En başta çekirdek aile dediğimiz anneye, babaya, kardeşe; devamında geniş aile dediğimiz anneanneye, babaanneye, teyzeye, halaya ihtiyaç duyar. Çünkü kan bağı olanlar birbirlerine keyif ile bağlıdırlar. Bu bağı Allah-u Teâlâ koymuştur. Fıtridir. Hatta akrabalarla ilişkiyi kesenler yerilmiştir. Doğal olarak insan, akrabalarla sürekli beraber olmak ister. Beraber yaşamak ister. Yokluklarında özlem duyar. Beraber olmaktan keyif alır. Ayrı kalmaya dayanamaz. Özellikle anne çocuk arasındaki bağ tarif edilmez. Halk arasında ‘anne ciğeri’ diye tabir edilir. Bir çeşit merhamet.

Aile gibi akrabalık bağından sonra her bir birey belli bir yaşa geldiği zaman bu kez fıtri olarak, ailesi haricinde bir eşe ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacına binaen kendine eş aramaya başlar. Rızık, kader ve ecel Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gerçeğine binaen takdiri ilahi gereği bir şekilde yolları kesişen, kafa yapısı birbirlerine yakın kişiyle evlenir. Ve eşlerin arasına sevgiyi koyan Allah’tır. “Size, kendileriyle huzur bulmanız için kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi yaratması O’nun ayetlerindendir.” (Rum / 21) Aralarında ülfet oluşmasıdır.

Bu sevgi ve bağ anne, baba, kardeş sevgisinden farklıdır. Fıtri olan nefsani sevgidir. İki farklı ortamdan ve ailelerden gelmiş iki bireyin bir araya gelmesidir. Ve Allah’ın izniyle yeni bir yuva kurulmuş olur. Eskiden erkek ailesiyle aynı evde olurdu. Bu durumda bir evde iki yuva kurulmuş olurdu. İyisiyle kötüsüyle geçinebilenler olduğu gibi geçinemeyip problem yaşayanlar da olurdu. Fakat günümüzde genç kızlarımız daha istenmeye gelindiği ilk dakikada ilk şart koştukları ayrı evdir. Tabi istisnalar da vardır. Erkeğin ayrı eve çıkma maddiyatı el vermemesine rağmen zoraki ayrı eve çıkanlara da şahit olmuşuzdur.

 İlk olarak dış görünüş ve genel görüşlerini beğenerek birbirlerini kabul etmiş olsalar da aslında birbirlerini hiç tanımayan iki bireyin bir evde bir araya gelmesidir. İlk dönemlerde kadının çok çekingen olduğu söylense de aslında erkek de çekingendir. Her düşüncelerini paylaşamazlar. Sürekli birbirlerini gözlemleyerek birbirleri hakkında fikir sahibi olmaya çalışırlar. Birbirlerinde hoşlanmadıkları özellikleri görmezden gelirler. Halk arasında “cicim ayları” denilen dönemdir bu. Hatta denilir ki erkek kadında, kadın da erkekte gördüğü olumsuzluğa karşı “zamanı geldiğinde kendime uydururum.” diye düşünerek durumu ertelerler.

İşte tam bu noktada, her ikisi de gerçek yüzlerini birbirlerine göstermeye başladıklarında problemler baş göstermeye başlar. Her iki taraf da karşısındakinin kendisi gibi davranmasını beklemeye başlar. Yani karşısındakinin huyundan, karakterinden vazgeçmesini bekler. Tabi bu durum o kadar da kolay olmayacaktır. Ne var ki her ikisi de çok cüzi bir durumda ancak karakterlerinden ödün verebilirler. Bu durum da daha evliliğe ilk adım attıklarında birbirlerine verdikleri sözü tutma zamanı gelmiştir. “Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde kötü günde, yoksullukta ve bollukta, ölüm bizi ayırana kadar…” Karşısındaki için kendinden feragat etme zamanı gelmiştir. Yuvasını en çok kurtarmak ve korumak isteyen buna daha çok riayet eder.

Böyle durumlarda İslam’da evlilik nasıl olmalıdır? Sorusu gündeme gelir. Evlilikteki doğrular ve yanlışlar nelerdir? Sorusunun cevabı İslam’dadır. Çünkü İslam her iki tarafında hak ve hukuklarını belirlemiştir.

Kadından başlayacak olursak: Ümame bint-i Haris, kızı Ünas evlenmeden önce kızına şöyle nasihat etmiştir.

– Kanaat sahibi ol. Kendi haline şükret.

– Kocana itaat et. Yap dediklerini yap. Yapma dediklerini yapma.

– Kocanın göreceği yerlere çok dikkat et.

– Kokusu olacak yerlere çok dikkat et.

– Yemek zamanını iyi kolla.

– Uyku vaktini iyi belle.

– Kocanın malını ve eşyasına çok dikkat et.

– Kocanın akraba ve yakınlarına karşı hürmetli ol.

– Kocanın sırrını kimseye söyleme.

– Kocanın dine uygun her emrini yerine getir.

Erkeklere gelince, erkek en başta Peygamber Efendimiz (SAV)’in Veda Hutbesi’nde belirttiği: “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Aksi takdirde Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinde hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyecekleri temin etmenizdir.”

Çiftler bu doğrultuda hareket ettikleri takdirde Allah’ın izniyle çözülmeyecek sorun kalmaz. Allah muhafaza herkes kendine düşen görevi yapmaz ise ciddi sorunlar baş göstermeye başlar ve ailede şiddet unsuru ortaya çıkabiliyor. Buna sadece fiziki değil, psikolojik şiddet de dahildir.

Dinimizin en önemli konularından birisi de evliliktir. Evlilik kutsaldır. Evlilik yoluna giren gençler bu bilinçle hareket etmelidirler. Çünkü evlilik karşılıklı hak ve hukuk kuralı olan bir mecradır. En başta sevgiden bahsedilir, oysa sevgiden önce saygının olması gerekmektedir. Saygıdan sonra da en önemlisi merhamettir. Son olarak, birbirleri hakkında Allah korkusu gözetseler, birbirlerinin hakkına giremezler.

Rabbim, gençlerimize, hak, hukuk, sevgi, saygı, merhamet ve Allah korkusu duyacakları evlilikler nasip etsin. Yuvalarını dünyadaki cennet eylesin. Problemli evliliği olanlara Rabbim huzur ve sükûnet bahşetsin inşallah.

Selam ve dua ile

Nisanur Dergisi