Sosyolojik tüm katmanlar içinde zengin-fakir, çalışkan-tembel, güzel-çirkin, zeki-miskin, lider-çekinik şeklinde çoğaltabileceğimiz tüm karakterleri içinde barındırır. 30-40 kişilik bir öğrenci dersliği bile bu karakterlerin tamamını barındırır. Bu mozaiği bozmak mümkün olmamıştır. Sosyoloji aynı zamanda bu çeşitliliğin varlığıyla varlık bulmuş bir ilimdir. Bu çeşitliliğin olmayacağı-ki tahayyül edilemez- tekdüze bir sosyal katmanın tadı da tuzu da olmazdı herhalde.
Elbette bu çeşitlilik yüce Allah’ın her bir şahsı nev-i şahsına münhasır bir alem olarak yaratma muradının bir tecellisidir.
Toplumdaki karakterlerin her biri aynı zamanda muazzam bir boşluğu doldurmakta, bir açığı kapamakta ve bütünü tamamlayan olmazsa olmaz parçası olmaktadır.
Dolayısıyla insan kendine kodlanan diğerinden farklı potansiyel hasletleriyle dünyaya gelir. Kimi insanda birçok haslet birden öne çıkabilir elbet. Ki bunların bu meziyetleri beslenip desteklendiğinde, mukadderat da doğru bir adresle onu buluşturduğunda ortaya müstesna şahsiyetler çıkmakta.
Toplumlar içlerindeki bu Allah tarafından bahşedilen kişisel cevherleri işlettikleri oranda güçlü olurlar; gelişirler. Bu karakterlerin her biri rolü gereğince toplumun bir ucundan tutup hep birlikte kalkınırlar. Medeniyet inşa ederler. Ancak böylece toplamda ve hep birlikte tüm renk ve sesleri içinde barındıran yekvücut bir toplum olmayı başarırlar.
Tabi ki bu kendisine bahşedilen şahsına münhasır meziyetin açığa çıkmasında hem kişinin mesuliyeti gereği azami gayret göstermesi, hem de toplumsal döngü ve dinamizmin bu amaca hizmet edecek mekanizmalar üretmesi hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluktur. Bireyin ataleti bir bireyin kaybına sebep olacakken toplumsal mekanizmanın ataleti tüm toplumun kaybına yol açacaktır.
İşte burada etkin bir liderliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Elbette liderlik te doğuştan gelen bir haslet olmasına karşın doğru bir mecraya; mukadderata rastlamaya ihtiyacı vardır. Toplumsal oyunda liderin yokluğu veya eksikliği toplumsal zaafa sebebiyet verir.
İşte liderlik/önderlik bu kadar önemlidir ve Allah’ın nev-i insan için koyduğu, zaman ve mekânla değişmediğini müşahede ettiğimiz mutlak bir kaidedir. Tarihe damgasını vuran, tarih yazan ve tarihin akışını değiştirenler hep bu güçlü lider karakterler olmuşlardır. Ve biz hep onları anar, onları anlar, onları arar, onlara gıpta ederiz. Siz bakmayın modernist Batıcı dayatmanın liderliğin döngüsel kabiliyetini sıradanlaştırmaya çalışmasına.
Döngüsel olan toplumu mekanik düzlemde işleyen toplumlar düzen sağlayabilirler ama dinamizmi ıskalarlar. Hep aynı ürünü üreten ve bir çarkı kırıldı mı üretemeyen bir fabrika olurlar. Evet dinamizmini; çokça parametrelerinin yanında onu bir orkestra mesabesinde sevk ve idare eden bir liderden alır çoğu zaman dinamik toplum.
Yani muazzam notaları bir ölümsüz esere dönüştürmek için her bir enstrümanı doğru ele vermeli. Kemanı piyaniste, piyanoyu neyzene, trompeti de kemaniste verirseniz ortaya kulakları tırmalayan bir gürültüden başka bir şey çıkmaz. İşi ehline verir ehlini de iyi yetiştirirseniz o zaman da akılları ve gönülleri fetheden bir melodiye dönüşür toplum.
İşte bu doğru seçimi yapacak ve yaptıracak kişi liderdir.
Elbette tarihin akışını değiştiren kahramanlıklarda binlerce on binlerce kahraman vardır. Ve her biri orkestranın olmazsa olmaz elemanı mesabesindedir. Ancak tarih bu gizli kahramanlarla anılmaz. Lider ve vakıa ile anılır daha ziyade.
