Derneklerin yapacağı çalışmaları kısıtlayan ve mal varlıklarının dondurulmasına kadar giden yaptırımların yer aldığı kanunun iptal edilmesi gerektiği vurgulanan 45 sayfalık raporda, kanun çerçevesinde mağduriyet yaşayan, ceza alan birçok kişinin ifadelerine yer verildi.
Adil Yargılanma Hakkı'nın siyasiler, medya ve mahkemeler tarafından ihlal edilebildiği gibi, bazen üzerinde yeterince çalışılmamış kanunlar yoluyla da ihlal edilebildiği hatırlatılan raporda; "Nitekim 16.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun bu durumun örneklerinden biridir. Çıkmadan önceki süreçlerde MAZLUMDER dâhil birçok STK tarafından uyarı yapıldığı halde üzerinde yeterince düşünülmeden, kanun yapma tekniklerine riayet edilmeden, birçok eksiklikle birlikte özensiz ve alelacele yasalaşan kanun, birçok hak ihlaline yol açma potansiyeline sahiptir ve hâlihazırda da insanların mağduriyetine sebep olmaktadır." denildi.
Kanunda 'terör' tanımı yetkisinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi tutarsız ve adaletsiz bir yapıya ve burada oluşturulan kurulların eline verildiği vurgulanan raporda, şu ifadelere yer verildi:
"Bu kurulların hangi kriterle teşekkül ettiği, neye göre terör tanımı yaparak listeler oluşturduğu muğlaktır. Üstelik Türkiye'nin BMGK'dan gelecek listeler üzerinde hiçbir tasarrufunun olmaması “hukuki belirlilik” ilkesinin açık ihlalidir. Yine kanunda suç olarak tanımlanan eylemler belirsiz nitelikte olup, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere atıf yapılarak suç belirleme yetkisi yine BM ve nezdindeki kurullara terk edilmiştir. Böylece gri ve muğlak bir suç alanı oluşturulmuş; keyfi yorumun ve kötüye kullanımın yolu açılmıştır. Terör gibi siyasi bir kavramı merkeze alan bir kanunun, olası riskleri azaltmak ve keyfi yoruma sebebiyet vermemek adına keskin hatlarla sınırları belirlemesi gerekirdi. Oysa kanunlaşma sürecinde tam tersi bir yol izlenmiş, kötü niyetli insanların muhaliflerini sindirmek için kullanacağı işlevsel bir sopa ortaya çıkarılmıştır.
Kanunun sistematik olarak belirsizlik içermesinin yanında yargı da, Kanun'daki düzenlemeleri dahi aşan bir keyfilikle insanları cezalandırma yoluna gitmektedir. Kanun uygulamasında insanlar rahatlıkla terörü finanse etmekle suçlanmakta, şüphelilerin lekelenmeme hakları ihlal edilmekte ve insanlar devlet nazarında yıllarca “terörist” yaftası ile karşı karşıya kalmaktadır. Zira kişiler beraat etse dahi arşiv araştırmalarında ve GBT kayıtlarında bu hususlar ömür boyu kalmaya devam etmekte, hayatlarının her döneminde bu fişleme kayıtları karşılarına çıkmaktadır. Uygulamada, tamamen insani yardım kastıyla, zekat-infak düşüncesiyle hareket ettiği belli olacak şekilde, şahsi ve resmi banka hesaplarından açık açık eft-havale ödemesi yapan insanlar bile, suçlamaları reddetmelerine rağmen, terörizmi finanse ettiklerinden bahisle cezalandırılmaktadırlar."
Raporun tamamına buradan veya haber içeriğindeki ek dosyadan ulaşılabilir. (İLKHA)