Mahkûmların tutukluluk halleri, farklı illere sevk edilmeleri, koğuşlardaki yoğunluk, iletişim, yemek, açık ve kapalı görüşler, tedavi, infaz uygulamaları gibi yaşadıkları birçok soruna ilişkin İLKHA muhabirine konuşan MAZLUMDER Cezaevi Komisyon Başkanı Av. Eyüp Akıncı, önemli değerlendirmelerde bulundu.
"Uzak yerlere yapılan sevklerle hem mahkûmlar hem de aileler cezalandırılıyor"
Mahkûmların yaşadıkları sıkıntıları bir iki tane ile sınırlı olmadığını söyleyen Akıncı, "Nakil sorunu, cezaevi idaresinin mahpusları ve ailelerini cezalandırmak amacıyla yaptığı keyfi ve cezaevi idaresine verilen sınırsız yetkinin keyfi bir şekilde kullanılmasından kaynaklanıyor. Bu sorun mahpusların, ailelerin yaşadıkları yerlerden uzak illere nakledilmesi olarak ortaya çıkıyor. Bir zamanlar doğu ve güneydoğuda yargılanmış, orada aileleri bulunan mahpusların tamamı Gümüşhane, Sivas ve Tokat gibi yerlere sevk edilmişlerdi. Aynı zamanda cezaevi idaresi uzun süre mahpus olarak tutulacakların ziyaretçileri gelmesi, ziyaret yoğunluğu azalsın diye mahpuslarla yaşanan ufak bir sorun sebebiyle de mahkûmları uzak yerlerdeki farklı cezaevlerine göndererek hem onları kimsesiz ve yalnız bırakarak ceza içerisinde ceza vermekte hem de ailelerin gidiş gelişlerini zorlaştırıyorlar." dedi.
"Cezaevi nakillerinde mahkûmların talebine uygun sevk gerçekleştirilmeli"
Getirilen bir yasal düzenleme ile maddi imkânı olmayanların nakil taleplerinin ücretsiz karşılanacağına karar verildiğini ancak cezaevlerine verilen yetkiler sebebiyle bunun uygulanmadığını belirten Akıncı, mahkûmlara ceza içerisinde ceza olmaması adına mahpusun talebine uygun olarak istediği cezaevine nakledilmesinin her zaman mümkün olması gerektiğini ifade etti.
"Görüntülü görüşme hakkı adli mahkûmlara tanınırken siyasilere tanınmıyor"
Adli mahkûmlara yönelik görüntülü arama hakkının olduğunu ancak bu haktan siyasi mahkûmların yararlanamadığını hatırlatan Ekinci, "Adli cezalardan yargılanan mahpusların tamamı haftada bir kez görüntülü olarak rahat bir şekilde aileleriyle görüşebiliyorlar. Maalesef bu haktan hiçbir siyasi mahkûm yararlanamadı. Adli mahpuslar cinayet dahi işlemiş olsalar da fark etmeksizin bu haktan yararlanabiliyorken örgüte yardım etmek, Terörizmin Finansmanı Hakkında Kanun'a aykırılık, örgüt üyeliği gibi basit siyasi suçlarda dahi uygulanmamaktadır." diye konuştu.
"7 kişilik koğuşlarda 20-30 kişi tutuluyor, hastalara da sağlıklı olanlara da aynı yemek veriliyor"
Mahpusların cezaevinde yaşadıkları sorunları avukatına anında iletebilmesi için avukata ulaşabilme hakkının tanınması gerektiğini vurgulayan Ekinci, salgın sürecinde kısıtlanan açık görüşler, cezaevlerindeki yoğunluk, yemek ve sağlık sorunları hakkında yaşananları şu şekilde özetledi:
Pandemi döneminden kalan sorunlardan birisi telefon görüşmelerinin arttırılmasına karşılık açık ve kapalı görüşler sınırlandırılmasıdır. En son 30 dakika ile sınırlandırılmıştı. Açık görüş için mahkûmun ailesi uzak bir yerden gelip 30 dakika görüşebiliyor. Eskiden bir saat iken maalesef bu 30 dakika ile sınırlandırılmış durumda. Adalet Bakanlığı bu konuda açıklama yaparak 'salgın sürecinde yapılmayan görüşme haklarını daha sonra mahpuslara tanıyacağız' demelerine rağmen cezaevleri bunu keyfi bir şekilde uyguluyor. Cezaevi yönetimi, '20 yıl hapiste kalacaksın. Görüşme hakkını 20 yıla böldük ve haftada 5 dakikaya tekabül ediyor' diyerek keyfi uygulama yapıyor. Sorunların bir nevi ana sebebi cezaevlerine verilen sınırsız yetkilerdir. Yoğunluk da karşılaştığımız sorunların başında geliyor. 7 kişilik koğuşlarda 20-30 kişi tutuluyor. Özellikle çocukları buluna hanımlar çocuklarının ezilmesinden korkarak bir mahkûmiyet hayatı yaşıyorlar ve mağdur oluyorlar. Ekonomik sıkıntılar sebebiyle yemeklerde şu anda ciddi bir kalitesizlik söz konusu. Kalitesizlik yemeklere olduğu gibi yansımakta. Hasta mahpusların da ezelden beri olan ve hiçbir zaman çözüme kavuşturulmayan yemek sorunları var. Herkese aynı tür yemek veriliyor. Yağlı yemek yiyemeyecek olan da şeker hastası olan da hiçbir sorunu olmayan da aynı yemeği yiyor. 20 yaşındaki bir genç de 60 yaşındaki hasta birisi de aynı yemeği yiyor. Hastanelere sevk ve tedavilerle ilgili de sorunlar var. Hastalandığınızda acil olarak hastaneye sevk edilmeniz neredeyse imkânsız. Çok geç bir şekilde tedaviler yapılıyor. Kandıra Cezaevi'nde Ahmet Dizlek adında bir mahkûm yaklaşık 2,5 yıl bir ameliyat için bekletildi. Bu durum ile ilgili suç duyurusunda bulunduğumuzda 'bu süre içerisinde şu kadar kez hastaneye götürdük' diyorlar ama neden ameliyat edilmediğine ilişkin bir şey söyleyemiyorlar. Dolayısıyla içerdeyseniz, mahkûmsanız ve hasta olduysanız artık kendinizi bir nevi ölüme terk edilmiş buluyorsunuz.