İşte bu gerçeği iyi analiz eden batı emperyalizmi son yüzyılda Müslümanları tek tek ifsad etme zahmeti yerine devşirdiği liderler üzerinden emperyal hedeflerine ulaşmıştır. Bu liderlik vasfı da olan liderlerden danışıklı dövüşler yöntemiyle de “halk kahramanı” ihdas etmiş ve kapalı kapılar ardında Müslüman kanı üzerinden kadeh tokuşturmuşlardır/tokuşturuyorlar. Neredeyse her birinin bu yöntemle bir kurtuluş! hikâyesi, bir mağduriyet hikayesi vardır Müslüman coğrafyalara tasallut eden bu devşirme liderlerin. Bazen de samimi liderleri bir zaafından vurarak bu işi yapmışlardır.
Madem lider ve liderlik bu kadar önemli peki, Müslüman bir lider nasıl olmalı?
Elbette biz Müslümanlar için temel referansımız, dost düşman dürüst bütün tarihçilerin örnek liderlikte birinci sıraya oturttuğu Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir. Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem) bu vasfını Kuran’ın çok sade, çok anlaşılır çok etkileyici şu manifestosundan alır. “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlara danış (müşavere et). Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Ali İmran-159)”.
Bu ayet bir liderde doğuştan gelen ve geliştirilebilen meziyetlerinin yanında kendisinde bulundurması gereken hasletler Peygamber üzerinden ve özelinden ancak bu kadar mükemmel ve sarih özetlenebilirdi.
Liderliğindeki topluma/topluluğa karşı yumuşak olmak olmazsa olmazı olmalı liderin. Konumunun, koltuğunun gücüne! kapılarak kaba ve katı olanlardan asla doğru lider çıkmaz. Liderlik vasıfları olan bu türlerden hep diktatör çıkmıştır.
Kaba değil nazik; katı değil yumuşak…
Kaba ve katı liderler etrafında gönüllü birliktelikler oluşmaz. Bu liderler cebri yöntemlerle toplumu dizayn ederler. Güçleri zayıfladığı an da ilk darbeyi “en yakından” alırlar. Sezar’a manevi oğlu Brütüs son hançeri vurmuş; Saddam’a damadı ilk ihanet etmişti. Tüm generalleri karşı cepheye geçmişti ABD’nin Irak işgalinde.
Lider için; “…Onları affet.” diyor Allah. Üstün iken affetmek çok zor. Çok büyük bir irade ister. İnsanın kolay kolay nefsine yedireceği bir kabul değildir. Büyük-küçük insanların he türlü kusurunu affetmek… Ancak büyük insanlar af ederler. Affetmek gönülleri fetihte çok önemli bir anahtardır.
Affetmekle yetinmeyip “Onlar İçin Allah’tan bağışlanma dile.” Ancak yüreği liderlik ettikleri için yananlar gece-gündüz gözyaşı döküp onlar için bağışlanma dilerler. Bu öyle yapay gösterişlerle olacak iş değildir.
“…İş konusunda onlara danış.” Aman Allah’ım! Ne büyük bir kaide. Allah, elçisine bile bu kaideyi emrediyorken bizlere ne oluyor ki! İstişare otak akıldan istifade eden en büyük mekanizmadır. Aynı zamanda yanlış yapma ihtimalini minimize eder. En gelişmiş demokrasilerde bile danışma mekanizması çok nadir işler. Seçilenler halka rağmen her türlü kararı kendilerine hak görürler. Tarihe geçen adil liderlerin en belirgin özelliği bu olsa gerek.
“…İşte böyle, bir lider karar aldıktan sonra Allah’a tevekkül eder.” Artık sonuç ne olursa olsun tereddüt etmez. Yalpa yapmaz. Tedirgin olmaz. Hedefe yol almada bir ‘acaba’ya mahkum olmaz.
Model liderliği de böyle tanımlarken hamasete kaçmamak kaidesiyle tarihte halkın teveccühünü kazanmış liderlere de biraz değinmeli. Zira hamasete sığınan hasaret kazanır. Ancak bilginin pekişmesi açısından tarih de önemlidir.
Tarihin akışını değiştirenlerin tamamı liderlik vasfına sahiptiler ancak ayette Peygamber’e atfen hususi özellikleri sayılanlar tarihin akışını doğru mecraya akıtırken; zaferlerini ceberrut yöntemlere borçlu olanlar “tarihi rayından çıkaran zalimler” olarak anılmışlardır.
İslam tarihinde halkın teveccühünü kazanmış önemli liderler ve önderlerin hepsinin en temel özelliği halkının her bir ferdinin en küçük derdiyle bile dertleniyor olmalarıdır. Mütevazi, yumuşak kalpli ve nazik idiler. Düşmanları için bile güvenli liman idiler.
