerisinde en şerefli konuma (eşref-i mahlûkata) yükseltmişti. O, kendini bilseydi Rabbini de bilecekti diye buyurmuştu Resul-i Ekrem. Ama bilgili olmasına rağmen bilmedi, bilmezlikten geldi.
Artık bir coğrafya değil de bir ideoloji olan Batı, her zaman insana esfeli ve safili tanımlar getirdi/yakıştırdı. Ona göre insan, “politik bir hayvandı” (Aristo) ya da “Düşünen bir hayvandı” (Descartes) veya o “Sosyal bir hayvandı” (Durhkerim) ve yahut “insan isyan eden bir hayvandı” (Sartre) veya o “alet kullanan bir hayvandı” (Marks).
Her bir filozof kendi dünya görüşüne, felsefesine göre insanı tanımladı ama değişmeyen tek şey onlara göre insan hayvandı. Denilebilir ki buradaki “hayvan” kelimesi “canlı” ya da “varlık” olarak ele alınabilir, değerlendirilebilir. Belki öyle olabilir fakat batının insana verdiği değer (!) ile hayvana verdiği değeri karşılaştırırsak bunun hiç de kolay olmayacağını görürüz. Çünkü her şeyden evvel Batı, insan tanımında manayı değil maddeyi, ruhu değil bedeni esas aldı. İnsandan mana ve ruh çıktığında geriye zaten sadece bedene yönelik hareket eden hayvan kalıyor. Batı her ne kadar kendini “Hümanist (insancıl)” olarak lanse ettirse de esasında batının anlayışında/düşünce ve ideolojisinde, felsefesinde insanın hayvan kadar dahi değeri yoktur. Batı, son yüzyılda milyonlarca insanın ölümüne imza attı. Ne için? Sadece ama sadece o çok önem verdiği bedeninin sınırsız isteklerini yerine getirebilmek için.
Elde edilen istatistiklere göre dünyada 1 milyar 500 milyona yakın insan açlığın, yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Dertlidir ama dermansızdır.
2020 yılında bu sayının 3 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Şayet Batı, teknolojik olarak geri kalmış ülkelerin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına/madenlerine göz dikmekten ve oraları işgal etmekten vazgeçseler ve bununla beraber evlerinde besledikleri kedi ve köpeklere harcadıkları 1 yıllık mama masrafını açlıkla boğuşan ülke halklarına gönderse o zaman dünyada açlık sorunu diye bir şey kalmayacağı konunun uzmanları tarafından sık sık dile getiriliyor.
Allah (sübhanehu ve Teâlâ) yeryüzünde yaşayan tüm insanlara yetecek miktarda rızkı her zaman indiriyor ancak açgözlü Batı, mustaz’afların rızkına göz dikip hileyle, desiseyle, bin bir türlü oyun ve sudan gerekçeyle alıyor, çalıyor ve zalimce yağmalıyor. Şu anki dünya düzeni içerisinde ekonomik avantaja sahip olan Batıda adil paylaşım olmadığı için 100 dilimlik bir tepsi pastanın 99 dilimi yüzde 1 nüfuslu “burjuvaya” veriliyor. Kalan 1 dilim ise yüzde 99’a çalışmalarının karşılığı olarak ödeniyor.
21. yüzyıl, önceki yüzyılla birlikte Batının “modern kölelik sistemini” kurduğu yüzyıllardır. Batı, kendi vatandaşını özgürleştirdikçe özgürleştirdi. Öyle ki düne kadar köpekle eşdeğer tutulan “zenciler” bugün ülke yönetiminde söz sahibi bile olabiliyor. Ancak kendi dışındaki halkların haklarını gasp etmekle de onları köleleştirdikçe köleleştirdi.
Hal böyleyken bizler aziz İslam ümmetinin fertleri olarak kendimizin kadir ve kıymetini, Rabbimizi bilmeye araç olsun diye bilmeliyiz. Eşref-i mahlûkat olduğumuzu, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmet olduğumuzu unutmamalı ve batıcıları bu hayranlıktan kurtarmalıyız. Onlara hayvan olmadıklarını, maymunun çocukları olmadıklarını, Hz. Âdem’in (as) asil evlatları olduklarını hatırlatmalıyız. Bunu en yakınımızdaki batıcılardan başlayarak yapmalıyız. İnsanları, kendilerini bilmeye çağırmalıyız.
Çünkü bizler kendisine en cesim zulüm, işkence ve eziyetleri reva gören, üç sene boyunca kendisine maddi/iktisadi boykot uygulayan müşriklere, kıtlık ve kuraklık zamanında ayni ve nakdi yardım yapan ilkelerin ve medeni Medine’nin kurucusu Hz. Muhammed (AS)’ın ümmetinin birer ferdiyiz. Batıyı bu hayvanlıktan, batıyı taklit edenleri de bu yaptıklarından vazgeçirmeliyiz.
Zira insan, Allah’ın (sübhanehu ve Teâlâ) yaratmış olduğu en büyük sanat harikalarından biri ve en önemlisidir.
Hüseyin Gündüz
Kocaeli 2 Nolu F Tipi
Kapalı Cezaevi
Kocaeli 2 Nolu F Tipi
Kapalı Cezaevi