"Çıkarılan yasal düzenlemelerden adli mahkûmlar yararlanırken siyasiler kapsam dışı bırakılıyor"
İnfaz ile ilgili iki türlü sıkıntının yaşandığını söyleyen Ekinci, "Birincisi infaz koşullarındaki sorunlardır. Mahpusların eşleri ile mahrem görüşmeleri, görüntülü arama gibi infaz koşullarında bir takım sorunlar var. Yakın zamanda ağırlaştırılmış müebbet alan bir mahkûma yönelik ziyaretimiz olmuştu. Kızını evlendirdiğini ancak damadını göremediğini söyledi. Görüşmesine imkân sağlanmıyor. Adli mahkûmlar ile siyasi mahkûmlar arasında ciddi fark var. Bu fark tamamen devletin kendisine karşı işlenen suçlarda müsamahakâr davranmaması ama kişiye karşı işlenen suçlarda çok rahat bir şekilde yasal düzenlemeler getirmesidir. Cezaevlerinde doluluk oranı söz konusu olduğunda bir af düzenlemesi veya yasal düzenleme getirilir ama bu tamamen siyasi mahkûmları dışarda bırakacak şekilde yapılır. Yapılan şey tamamen adli mahkûmlara yarayacak şekilde düzenleniyor." şeklinde konuştu.
"OHAL ve 28 Şubat kalıntılarının devam ettiği cezaevlerinde mahkumların korunması için gardiyanlara yaka kamerası takılmalı"
Mahkûmların kitap edinme ve gardiyanlarla yaşadıkları sorunların aleyhlerine kullanılması, OHAL kalıntılarının devam etmesi, çıplak arama gibi sorunların da çözüme kavuşturulması gerektiğini savunan Akıncı, konuşmasını şu şekilde tamamladı:
"Bir mahkûmu ailesinden kopardınız ve yaşadığı yerden uzak bir yere de sevk ettiniz. Bu mahkûmun tek dayanağı kitaplar oluyor ama kitaplar da ciddi bir sınırlama var. Yönetmelikte mahkûmun kendi parası ile almış olması gibi bir ifade olduğu için dışardan birisi mahkûma kitap gönderemiyor. Bazı yayınlara da sınırlama getiriliyor. Yılına kadar da bir mahkûmun cezaevinde bulundurabileceği kitap sayısı 3 adet ile sınırlandırılmıştı. Yıllardır kitaplarla haşir neşir olan, beslenme ve düşünce kaynağı kitaplar olan insanları kitaplardan da mahrum bırakarak bir nevi adeta yalnızlığa terk ediyorlar. Mahkûmların gardiyanlara ve cezaevi yönetimine karşı korumasız bırakılmasının çözümü olarak yaka veya kask kamerası takılmalı. Gardiyan veya mahpusun temasına tamamen kamera şahitlik etmeli. Kimin suçlu olup olmadığını o belirlesin. Çözüm yolu olarak bunu öneriyoruz. Aksi halde mahkûm içeride gerçekten kimsesiz, korumasız ve gardiyanlara karşı zayıf bırakılmış oluyor. OHAL kalıntısı bazı sorunlar devam ediyor. Avukat odalarında hala kameralar var. Cezaevi idareleri ile görüştüğümüzde kameraların çalışmadığını söylüyorlar ama nihayetinde bir şüphe uyandırıyor. Mahpus kendisinin izlendiğini düşünerek avukatı ile sağlıklı bir görüşme sağlayamıyor. Bunların hala olduğu gibi duruyor olması, bazı cezaevlerinde devam ediyor olması ciddi bir sıkıntıdır. İçeri giren her mahpus bir nevi çıplak aramaya maruz bırakılıyor. Bazıları onur kırıcı davranışlarla çıplak arama sonrasında içeri alınıyor. Mahpusların tüm görüşmeleri kayıt altına alınıyor. Bu da mahremiyeti ortadan kaldırıyor. Annesi, eşi, oğlu ile yaptığı açık görüşler dışındaki tüm görüşmeler kayıt altına alınıyor, izlenip dinleniyor. Cezaevlerindeki sorunlar saymakla bitiyor ama bunla en başta gelen sorunlar. Hala 28 Şubat etkileri devam ediyor. İçeride olup adil yargılanma bekleyenler var."
(İLKHA)