Kur’an’ı az-çok referans edinen liderler ancak böyle olurlar. Dört halife, Kendisini zehirleyen kölesini affeden Ömer Bin Abdulaziz, daha çok düşmanları tarafından övülen Selahaddin-i Eyyubi, annesinin hak ettiği kırbaç cezasını yaşlılığından dolayı annesi yerine kendisine uygulatan Şeyh Şamil, hocasına el pençe duran Fatih Sultan Mehmet, şehadetinde ev kirasını karşılayacak parası olmayan Hasan El Benna, kardeşinin vefatına rağmen bir vatandaşla randevusunu iptal etmeyen İmam Humeyni, saçı adedince başını halkın ve hakkın uğruna fedada tereddüt etmeyen Said’i Nursi bir çırpıda herkesin sayabileceği isimlerdir.
Tarihimiz adil olmayan birçok lidere şahitlik etmişse de yüzyılımıza kadar zalim liderler arasında Yezid ve Haccac’ı ancak sayabilmişlerdir. Bunlar bile Batılı zalim kral ve diktatör liderlerle kıyaslanınca inanın ehven kabul edileceklerdir. Tarihçiler ilk 20 zalim liderin arasına ancak Saddam’ı koyabilmişlerdir.
Belki resmi tarihlerimiz değişse Batı’nın beslediği zalimlerimizin sayısı artabilir. Ancak o da tarihi yeniden mecrasında akıtacak güçlü liderlerimizin gelişiyle mümkün olacaktır.
İslam bağrından çıkardığı adil, merhametli, alim, cesur, kahraman liderlerle meşhurdur. Hasbelkader çıkmış Yezid ve Haccac gibi bir iki zalimi de bütün mezhep ve meşrepten Müslümanlar lanetlemişlerdir. Yüzyılımızın kimi “korunmalı” liderlerine de asla muhabbet beslememişlerdir.
Halbuki batı zalim liderlerinin çoğuyla gurur duymuştur. Kazıklı Voyvoda, Cengizhan, Wu Zetian(kadın), Korkunç İvan, Kanlı Mary(kadın), Kanlı Kontes(Elizabet Bethory), Hitler, Mussolini, Stalin, Lenin, Mao, Hideko Tojo(Japon) bir lise mezununun bile dağarcığında rahatlıkla bulunabilen isimlerdir.
Tarih bize açıkça göstermiş ki zalimler evleri, şehirleri, memleketleri fethedebilmiştir ancak gönülleri asla fethedememişlerdir.
İslam’ın, ifadesini Kur’an’da bulduğu lider modeli; kaba ve katı olmayan, dinleyen, istişare eden ve gereğini yapan, yumuşak kalpli liderdir. “Yumuşaklık” bizatihi ilahi bir tanımdır ve kapsamı o kadar geniştir ki ona bir sınır tanıyamazsınız. Bunu doğru anlayan liderler kalpleri de katılaştıran kimsenin günahıyla, kusuruyla, eksiğiyle, zaafıyla ilgilenmemişlerdir. Her fikre, her inanca, her mezhebe, her kavme kapıyı açık tutmuşlardır. Belki zor yolu seçmişler ama gönüllerde ebedi bir yer edinmişlerdir.
“Herkes raiyetindekinden mesuldür” hadisince aile reisi bile liderdir ve mesuldür. Bu bağlamda lider her birinin derdiyle hemhal olan, ipek kalpli, zarif, hoşgörülü, talepleri önce kendinde mevcut olan kişidir. Peygamber gibi olmalı yani. Camiye bevl eden bedeviye kızan sahabilere “Bir kova su dökün. Zorluk için değil kolaylaştırmak için gönderildiniz demiştir.” Ömer gibi gece sokaklarda dolaşacak kadar dertli olmalı. Cesur, cömert olmalı; zahit, abit olmalı; vefakar, cefakar olmalı. Ufku derin ve sabırlı olmalı. Yani yumuşak olmalı. Sevmeli ve mağfiret dilemeli.
Günümüzde bu hasletlerin pek azını taşıyan kimi liderleri Müslüman halklar bağrına basmıştır.
Hüseynê Veli gibi; vızır vızır geçen kurşun sesleri arasında canı nar çeken gencin talebini bile ciddiye alacak kadar “yumuşak” olmalı.
Yani lider “Ali İmran 159”’u günde en az beş vakit okumalı.
MEHMET GÜLSEVER - İNZAR DERGİSİ